Evet, müjdeler olsun. Ülkemizin tüm işverenleri ve çalışanları ile birlikte Türkiye’mize bir kupa daha kazandırdık. 2013 yılı çalışma saatlerinin uzunluğunda Avrupa birincisi olmuşuz. Kupa bizde anlayacağınız.
Hani bazı şeyler vardır. Sizi sıkar. İçinizi daraltır. Sonra bir de bakarsınız ki, etrafınızda aynı sıkıntıyı çeken başkaları da var. İçinizdeki huzursuzluk yok olmaz ama az da olsa bir nebze hafifler sanki. Sektörümüzdeki çalışma saatleri uygulaması işte böyle bir şey. İş dünyasında bu uygulamalara bir tek sektörümüzün muhatap olmaması, bu konuda yalnız olmamak, aynı sıkıntıları başkalarının da çektiğini görmek, kısaca bu bilgi sizi ne kadar rahatlatır veya ülkemizin çalışma hayatını yönlendirenleri ne denli düşünmeye sevk eder onu bilemem. Ama vaziyetin durumu genelde tümü ile iyi değildir.
Çalışma Bakanlığımız ne yapar, denetçileri ahvali nasıl raporlar, bunları kim okur, kim değerlendirir onu da anlayabilmek mümkün değil. Anlaşılması zor olan en önemli husus ise 10-20-30 senelik şirketlerde bu aksaklıkları belirleyip düzeltilmesi için yönetimlere zaman veren ( ? ) ve de süre sonunda belirlenen yanlış uygulamanın düzeltilip düzeltilmediğini, şirkete haberli olarak gelip, yönetimin işaret ettiği çalışanlar dışında kimse ile görüşmeden sözüm ona kontrol eden saygıdeğer “ Denetçilerin ” tutumudur.
Rakamlara geçmeden önce gülümseten bir anıyı paylaşmak isterim. Hep işverenler insanları çalıştıracak değil ya. Konu çalıştığım şirketlerin birinde görev yapan Genel Müdür ile ilgili. Bu üst yönetici herkesin görevini yapmasını bekleyen ancak sebebi ne olursa olsun iş yerinde boş geçirilen saatleri ödüllendirecek anlayışta biri değildi. Yalnız üretime bakardı. Çalışma yaşamımda gördüğüm en iyilerden biriydi. İş yeri Havalimanında, evi ise karşıda Anadolu yakasındaydı. İşin sonlanma saatin de, eve gitmek üzere yola çıksa oraya ulaşmak için yaklaşık üç saat trafikle boğuşması gerekiyordu. Bu durumda evine ulaşım saati 21.00 / 21.30 civarında oluyordu. Trafikle boğuşmamak için iş yerinden 20.00 / 20.30 civarında çıkıyor yine aynı saatte evde oluyordu. İş yerinde birikmiş işlere bakıyordu bu bekleme sürecinde. Bir gün mesai saatinin bitiminde işten çıkmamam gerekti ve arkadaşımla çalışmaya devam etme durumunda kaldık. Gördüğüm tablo enteresandı. Yöneticilerin hiç biri mesai saatinin bitiminde iş yerini terk etmemişti. Bu durumu izlemeye karar verdik. Tablo sıklıkla aynıydı. Ve de yöneticilerden bazılarına neden saati geldiği zaman işten çıkmadıklarını sorduk. Aldığımız cevap enteresandı. “ Genel Müdür çıkmıyor ki “ Net hatırlamamama rağmen galiba Genel Müdürümüze her gün mesai bitiminden sonra iş yerinde kalış nedenini yöneticilere izah etmesinin faydalı olacağını lisanımünasiple ifade ettik. Alçak gönüllü biriydi. İsteğimizin nedenini irdelemedi. Eminim ki anlamıştı. Sonucu büyük ölçüde etkilemedi ise de ricamızı kırmadı. Bir kısım yöneticiler işten geç çıkmanın faziletine de inanmışlardı herhalde. Alışkanlıkları kırmak zordu. Bu gönüllü çalışanların yapar göründükleri ( + ) mesainin işe bir faydasının olmadığı açıktı. Hele bu yöneticilerde bazılarının mesai saatlerinin uzunluğundan bahsetmesi bizi çok güldürmüştü. İşte bu yapılan da fazla çalışmanın yağcılıkla bağlantılı bir şekliydi.
Uluslararası Çalışma Örgütü tarafından elliden fazla ülkedeki çalışma saatleriyle ilgili yapılan bir araştırma sonuçlarına göre, dünyadaki işgücünün %22’si haftada 48 saatten fazla süreyle çalışıyor. Bu oran şimdilerde değişmişimidir? Zannetmiyorum. Araştırmada, çalışma saatleriyle İlgili ilk uluslararası standardın getirilmesinin üzerinden yaklaşık 100 yıl geçtiği belirtilerek, tüm dünyadaki işçilerin %22'sine karşılık gelen yaklaşık 614 milyon işçinin haftada 48 saatin üzerinde sürelerle ''aşırı'' çalıştığı belirlenmiş. Ve bu işçilerin çoğunun geçimi için uzun saatlerle çalışmaları gerektiği belirtiliyor. Sektörlere göre değişiklik arz etmekle birlikte tüm dünyada ortalama çalışma saatleri genel olarak haftada 35 ile 45 saat arasında değiştiği görülmekte ise de Kostarika, Peru, Filipinler, Tayland ve Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde bu sürenin belirtilen aralığın hayli ötesinde olduğu yapılan araştırmadan elde edilen sonuç.
Özellikle çalışmalarını hizmet’e dayalı olarak sürdüren şirketlerde en büyük tasarruf istihdam kısıtlaması ile sağlanıyor. Yapılan tensikat sonucunda kurumda oluşan personel açığını ise mevcudu fazla çalıştırarak kapatmak tek çare. Evet; senelerdir böyle gelmiş ve böyle devam etmiş. Belki bir gün düzelir derken gördüm ki, çalışma saatlerinin uzunluğu konusunda sektörümüz yalnız değil. Belli ki bizimle aynı durumda olan birçok kuruluş var. Yalnız sektörümüzün gücü ülkemizi birincilik kürsüsüne taşımaya yetmez. Anlaşılıyor ki çalışma saatlerinin uzunluğu Türk İş yaşamının neredeyse müşterek bir sıkıntısı.
Ülkemizdeki 50 saat üzeri çalışanların toplam çalışanlara oranı % 46.1. iken 34 OECD ülkesinin bu konudaki ortalaması ise sadece % 8.76. OECD’ nin “ Daha İyi Yaşam Endeksi Raporu “ ülkemiz çalışanlarına mesai dışı uykuda geçen süre dahil 11.73 saat boş vakit tanındığını gösterirken bu konudaki OECD ortalamasının ise yaklaşık 15 saat olması ülkemizin çalışanlarına verilen önemi ortaya koyuyor (?) Personelin % 75’i sıklıkla sağlıklarını riske edecek kadar çok çalışmaya mecbur olduklarını ifade ediyor.
Kendilerini insan hakları savunucusu olarak tanıtan Avrupa parlamentosu insanların haftada 48 saatten fazla çalıştırılmamaları konusundaki öneriyi onayladığı zaman Genel Kurul toplantısında bu önerinin 421 evet’ e karşı 273 hayır oyu ile kabul edildiğini okumuştum. İnsan haklarının yüce bir savunucusu olduğu düşünülen bu saygın parlamentonun saygıdeğer üyelerinin % 35’nin işçinin bir anlamda sömürülmesinden yana oy kullandığı görülüyor. Bu oylama bizde olsaydı inanırım ki, üyelerin % 80’i haftalık 48 saatlik çalışmayı az bulur ve önerinin aleyhinde oy kullanırdı.
Eurostat ( Avrupa İstatistik Ofisi ) haftalık çalışma sürelerine ilişkin verileri açıklamış. Avrupa’da çalışma saatlerinin uzunluğunda ilk sıra Türkiye’mizin. Bizi İzlanda, Makedonya, İngiltere, İsviçre ve Avusturya takip ediyor. Ülkemizdeki Erkek çalışanlarımız genelde haftada 53,1 saat, kadınlarımız ise 48,6 saat çalışıyorlar. Türkiye’mizde istihdamın % 49,3’ü hizmet sektöründe, % 26,6’sı sanayide %24,2’ si tarımda çalışıyor. Bu tablo alın terimizle kazandığımız bu birincilikte sektörümüzün ağırlıklı payının olduğunu gösteriyor. Mesai saatleri ve çalışma süreleri dikkate alınarak hazırlanan çalışanların kendilerine vakit ayırma sürelerine ilişkin listede ise son sırada bulunmamız gurur tablomuzun tamamlayıcı bir unsuru. Ülkemize bu gurur verici birinciliği ve sonunculuğu kazandıran işverenlerimize ve onlara destek olan Çalışma Bakanlığımıza tüm sektör çalışanlarımız adına teşekkür ediyoruz.
Türkiye'de çalışanlar, yılda ortalama 1877 saatini işte geçiriyor ve dünyanın üç büyük ekonomisinden daha fazla çalışılıyor. Evet; geçtiğimiz yıl boyunca Almanya'dan yılda 464, Japonya'dan 149, ABD'den 90 saat fazla çalışmışız. Bu arada Türk çalışanların, Fransa'dan 401, İngiltere'den 252, İspanya'dan 187, İtalya'dan 103, saat fazla çalıştığımız görülüyor. Yıllık ortalama çalışma süresi, yıl boyunca çalışılan toplam saatin, istihdamdaki ortalama kişi sayısına bölünmesiyle bulunuyor. Veriler, part-time ve tam zamanlı mesai yapanlar da dâhil olmak üzere tüm çalışanları kapsıyor.
Evet, genel ahval bu merkezde. Türkiye’mizin bu konudaki pek iç açıcı olmayan durumu da apaçık ortada. Benim merak ettiğim sektörümüzdeki uygulamaların bu 46,1’in içindeki payı. Maalesef bunu net olarak hesaplamaya imkân yok. Veya çok detaylı bir çalışma yapılması gerekir ki bu çalışmaya esas olacak bilgileri toparlayabilmek ise bizim açımızdan imkânsıza yakın.
Mevzuatta bulunan ve işçi aleyhinde olduğu görülen örneğin fazla mesai ödemelerinde uygulanan “denkleştirme” bizim sektörün bazı şirketleri dışında fazla yer bulmuyor gibi. Örneğin tekstil sektöründe, haftada 40 saat çalışma ve 12 saat fazla mesai uygulanıyor. Başka bir deyişle 48 saati ilave ücretli ( Fazla mesai ödemesi ) olmak kaydı ile ayda 208 saatlik bir çalışma. Ulaştırma sektörünün liman işletmeciliği vb. diğer bazı dallarında da durum bizimkinden kat be kat iyi. İşveren, yönetim hakkına dayanarak işyerinde tek taraflı irade beyanıyla denkleştirme uygulamasına gidemeyeceği hususu mevzuatta belirtilmiş olup bu husus, hem Kanun’da hem de Yönetmelikte açık bir şekilde ortaya konmuş. Anlaşmanın şekli konusunda her ne kadar kanun’da bir hüküm bulunmamakta ise de, konuya ilişkin yönetmelik da tarafların yazılı olarak anlaşmaları gerektiği hükme bağlanmış. Denkleştirme döneminde günlük çalışma süresi her ne şekilde olursa olsun 11 saati aşamayacağı da söz konusu Kanun ve Yönetmelikte açıkça hükme bağlanmış. Bunların uygulanıp uygulanmadığını sizler daha iyi bilmektesiniz.
İşverenlerin ve yöneticilerin çoğu işyerlerinin sendikalaşmasına soğuk bakıyor. Benimde yöneticilik yaptığım dönemlerde bu oluşuma pek sıcak baktığım söylenemez. Ancak işyerinde bu oluşumu istemeyen işverenlerin personelin haklarına saygı göstermelerinin gerektiği de açık. Bu önemli husus dikkate alınmadığı takdirde bir gün sendikalaşmanın kaçınılmaz olacağını yöneticilerin düşünmesi gerekir.
Ülkemizin bu alanda kazanmış olduğu birincilikte sektörümüzün önemli derecede katkısının olduğu açık. Bu arada resmi ilan edilen çalışma saatlerine şirketlerimizce tam olarak uyulduğunu da zannetmiyorum. Konu kâğıt üzerinde başka görünüyor, hakiki yaşamda ise çalışanların karşılaştığı durumlar bambaşka. 14 saat’lik aralıksız mesai, yemek arası olmadan çalışma, iki mesai arasında mevzuatın öngördüğü istirahat yapılmadan tekrar mesaiye getirilme vb. durumların mevcudiyeti biliniyor. Hepsinin belgeleri mevcut olmasına rağmen maalesef bir şey yapılamıyor. Bunun da nedeni basit. Şikâyetçi olan personelin her hangi bir neden gösterilerek işten çıkarılma tehlikesi. Veya haklarının ödenmesi sureti ile işyerinden uzaklaştırılması. Ve de anlaşılacağı üzere ANA NEDEN ÜLKEDEKİ İŞSİZLİK VE BUNUN BELİRLİ KESİMLERCE İSTİSMAR EDİLMESİ VE DE İLGİLİLERİN BU UYGULAMALARA GÖZ YUMMASINDAN ÖTE DEĞİL.
Evet, Çalışma süresi açısından Avrupa birincisiyiz. Bu uzun sürede verimli çalışabiliyor muyuz? Kanaatimce hayır. Şirketin başarısında en önemli rolü mutlu çalışanlar oynar değil mi? Gelir düzeyi düşük, iş, boş vakit dengesinin bozukluğu nedeni ile değil kendisine, ailesine ve çocuğuna yeterince zaman ayıramayan bir insan işine nasıl dört elle sarılabilir ki? İş yerindeki adaletsizliklerden ötürü önünü göremeyen ve sürekli yarınının tedirginliğini yaşayan ve ülkedeki işsizlik nedeni ile her gün biraz daha sessizleşen, şikâyet ve düşüncelerini dile getirmekten çekinen, çalıştığı kuruma ve Yöneticilerine güvenmeyen, bir çalışandan ne kadar verim beklenebilir ki? Birleşmiş Milletlerin “ Mutluluk Raporunda Danimarka ilk sırayı aldı. İskandinav ülkelerinin ilk beşte, Türkiye’mizin ise 77. Sırada yer aldığı bu rapora göre mutluluğun en belirleyici kıstasları, demokrasi, özgürlük, güven, sosyal güvence ve iş ortamı ve iş şartları.
Evet; biz “ Dört mevsimin yaşandığı ender ülkelerden biriyiz diye övünelim ve güneşe hasret Kuzey Avrupa ülkelerine acımayı sürdürelim ( *).”
Yorumlar