Her ne kadar yazının başlığında” Kibir Ruhsal Kanser” diyorsam da Profesör Tarhan toplumda gurur olarak bilinen Kibir’ in aslında bir hastalık değil, bir hastalığın belirtisi ve bir kişilik sorunu olduğunu söylüyor. Ve de Kibir’ in insanın büyüklük duygusunu yoğun bir şekilde aşaması olarak tariflerken bu insanların narsist kişilik yapısına sahip olduğunu ifade ediyor. H. Tosun ise kibir ’i şöyle tarif ediyor “Kibir bele bağlanmış taş gibidir. Onunla ne yüzülür ne uçulur”. Evet etrafınızda ki kibirli insanlara bakın, bu kişilerin hayatlarının en büyük temasının büyüklük duygularının yüksek olması olduğunu göreceksiniz. Yüzmeleri mümkün değil. Uçmak istiyorlar. Olmuyor.
Kibir’ li yaratıklar diğer insanları küçük gördükleri gibi kendilerini özel, üstün ve seçilmiş görürler. Bu türün hak ve hukuk duyguları yalnız kendilerine yöneliktir. Kendilerini inanılmaz üstün ve ayrıcalıklı görürler ve bu ayrıcalığın her platformda kendilerine tanınmasını beklerler.
Hubris Sendromu ve Kibir: Hubris, aşırı düzeyde gurur, özgüven ve kibri içeren bir kişilik özelliğidir. Bu çerçevede hubristik kişiler kendi kabiliyetlerini, bilgilerini, bir birey olarak önemlerini ve başarıya ulaşma şanslarını büyük ölçüde abartma eğilimindedir. Böylesi insanlar asla yanılmadığına, bütün girişimlerinin başarıyla sonuçlanacağına inanabilir ve kendini hukukun üstünde görebilir.
Hubris hem hubristik bireyler hem de bu bireylerin çevresindeki insanlar için ciddi olumsuz sonuçlar doğurabilen, sorunlu bir özelliktir.
Sayılan tüm bu pozisyonlarda Hubris, bir kişinin yeteneklerini aşırı derecede abartması veya hata yapabileceğine inanmayı reddetmesi gibi çeşitli şekillerde aşırı düzeyde gurur, güven veya kendini beğenmişlik göstermesi durumunda ortaya çıkar. Özellikle de Yunan mitolojisinde "TRAJİK BİR ÇÖKÜŞE YOL AÇAN AŞIRI KİBİRLİ EYLEMLER" anlamında kullanıldığını lütfen göz önünde bulundurun.
Bu kişilerin psikolojik analizleri yapıldığında kişilerde özgüven değil, öz beğeni olduğunun görüldüğünü belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Özgüven bir kişinin kendiyle barışık olmasıdır. Özgüven kişinin sağlığı açısından tavsiye edilmektedir ama öz beğeni kişinin kendisinde olmayan şeyleri varmış gibi görmesidir” diyor.
Modernizm Kibirli Olmayı Empoze Ediyor: “Narsistik kişinin kendine hayranlık hastalığıdır. Kişiliğindeki en büyük ana tema da büyüklük duygusudur. Büyüklük duygusu olan kişiler sarımsak yemiş kişiler gibidir. Tevazulu gibi gözükürler ama tevazuunun arkasında kendini büyük görme vardır. Hatta kibirli birisi tevazuunun prim yaptığı bir ortama girmiş, aşırı tevazulu davranmış. ‘Sen niye böyle davranıyorsun önceden böyle değildin?’ diye sorulunca da ‘Ben tevazuda da en büyük olmalıyım’ cevabını vermiş. İnsanoğlunda en önde olma, en iyi olma gibi bir duygu vardır. Bu, insanın ilkel ve vahşi bir duygusudur. İnsanın bu duygusunu eğitmesi gerekir.”
Kibirli Kişiler Kendini Kutsallaştırmıştır: Kibir duygusunun kendini büyük, diğerlerini küçük görmek olduğu açıktır. Bu tarz kişiler mütevazı gibi gözükebilirler. Fakat yakın ilişkilerde anlaşılır ki kişi kendini kutsallaştırmıştır. Bu tarz büyüklük ise kendine tapmaktır. Sahip olduğu birçok nimeti kendinden bilmektir. Bu durum yaratılış kanunlarına da varoluş felsefesine de aykırıdır.
Kibirli Kişiler Sonunda Yalnız Kalmaya Mahkumdurlar: Büyüklük hastalığı olan kişiler sınırlarını ve nerede duracaklarını bilmezler. Ben en iyi liderim diyen kişilerdir. Büyüklenerek konuşan kişilerdir. İnsanlar sevmez ve soğurlar bu tarz kişilerden.
Bu tipler sevilmezler. Ama bunun farkında değillerdir. Kibir sarımsak kokusu gibidir, saklayamazsınız ses tonunuzdan bile anlaşılır. Kibir itici ve soğuk bir duygudur ve onun için kibirli kişiler yalnız kalır. Başarılı oldukları zaman etrafları dolu ve kalabalıktır. Emekli olduklarında veya başarılarını, güçlerini kaybettikleri zaman bu kişiler yapayalnız kalırlar.
Bu sefer de insanları menfaatçi olmakla suçlarlar. Hâlbuki insanlar onları değil, onlardaki çıkar için yanlarında dururlar.
Kibirli Kişiler, Sıradanlıktan Korkarlar.: Kibirli kişilerin arkasında müthiş bir korku vardır aslında. Sıradan olma korkusu vardır. Onun için ‘sıradan olmaktansa hiç yaşamayayım’ der. Onun için başarısızlığı tolere edemezler. Dünyada intiharın artış sebeplerinden birisi de narsisizmin bir illet şeklinde küresel olarak yayılmasıdır. Kendini yeryüzü tanrısı gibi gören bir insanın her şeyi kontrol etmeye gücü yetmediği açıktır.
Herkesi Kontrol Etmek İsterler
Narsistik insanın en büyük özelliği ‘Ben her şeyi kontrol etmeliyim, hep benim dediğim olsun” şeklindeki düşüncesidir.
Çelme Takarlar, Başkasının Ekmeğiyle Oynarlar!: "İnsanoğlunun kendisini olduğu gibi kabul etmesi bazen çok zordur. İçimizdeki çelişkilerle, toplumun beklentileri ve kendi inandığımız değerler arasında sıkışıp kalırız. Olmamız gerektiğine inandığımız gibi olmadığımızı ise en iyi kendimiz biliriz. Bu yüzden içimizdeki çatışmayı gizler, riyakârlıkla dans ederiz, ama bu dansın sonunda yorgun düşmemiz kaçınılmaz olur zira kendimizi suni bir şekilde yaşamak, içimizdeki gerçek benliği bastırmaktan öte değil.
MASKENİN ALTINDAKİ ÇİRKİN YÜZ.
Bazı yayımlardaki derin ve düşündürücü ifadeler, insan ruhunun karmaşıklığına ve benlik algısındaki çelişkilere değiniyor. Hepimiz, "olmamız gerektiğine inandığımız" bir benlik tasavvuru oluştururuz. Bu tasavvurun, toplumun dayattığı beklentilerden, aileden ve çevreden edinilen algılardan, hatta kendi hayallerimizden oluşabilmesi mümkün. Fakat gerçekte, bu ideal benliğe tam olarak uyup uymadığımız konusunda her zaman, sürekli bir tereddüt yaşarız.
Bu tereddüt, kendimizi sahte, riyakâr ve dürüst olmayan biri gibi hissetmemize yol açar. Gerçek benliğimizi gizlemek ve ideal benliğimizi yansıtmaya çalışmak için bilinçli veya bilinçdışı bir çabaya girer ve bu çabanın sonucunda kendimizi "suni" ve "sahte" hissetmemiz kaçınılmaz Vede yüzümüze taktığımız değişik maskelerle, gerçek benliğimizi saklamaya ve başkalarının bizi gerçekte olduğumuz gibi görmelerini bir şekilde engellemeye çalışırız.
Bu gizlenme arzusu, başkalarının bizi gerçekte olduğumuz gibi kabul edip etmeyeceklerine dair korkumuzdan kaynaklanır. Kusurlarımız ve eksikliklerimizle yargılanmaktan ve dışlanmaktan korkarız. Aynı zamanda, başkalarını da kendi mükemmellik anlayışımıza göre yargılarız. Onların da kusurlarını ve eksikliklerini görmezden gelerek, idealize edilmiş bir benlik tasavvuru oluşturmalarını bekleriz.
Evet bu bakış açısının ne kadar yanlış olduğunu anlamak gerekir. "Aslında tüm hayatımız boyunca hiç kimse, bize kendimize verdiğiniz kadar zarar vermemiştir" Kendimizi sahte maskelerle gizlemeye çalışmak ve başkalarına karşı kusursuz görünmeye çalışmak, kendimize verebileceğimiz en büyük zarardır. Bu durum, iç huzurumuzu ve özgüvenimizi zedeler, ilişkilerimizi olumsuz etkiler ve strese ve kaygıya düşmemize yol açar.
Önemli olan, ideal benlik tasavvurundan kurtulmak ve gerçek benliğimizi kucaklamaktır. Kusurlarımız ve eksikliklerimizle birlikte, tam olarak olduğumuz gibi kabul edilmeyi öğrenmeliyiz. Aynen bizim gibi başkalarının da kusurlu ve eksik olduğunu ve insanların birbirini yargılamadan sevmeyi ve saygı duymayı hak ettiklerini anlamamız gerekir.
Bu kabullenme ve saygı, sadece kendimiz için değil, başkalarıyla olan ilişkilerimiz için de çok önemlidir. Sahte maskelerden kurtularak ve gerçek benliğimizi açığa çıkararak, daha derin ve anlamlı ilişkiler kurabilir, daha mutlu ve özgür bir hayat yaşayabiliriz.
Unutmayalım:
BURAYA KADARI DOĞRU: YA MASKENİN ALTINDAKİ YÜZ ÇOK DAHA ÇİRKİNSE?
Evet yukardaki anlatım doğru olmasına doğruda, sahte maskeden kurtulmayı beceren insanın alttaki yüzü ya daha çirkinse. Kişinin daha anlamlı bir hayat yaşaması mümkün mü? Tabii ki çirkinlikten bahsederken o insanın fiziki görünümünü söylemek istemiyorum. Evet belli bir gücün arkasına saklanarak yalan söyleyen, ayırımcılık yapan, hak, hukuk ve adalet tanımayan, iyilik yapar gibi görünüp insanları kendilerine borçlu hissettiren, her zaman güçlünün yanında olup zayıfı ezen vb. bir insan bu hakiki yüzü ile nasıl insanların arasına çıkabilir ki? Vallahi çıkıyorlar. Hem de kasıla kasıla. Bunu da anlayan hele beri gelsin.
Esinlenme: Prof. Nevzat Tarhan
Yorumlar