Tüm Çalışanların müşterek şikayeti.
Torpilli Personel
Zirvede kartallarda bulunur yılanlarda.
Ancak birisi oraya süzülerek, diğeri ise sürünerek gelmiştir.
Önemli olan kimin nereye gelmiş olduğundan ziyade
Nereden ve nasıl geldiğidir.
Cenap Şahabettin
“Şirkette işe başlayalı daha bir sene bile olmadı, o kadar yetenekli ki hemen ünitenin yöneticisi oldu”.
Bu veya benzeri sözleri çok duymuşuzdur.
Evet; “o kadar yetenekli ki” ile başlayan uygunsuz atama bildirimi.
Yetenek kelimesi insandaki ne gibi özellikleri ifade ediyor acaba? Anlamı ne?
Eğer Türk Dil Kurumu’nun sözlüğüne bakarsak; bir kimsenin bir şeyi anlama veya yapabilme niteliğini, kabiliyetini, duruma uyma konusunda organizmada doğuştan mevcut olan gücünü, kişinin kalıtıma dayanan, öğrenmesini çevreleyen sınırı ve de dışarıdan gelen etkiyi alabilme gücünü ifade ettiğini görürüz.
Peki; bunların arasında bilgi var mı? Yok. Yani yetenekli biri denince bundan aynı zamanda bilgili bir kişi anlamı çıkıyor mu? Böyle anlıyor muyuz? Evet, bazıları böyle anlıyordur mutlak. Ama tek kelimelik cevap “Hayır”. Yetenekli olan her insanının aynı zamanda her konuda bilgili olması mümkün değil. Veya bilgi düzeyi yüksek olan her insanın yetenekli olduğunu da düşünmek doğru bir yaklaşım değil. Yetenekli olan bir insanın, ana bilgiyi de aklına daha süratle nakşedeceği mutlak. Bu doğru. Ancak her türlü bilginin zihne kazınmasının, diğer bilgilerle birleştirilmesinin ve uygulamalara baz teşkil edecek formata dönüştürülmesinin belirli ve makul bir süreyi alacağı da mutlak. Bu süreci tamamlamadan görevde yükselen bir ”aşırı yeteneklinin ” ekibi nasıl yöneteceğine ilişkin örnekleri hepimiz yaşadık, halen çalışmakta olan arkadaşlarımız da şüphesiz bu olguyu yaşamayı sürdürecekler.
Nedenini tam olarak anlayamıyorum ama insanlar yaşamda, özellikle iş yaşamında hızlı, çabuk yükselenleri her zaman takdir eder ve değer verirler. Unutmamak gerekir ki; en küçük bir hava hareketi bile minicik bir toz zerresini veya tüyü süratle yükseltir ve çok çok yükseklere çıkartabilir. İş yaşamında dikkat etmemizve gözlem altında tutmamız gereken uçmaya hazır bekleyen toz zerresi değil, onu yükselmesi için üfleyenlerdir. Zira kuruluşlarda bu konudan ötürü yaşanılan yönetimsel kargaşanın nedeni bu bilinçsiz üflemeyi yapanlardan başkası değil. Bu nedenle “yetenekli toz parçacıklarına” kızmayı bırakmak gerek. Esas kızılması gerekenler sihirli nefesleri ile onları yükselten ve sistemi alt üst eden yetkili ve etkili üfleyicilerdir.
Çabuk daha doğrusu hak etmeden yükselenler hiç bir zaman düşünmezler ki, yukarıda belirttiğimiz süreci yaşamadan çok çabuk, süratle yükselmekle, gülünç düşmek arasında yalnız tek bir adım vardır.(Neil ) Bu şekilde yükselen insan gülünç duruma düştüğünü ise ancak ve ancak tepelerde bir noktada, iş üretme aşamasına geçince veya kontrolünde olan konular ile ilgili olarak işgörenlerin kendisine gösterdikleri güvensizlikten ve bu nedenle ortaya koydukları tepkilerinden anlayacaktır.
Aslında uçurtmaların, rüzgar kuvveti ile havalanmadıklarını, salt o kuvvete karşı uçtukları için yükseldiklerine dikkatimizi çeken W. Churchill’in yaşamı “adım adım yükselmenin” kalıcılığının, tipik ve güzel bir örneğidir. Hazmederek ilerlemek/ yükselmek diye bir terim yok ama, olsa iyi olurdu. Her görevi hazmedip daha sonra bir üst göreve yükselmek.Olması gereken de, doğrusuda bu.
Yükselmek için eğilebilmenin hatta yalakalık yapabilmenin özel bir yetenek olduğunu düşünenler, her eğildiklerinde popolarındaki yırtığın ve dolayısı ile onu örten yamanın iyice ortaya çıktığını hiç düşünmezler. Bilmezler ki; eğile eğile yükselenler sonuçta cüce kalmaya da mahkumdurlar. Etrafındakilerin onlarla ilgili görüşleri de bu şekildedir.
Uzun boylu olabilirler, koskocaman olabilirler, veya en azından öyle görünebilirler. Bu türler kimden ve nereden kuvvet alırlarsa alsınlar sonuçta herkesin arkasından güldüğü, uzun boylu bir cücedir. İş yaşamında. İnsanlar ne bu yaratıklara ne de onun içinde bulunduğu hiçbir oluşuma güvenle, inanarak bakmaz ve bu duygularla da bu “ üflenmiş “ tarafından planlanan işlevlere samimi ve içten bir katılım sağlamazlar. Peki bunu söyleyebilirler ve açık olarak ifade edebilirler mi? Kesinlikle hayır. Nedeni mi? Yaşam şartlarının zorluğu. İşgörenler İmkan bulsalar, değil söylemek bunları haykıracakları malum. Bu türlerin yarattığı boşluğun kim mi farkında değildir? Bir yakın çevreleri, ikincisi kendileri ve de üçüncüsü onları bu duruma getiren yakın civarında yer alan etkin ve yetkili “üfleyicileri”..
Siz bakmayın benim onlardan pantalonunun arkasında yırtık olan cüce şeklinde küçümseyerek bahsettiğime . Genelde çoğu çiftlik ağası konumundadır Kendilerini yönetemeyen bu kişiliksizler sizi, bizi yönetmeye çalışmaktadırlar. Daha doğrusu öyle zannetmektedirler.
Evet bu türler pantalonlarının arkasındaki yamayı saklamayı bir süre için becerebilirler. Elleri arkaya koyup onu kapatmak da bir çare. Ama insanlar, onların pantalonlarının arkasındaki yamayı onlar yükseldikçe daha iyi ve daha net olarak göreceklerdir.
Kibarlık olsun diye yırtık yerine yama diyorum. O yırtık, pardon o yama nerede mi diye sordunuz? Pantalonun arkasında değil aslında. Biz onu pantolonun arkasında görüyoruz ama, bu yırtık ve yama kafada. Kafalarının içinde. Belki de beyin denilen organın bir tarafında. Ne yaparsanız yapın ne pantolondaki yırtığı ne de beyindeki deformasyonu örten o çirkin yamayı ibretle, nefretle ve için için gülerek izleyen seyircilerden saklamak mümkün değil.
Yazıda yalnız pantolonun arkasındaki yamadan bahsederek bu olgunun salt erkeklerle ilgili olduğu gibi bir hava yarattım galiba. Pantolon genelde erkek giysisi ya. Unutmayınız ki iş yaşamında hanım kardeşlerimiz de pantolon giyiyorlar. Konumuzda hanım ve erkek ayırımı yok..
Şimdi etrafınıza bakın. İyi bakın. Pantolonunun arkasında yama bulunan kimse var mı görünürlerde? Veya iki elini pantolonunun arkasındaki yamanın üzerine koyup onu saklama gayretinde olan biri dolaşıyor mu etrafınızda?
Esas ve önemli olan her zaman beynin içindekilerin çıkış noktası olan organın, ağzın hangi el ile kapatılacağı. Eğer üç eliniz yoksa o yırtık veya o ağız tüm ayıbı ile hep ortada demektir.
İster iki elinizle pantolonunuzun arkasını kapatın..
Beyninizle bağlantılı olduğu zannedilen ağzınız mı? Yoksa pantalonunuzun arkasındaki yırtığı örten yama mı? Sizce bu yama göründüğü veya ağzınızdan çıkan sözleriniz duyulduğu takdirde, hangisi sizi daha fazla küçük düşürür? İşte onu ben bilemem, bu sığ beyinler ise bunu anlamazlar.
Hani toz zerreciğini havalandırmak ve onu yükseltmek için sürekli alttan üfleyen birileri var ya,
Bu sığ kafanın giydiği pantalonunun arkasındaki yırtığı ancak onlar örtebilirler elleri ile.
En iyisi bu nefesi güçlülerden yardım istemek.
Ağzınızı ise ancak kendi iki elinizle kapatabilirsiniz. O da zor ya,
Yinede tazyikli havanın çıkarttığının benzeri gibi anlaşılmaz bir ses veya yanlış bir söz kaçacaktır o ağızdan nasıl olsa.
Evet, en yukarılara çıkıp, aşağıdaki insanları tedirgin etme konusunda o kadar yeteneklisiniz ki,.
Hepimiz üstün kabiliyetlerinizin hayranıyız.
Ey toz zerrecikleri ,dileriz ki; üfleyenleriniz her zaman bol olsun.
Temenni ederiz ki; o nefesi arkalarınıza alıp daha çok daha yükseklere çıkın..
Aynen toz misali.
Ve yine dileriz ki; o kadar yükselin ki ;kaybolun uzayın karanlık boşluğunda..
Ve de ömür boyu uçuşun durun o karanlıklarda.
Ama ne olur başka bir yerlere konup, çalışanları, didinenleri yeni bir sıkıntıya daha sokmayın.
Üfleyicilere ise nefesiniz tükensin diyemem.
Beddua sayılır.Günahtır..
Tanrı onlara izan, akıl ve fikir versin.
En iyisi, Allah layıklarını versin.
Amin..
Yorumlar Tüm Yorumlar (35)