Sondape ve Frybyiarper gibi ünlü yazarlarca ve tarihçilerle, Mısır’da bir papirüs üstüne yazılan ve kaçan kölesi, sahibince geri dönmesi için yazılan bildiri metni ilk yazılı reklam olarak kabul edilmektedir.
M.Ö. 3000’li yıllardan günümüze kadar uzanan süreçte tellalların sokak sokak dolaşarak şiirler ve manilerle reklam yaparak mallarını övmeleri de sözlü reklamlara örnek olarak gösterilebilir. 1900’lü yılların başında endüstrinin ve serbest piyasa koşullarının olgunlaşmasıyla reklamcılık çalışmaları gelişti ve modern reklamlar karşımıza çıktı.
Pazarlama birleşenlerinin arasında ürün, fiyatlandırma, dağıtım ve reklam yer almaktadır. Satış stratejileri içinde kuşkusuz reklamın önemi büyüktür. Reklamı yalnızca ürünün tanıtımı olarak görmek yanlış bir yaklaşımdır. Reklam, markaya değer katmak, markayı bir yerde üst sıraya çıkarmak, marka farkındalığını arttırmak, imaj veya itibar açısından da değerlendirilebilir.
Reklamların en büyük özelliklerinin başında ise ilgi çekici, şaşırtıcı, özgün, duyguları harekete geçiren, kullanmaya yönlendirici, müşteri-marka arasındaki ilişkiyi kuvvetlendirici nitelikte olması geliyor.
Reklamların genel başarısı ise hedef kitlenin reklamlar doğrultusunda müşteri potansiyelindeki artışla ölçülür. Medya ise reklamın yapıldığı alanı oluşturur. Televizyon, radyo, haber siteleri, sosyal medya, basılı yayınlar ya da dış mekan panoları bile reklam alanları için en ideal yerlerdir. Ancak bu da günümüzde ideolojik olarak gerçekleştiriliyor.
YAZIYA İHTİYACI OLMAYANA KALEM SATAMAZSINIZ!
Son dönemde milli bayrak taşıyıcı havayolu şirketimiz Türk Hava Yolları reklam konusunda kendisinden ziyadesiyle söz ettirdi. Türkiye’nin tanıtımıyla birlikte marka tanıtımı da gayet güzel yapılıyor. Dünya büyük bir hızla Türkiye’yi ve milli havayolumuz THY’yi daha iyi tanımaya başladı.
Geçmiş dönemlerde astronomik rakamlarla dünya starlarına milyon dolarlar aktarılırken, olur olmadık müsabakalarda yer alınırken bugün daha farklı bir anlayış içerisinde ilerleniyor. Seyahate neden ihtiyacı olabilecekleri bir şekilde insanlara vurgulanıyor.
Tüm bunlara rağmen halen unutulan bir nokta var. Günümüz şartlarında ve teknolojisinde asıl reklamın yolcular ya da çalışanlar tarafından yapıldığı nedense unutuluyor. Sosyal medya bu anlamda en büyük reklam alanı diyebiliriz.
Hemen hemen herkesin sahip olduğu sosyal medya hesapları sayesinde yolcular aslında bir nevi reklam yapıyorlar. Bu bazen iyi şekilde bazen de kötü bir şekilde karşımıza çıkabiliyor. Yolcu memnuniyeti bu minvalde çok önemli. Lakin yolcu, uçuş için havalimanına nasıl geldiğini, ödediği ücreti, pasaport kontrolünden geçişini hatta havayolu şirketinin adını bile unutabilir. Ancak unutmayacağı tek şey o uçuşta kendini nasıl hissettiğidir.
İşte bu hissiyatı öyle bir sağlamak gerekiyor ki, yolcu kendisini evinden daha rahat, daha konforlu hissetmeli. İkramlarla daha önce yemediği lezzetli ürünleri test etmeli. Sürekli aynı şeylerle problem yaşayan veya aynı lezzetleri tadan insanlar bir süre sonra bıkabilir.
Dünya liderliğine oynayan Türk Hava Yolları öyle bir yaklaşım içerisine girmeli ki; yolculara “bugüne kadar ki en lezzetli yemeği yedim”, “hayatımdaki en konforlu uçuşu gerçekleştirdim” dedirtmeli. Eğer bunlar dedirttirilebilirse zaten yolcu en büyük reklamı şirket adına yapacaktır.
Ancak yolcuyu yorar, isteklerini görmezden gelir, mağduriyet yaşatırsanız ya da kötü bir uçuş deneyimiyle karşı karşıya bırakırsanız da reklamın kötüsü karşınıza çıkar. Basit bir olayda bile müşteri hizmetleri, hiç suçu yokken yolcuyu suçlu bulabiliyor veya şirketi savunma adımlarına geçebiliyor. Bu anlayıştan ivedi olarak vazgeçmeli…
Gelelim personelin reklam olaylarına… Uçuş ekipleri, yer hizmetleri ya da bağlı şirketlerde çalışan herkes yaşam standartları, yaşam şekilleri ya da iş yerindeki tutum ve davranışlarıyla zaten şirketin reklamını yapıyor.
Aidiyet duygusu elbette yalnızca maddi gelirle personele aktarılmaz. Ancak şirketin personeline sağladığı olanaklar, maddi gelir veya pozisyon yükseltilmesi sırasında yaşananlar aidiyet duygusunu tetikler. Bu da ister istemez personelin yolcuya yaklaşımını etkiler.
Günümüzde çoğu personelin ayağı iş yerine geri geri gidiyor. Eskiden karşımıza uyuduğumuz zaman şal örten kabin ekipleri çıkardı, şimdilerde üstümüze yürüyenler bile oluyor. Ve iyi niyetli yaklaşanlar da bir şekilde sindirilmeye çalışılıyor.
En ufak bir örnekle kendini iyi hissetmeyen veya hasta olduğunu beyan eden birinden kalkıpta hastane raporu istemek ne derece doğru? Dünya genelinde birçok önemli ve büyük şirketlerde bu beyanatı ekip planlamaya yazılı ya da sözlü bildirdiğiniz zaman uçuşunuz alınır. Onlar personeline güveniyor da bizimkiler neden güvenmiyor?
Personel için de öyle bir yaklaşım içine girmek gerekiyor ki; “Ben dünyanın en iyi havayolu şirketinde çalışıyorum” diyebilmeli. Diğer hava yolu şirketlerinde çalışan arkadaşlarına parmak ısırtabilmeli. Bunu sağladığınızda emin olun tüm sektör çalışanları şirket önünde sıraya geçer. Mevcut personel de canla başla kendi iş yerinin patronuymuş gibi şevkle ve azimle çalışır. En büyük reklamlardan biri de elbette bu olacaktır.
Serdar BAŞAĞAOĞLU
Yorumlar Tüm Yorumlar (20)