Kurumsal Kabileye hayli bizon dersisi ve sarı toz kazandırmıştı. Aynı kabilede bulunduğumuz sırada uzaktanda olsa, işinde ciddi, işini seven, kabileye bir şeyler katmak ve kazandırmak için çalışan,sevilen, saygılı bir kızılderili şef olduğunu görmüştük. Kabilenin başarılı olabilmesi için tüm kızıkderililerle işbirliğine hazır bir zihniyetin kabiledeki nadir temsilcilerinden biriydi ve bu özelliği Kurumsal Kabile için çok önemliydi de Kabilenin şamanı başta olmak üzere kafası çok tüylü şefler bunun farkında değillerdi. Ayrılışı nedeni ile bu şefe her zaman yapıldığı gibi dışarıda bir otlakta atış-ka başında bir gece şöleni düzenlendi. Şefin gönderilme kararını verenlerin tümü adet olduğu üzere o yemektelerdi ve kabile iyi bir savaşanını kaybetti, çok üzgünüz edasıyla yere bağdaş kurmuş, mutsuz kızılderili taklidi yaparak oturuyorlardı.
Başmimar Kabile Şamanıda Uyuyan Gölün yanında idi her zamanki gibi. Kabilenin yaşça en büyüğü olan değerli ve saygın şef Kırık Mızrak yemeğin sonunda uzun çubuklar tüttürülürken bir konuşma yapmış. Ve de özetle; ” Güzel Şefim; ayrılışınız nedeni ile kabile kızılderilileri tarafından size gönderilen tüm tam tam mesajlarını dinledim ve hepsini bizon derisi üzerine yazdırdım. Hatıra olarak size veriyorum. Bunlar kabileden ayrılan bir savaşçı için hiçbir etki altında kalınmadan söylenen samimi duygular ile dolu güzel sözler. Bunları dinleyince sizinle göğsüm kabardı. İşte biz öyle bir kabileyiz ki, bu denli kıymetli bir şef kızılderiliyi kabileden önce atar, sonrada kendisine bir uğurlama yemeği verir ve de bunun adına da “ KURUM KÜLTÜRÜ “ deriz. Kırık Mızrak konuyu bu şekilde özetlemiş ve şef kızılderiliye konuşma yapıp söyleyecek bir şey bırakmamış. İştirakçilerden Kırık Mızrak’ı alkışlayan olmuş mu? Bilemiyorum. Alkışlayan olsun veya olmasın, sonuçta şef Özgür Tavşan kabileden gitmişti.
Özgür Tavşan için tertiplenen bu şölen aklıma yine kabileden uzaklaştırılan bir büyük şef için Beylik otlağında düzenlenen bir yemeği getirdi. Bu hikayeyi 2010 yılında yazmış ve Kurumsal Kabile kitabına dahil etmiştim. Bu iki yaşanmış Kurumsal Kabilenin Kurum kültürünü nasıl algıladığının en açık göstergesi.
Dağlık yörelerden, tepelerden Kurumsal Kabile topraklarına bir hafta kadar önce inmiştim. Daha sağa sola bakma ve anlama dönemindeydim. Daha ilk günlerde, bu kabileyi ve fertlerini anlamakta zorlanacağımı açık-seçik görmüş, anlamıştım.
Yanılmıyorsam, haftanın ilk günlerinden biriydi. Kurumsal Kabile’nin en önemli ve emektar çalışanı olan ve kabilenin mali durumu ile ilgili çalışmalar yürüten kıdemli bir Şef Kızılderili ile bizim otlaklara fazla uzak olmayan bir yere gidip orada kabilemiz için yeni otlaklar aramaya gitmem gerektiği söylendi. Hayvan yetiştirmek, kış sezonunda avladığımız kunduzların kürklerini ve kabilenin kış aylarında ihtiyaç duyacağı gıda malzemelerini depolamaya uygun bir arazi bakacaktık.
Kurumsal Kabile’nin emektarı Canlı Engerek ile atları eğerlerken tanıştık. Atla Çorlu otlağına kadar uzanan bir yol gittik. Birbirini yeni tanıyan iki kişi ne konuşursa onu konuştuk yol boyunca. Arazilere baktık, dolaştık, notlar aldık ve atlarımıza Kurumsal Kabile otlağına döndük. Bu yolculukta birbirimizi fazla tanıdığımızı söyleyemem. Hepsi hepsi at üstünde; birimiz önde, birimiz arkada, zaman zaman ise yan yana bir yolculuk yapmıştık.
Dönüşte kimse bana o otlaklara gittin ama orada ne yaptın, gördüğünüz arazilerle ilgili görüşün ne gibisinden bir şey sormadı. Herhalde görevim yalnızca emektar Kızılderili Şefimize refakat etmekti diye düşünmekten kendimi alamadım. Çok sonra anladım ki o emektardan da bilgi talebinde bulunulmamış. Görev yerine getirilmişti ya, herhalde bu yeterliydi.
Bu görevden sonra güneş yedi kere doğdu. İhtiyar heyetinden bir akşam yemeği daveti aldım. Yörenin en tanınmış yerlerinden biri olan Beylik otlağında Kurumsal Kabile’nin emektar Şefi onuruna bir yemek verilecekti. Tabii ki gittim. Yemeğe davet edilen tüm kabile Kızılderilileri yere dört köşe şeklinde oturmuşlardı. Şef Oturan Boğa ve Uyuyan Göl toplantıya alışılageldiği üzere geç geldiler. Onlar geldiğinde; Toprak Ana, Emektar Kızılderili ve Kırık Mızrak sohbet ediyor ve kabilenin kürk stokunu konuşuyorlardı. Kabilenin tüm fertlerinin emektar Kızılderiliye yaklaşımları kendisinin ne denli sevilen bir kişilik olduğunun göstergesiydi adeta. Her neyse, davetliler gelmiş ve yer sofrasındaki yerlerini almışlardı. Davetli sayısı 35-40 kişiydi. Şef Oturan Boğa, Şef Uyuyan Göl, Kurumsal Kabilenin Atası’nın kadını saygıdeğer Gök Ana, kabilenin yaş büyüğü kafası çok tüylü Şefi Kırık Mızrak yere bağdaş kurmuş, yan yana oturmuşlardı. Bende karenin tam onların karşılarındaki tarafında, solda, en son Kızılderili olarak bağdaş kurup yere oturmuştum. Bu, Şef Kırık Marak’ı ilk görüşümdü. Kızılderililere bir üzüntü hakimdi ama Kırık Mızrak tüm gücü ile otlaktaki yemeğin neşeli geçmesi için uğraşıyor ve Kızılderilileri kaynaştırmaya çalışıyordu. Ben ise yanımda oturan, kabilenin eskisi bir Kızılderiliye, “şu kim, bu kim” diye sorup duruyordum. Biraz sonra Kırık Mızrak “Herkes şefimiz Cansız Engerek ile ilgili bir anısını anlatacak” dedi. Ve söz, Gök Ana’dan başladı. Gök Ana her zamanki kızılderili bilgeliği ile emektarımızın, kabilenin en zor günlerinde kendilerine nasıl yardımcı olduğunu, minnet ve teşekkürlerini sunarak Uzun uzun anlattı. Şef Uyuyan Göl ve Şef Oturan Boğa’nın da konuşmalarındaki ifadeler farklı ve değildi, geçmiş hizmetlerin anılması, teşekkür, minnet şükran vb... Takiben diğer davetliler de emektarımızın kişiliğini öven konuşmalar yaparak teşekkürlerini dile getirdiler. Belli ki Şef Cansız Engerek ile Kabilenin Ata’sının vefatından sonraki zor dönemde birlikte savaşılmıştı. Kabilenin bu günlere ulaşmasında büyük emeği vardı.
Esasen ağzım laf yapar ancak sıra bana yaklaştıkça anlatacak bir şeyimin olmadığı düşüncesi sardı beni. Arayan için çare tükenmezmiş ya, ben de çareyi kaçmakta buldum ve sessizce yanda bulunan otağa kaçtım. O sırada şimdi adını hatırlayamadığım bir Kızılderili tamtamla eşi ile haberleşiyordu.
“ Canlı. Engerek , kabilemiz için hakiki bir kayıp” anlamındaki tamtam vuruşlarını kısmen de olsa çözümleyebildim. Bu aklımı iyice karıştırdı. Bir süre sonra içeri girdim ve büyük bir memnuniyetle konuşma sıramın geçtiğini gördüm. Benden sonrakileri dinledim. Dinlerken bir insanın bu kadar sevilmesi ne kadar güzel, diye düşünüyordum. Gök Ana’nın yanında, sağ tarafında oturan son konuşmacının anlattıklarını dinlerken bir yandan da, Canlı Engerek’in ayrılışı kabilemiz için büyük bir kayıp sözünü düşünüyor ve acaba bu toplantı neden yapılıyor, sualinin cevabını arıyordum kendi kendime. Şükür ki, Ulu Manitu yardımını esirgememişti ve yan otağa kaçarak zor durumda kalmaktan kurtulmuştum. Nedenini bilmem ama Ulu Manitu o ara beni unuttu ve Kırık Mızrak “ Kabilemize yeni katılan Çelik Örs’ü atladık” diyerek beni adeta göl’e itti. Keşke itmeseydi. Göl pek alışık olmadığım derinlikteydi. Ve de Kurumsal Kabilenin stiline uymayacağı kesin olan bu zoraki yüzmem, kabile’ye katıldığım ilk haftada bana hayli puan kaybettirecekti. Kafamdakileri sildim ve kendi açımdan yapabileceğim en zararsız konuşmayı anında planladım.
“Üzgünün ki, benim hiç anım yok saygıdeğer şefimizle” diye başlayıp kendisine başarılar dileyen üç beş kelime söylemek için ayağa kalktım. O anda, her zamanki gibi içimdeki Çelik Örs beni yine yendi. Hazırladığım iki satırlık konuşma aklımdan tamamiyle çıktı. “ Ben emektarımız Canlı Engerek onuruna verilen bu yemeğin nedenini pek anlayamadım. Kabileye bu denli faydalı olan emektar, büyük Şef herhalde terfi ettirilerek İhtiyar Heyeti’ne alındı diye düşünürken, kendilerinin kabileden ayırıldığını öğrenmenin şaşkınlığını yaşıyor ve bu yemeğe bir anlam verimiyorum” mealinde bir şeyler söyleyerek kendisine yeni otlaklarda başarılı avlar diledim ve yerime oturdum.
O sırada nasıl becerdimse katılımcıların bana bakışlarını ve yüzlerindeki ifadeyi süratle inceledim. İki kişinin yüzünü hiç unutamam. Birincisi Şef Oturan Boğa’nın ve uyuyan Göl’ün , “Bu adamı da neden kabileye kabul ettik ki?” düşüncesinin yansıdığı yüzleri ile Kurumsal Kabilenin Atası’nın saygıdeğer kadını Gök Ana’nın “acaba gülsem mi, gülmesem mi” şeklindeki kararsızlığının aksetmiş olduğu yüzünü...
Evet, Kurumsal Kabile çok sevilen, sayılan bir emektarını Cansız Engerek’i kaybetmişti.. Ancak bu yemek bana pek görüşemesek veya görüşmesek de bir dost kazandırdı. Yukarıdaki kontrolsüz ama bana göre, birilerinin söylemesinin gerektiğine inandığım sözlerimi bitirip yerime oturunca, sağ tarafımdan bir ses geldi kulağıma. Bir kızılderili kadın yanıma gelerek “Kurumsal Kabile’ye iyi bir kızılderili gelmiş, sizi öpebilir miyim?” diyordu. Kimlerin ona nasıl baktığını fark edemedim. Öpüştük. Ve yanımdaki Kızılderiliye bu güzel kızılderili kadının kim olduğunu sordum. Aldığım cevap beni iyice şaşırttı. Şef Oturan Boğa’nın eski kadını olduğunu söylediler. Fazla görüşmüyoruz ama dobra, sevgi dolu, yalın ve samimi bir dost olarak kendisini kalbimde hep saklarım.
Evet; Şef Cansız Engerek bugün büyük Şef Uyuyan Göl’ün kendi özel otlağında oturuyor ve altı ay önceye kadar bizon derilerinin satışını ve madenden çıkartılan sarı tozun gelirini hesap ediyordu..
Kurumsal Kabilenin Kültürü bu tür yemeklerin organizasyonunu zaruri kılıyordu galiba. Toplam on sene kaldım Kurumsal kabilede.Mutlu günlerimizde oldu, mutsuzluğa gömüldüğümüz koyu gri günler de yaşadık. Ama ben, Çelik Örs bu süre zarfında bu kültürü tüm uğraşmama rağmen çözümleyemedim. Kurumsal Kabile kültürünün yaratıcısı ve bu sözü en çok kullanan Kurumsal Kabilenin eşsiz şamanı Dağ yılanı bile bu kültürün detaylarını anlatamamıştı bana. Belli ki kendisi de bilmiyor veya anlamıyordu. Belki de Kurum Kültürü onun için bu veda yemeklerinden ibaretti.
Seneler geçti. O zaman Kurumsal Kabile’den bugün dahi aklımın ermediği şekilde ayrılan emektara o zamandan bu yana yalnızca bir kez rastladım. O da, çok sevdiğimiz bir kabile büyüğü olan arkadaşımızın cenazesinin Eyüp otlağında yapılan yakılma töreninde. Beni unutmamıştı. Bir ara yanıma geldi ve “Arada bir sizi ve o yemekte söylediklerinizi akşamları çadırda eşimle konuşuyor ve halen gülüyoruz” şeklinde bir şeyler söyleyerek dostane bir şekilde omzumu sıktı ve tekrar törenin derin üzüntüsüne döndü. Kendisini saygı ile anıyorum.
Yorumlar Tüm Yorumlar (18)