Genel Seçim Yapıldı.
Hayırlı olur inşallah. Şimdi derleyip toparlama ve vaat edilenleri yapma zamanı. Ülkemizdeki bölünmüşlüğün düzeltilmesi konusunun Cumhurbaşkanımızın bir süre sonra belirlenecek olan Başbakanımızın işi olduğunu söylüyor herkes. Seçimi takip eden gün bu mealde birçok konuşma dinledik ve okuduk. Üst seviyedeki bürokratların bu güne kadar hükümetin tenkit edildiği çalışma yaşamına ilişkin bir takım konulardaki menfi katkılarının da sorumluluğunu yalnız siyasilere yüklemek ne denli doğru olur bilmiyorum? Bu kafalar dalkavukluk ve yaranma adına yaptıkları densizliklerin kime fatura edilmesi gerektiğine ilişkin yönlendirmeyi de farkında olarak veya olmayarak bilinçsizce yaptıkları konuşmalarla yaptıkları da bir gerçek.
Geçmişte Türkiye’nin en popüler bir kuruluşuna Yönetim Kurulu Başkanı olarak atanan şahsın, tüm bürokratik etiği bir tarafa bırakarak “ Ben yalnız Başbakandan emir alırım “ diyebilmesini nasıl yorumlamak gerekir bilemiyorum? Bu zata söylenebilecek en doğru söz “Sular yükselince, balıklar karıncaları, sular çekilince ise karıncalar balıkları yer. Kimse bugünkü üstünlüğüne ve gücüne güvenmemelidir. Çünkü kimin kimi yiyeceğine sonuçta suyun akışı" karar verir. “ şeklindeki Kızılderili deyişiydi. Ve de zaman içerisinde su kendi yatağında bildiğince aktı ve bu beyefendiyi de sürükledi götürdü, O artık sahnelerde değil.
AKP Genel Başkanı ve Geçici Hükümetin Başbakanı “Balkon Konuşmasında” birlik ve beraberlik olgusunu ağırlıklı olarak vurguladılar. Kanaatimce seçilmişler ile birlikte atanmışlarında aynı duyguları paylaşmaları şart. Ve bunu bekleme hakkına sahip olduğumuz da açık
Bu Yazıdaki Konumuz, Siyasiler Değil. THY Yönetim Kurulu Başkanı Sn. Aycı.
Türk Hava Yolları Yönetim Kurulu Başkanlığına Nisan 2015 ayı başında, 07 Haziran 2015 seçimlerinden iki ay gibi kısa bir süre önce atanan Sn. İlker Aycının bu kısa dönemi adaptasyon süreci olarak değerlendirmesi gayet normaldi. Haziran ayında seçim yapıldı ve Sn. Acı’yı atayan siyasi irade’nin tek başına iktidar olamadığı görüldü. Çok kısa bir sürede seçimlerin tekrarlanacağı ortaya çıktı. Bu durumda da Sn.İlker beyin tabir caiz ise hareketsiz kalmasını mantığım kabul etmese de ülke şartları nedeni ile bunu da normal karşılamak için kendimi zorladım. Deniz bitti şimdi. Sn. İlker Aycının hareketsizliğine yeni bir mazereti set yapmak artık mümkün değil.
Aycı Çalışanlara Neler Vaat Etmişti.
İlker Bey atandıktan sonra aşağıda tekrar görüşe sunduğum duyuruyu yayınlamışlardı ve bende 04 Mayıs 2015 tarihinde APH’ da bir yazı yazmıştım. ( http://www.airporthaber.com/kose-yazilari/ilker-ayci-bu-ayni-donemin-bir-bayrak-degisimidir.html ) .Hatırlıyorum da yazıdaki yaklaşımım nedeni ile bayağı tenkit almıştım.
Açıklıkla görüldüğü üzere duyurunun teması gerek ülkemiz ve de gerekse birçok kuruluşumuz için birinci derecede önemi haiz olan ülke ve kurum içi birlik ve beraberlik olgusu ve de birçok örneği görülen ayrımcılığın sonlanması. Bu temanın, Sn Acı’nın duyurusunda bir vaat formatında şekillendirildiği açık. Başbakanımızda konuşmasında bu konulara tabii ki genel çerçevede değindiler. Ve de üst seviyedeki bürokratlar için yeni bir siyasi patinin hükümet olması sonucunda olabilecekler düşüncesinden kaynaklanan kaygı ortadan kalktı. Kim ne kadar hayır derse desin, üst bürokratlar şimdi koltuklarında daha rahat oturuyorlardır. Evet, seçim yapıldı ve bitti. Şimdi sıra vaatlerin yerine getirilmesinde.
Her ne ise bir bakalım İlker Bey çalışanlarına nasıl seslenmiş.
“ Bu şirketi şunun veya bunun adamı diye ikiye bölemeyiz. Bu şirket bir ve bütün olmak zorunda. Tüm yönetim kurulu, icra kurulundaki arkadaşlarımız, bütün çalışanlarımız… Bir ve beraber olmak zorundayız. Egolarımızı nefsimizi, şahsi düşünce ve kanaatlerimizi bir kenara bırakacağız. Objektif olalım, adaletli, gerçek olalım ve ayağı yere basalım. Büyük rüyalarımız olabilir. Derhal insan kaynakları ve bilgi işlem departmanları birlikte çalışarak bir hesap açacaklar. Çözülmediğini düşündüğünüz şu ana kadarki şahit olduğunuz bildiğiniz, sorunları, hatta cevabını ve çözümlerinizi de bize mail atın. O hesabı size vereceğiz. O mail adresine atın sorunlarınızı. Bakalım şirket çalışanları şirket sorunlarına ne kadar vakıf. Mesai arkadaşlarım küçük büyük sorunların çözümü için ne kadar gayretliler? Samimiyiz. Sizler de samimisiniz. Bize yazmaktan, adınızı bilmemizden çekinmeyin. Açık kapı politikası uygulayarak ayın belli günü ve saatinde buluşmalar ayarlayacağız. Randevu ile geleceksiniz sizi dinleyeceğim. Kısıtlı süre olduğu için önceden mailini atın sonra konuşalım. Biz sizi dinleyeceğiz. Çözülmesini istediğiniz sorunları, ben olsam şöyle yapardım dediğiniz konuları bekliyorum.
Bir ve beraberiz. Şunun ya da bunun şirketi yok. Yönetim kurumlu başkanının icra kurulu başkanının genel müdürün adamı diye bir şey yok. Bu eskiden vardı diye söylemiyorum. Falancı yönetim kuruluna yakın, falancı hissedara yakın yok. Katılımcı, açık, net, şeffaf, adaletli bir yönetim ama çok çalışan bir yönetim olacağız. Çok çalışan az konuşan az dedikodu yapan, dedikoduyu silip atan… Orada burada konuşma, gel burada konuş. Orda burada derdini anlatacak kimse arama. Gel yönetim kurulu başkanına konuş. Gel müdürüne, başkanına, genel müdürüne, yardımcısına anlat. Ama çözümü içerde arayalım, çözüm dışarıda değil. Beraber konuşarak samimi şekilde çözelim. Düşüncelerinizi sıkıntılarınızı anlamak ve paylaşmak istiyoruz. Yeni dönemde inşallah Allah yar ve yardımcımız olsun. Kazasız belasız birlikte başarıları rabbim nasip etsin. Yolunuz bahtınız semamız açık olsun. Yeni projelerde, yeni açılışlarda, sektörü bile hayrete düşüren önemli başarılarda sizle beraber olma temennisi ve duasıyla Allah'a emanet olun “
Sn. Aycı’nın bu duyurusunu okuyunca “ hangi seviyede olursa olsun yönetenin grevinin insanları ayrıştırmak değil, birleştirmek olduğu” prensibini benimseyen bir yönetici olduğunu düşünmüş olmamıza rağmen araya giren seçim nedeni ile de beklentilerimizi ertelemiştik. Evet; netice şu ki, konu ile ilgili olarak kendilerinden, duyurularında belirttiklerinden öte bir beklentimiz yok.
HEPİMİZ MÜSLÜMANIZ. BUNU NEDEN İFADE EDİYORSUN, KONU İLE NE İLGİSİ VAR DİYECEKSİNİZ? HELE AŞAĞIDA YAZILANLARI BİR OKUYUN. OSMANLININ PADİŞAHLARI BAKIN ÜLKEDEKİ GAYRİMÜSLİMLER’E NASIL DAVRANMIŞLAR. BİLMEM BU SİZLERE BİR ŞEY ANLATIYOR MU? ARZU EDERSENİZ BAŞKA ÖRNEKLERDE VEREBİLİRİM. EVET; O DÖNEMDE DEĞİL MÜSLÜMANLAR ARASINDA, MÜSLÜMANLAR İLE GAYRİMÜSLİMLER ARASINDA BİLE AYRIŞIMCILIK YOKMUŞ. BAŞTAKİLER HERKESE KARŞI ADALETLİ DAVRANIYORLARMIŞ. HERKES BİR VE BERABERMİŞ. SN. AYCI’NIN DUYURUSUNDA BELİRTTİKLERİ ÜZERE. BUNLAR DA SİZE BİR ŞEY SÖYLEMİYORSA, YAPACAK BİR ŞEY KALMIYOR. ALLAHA HAVALE.
Sultan II. Murat Han şöyle diyordu: Siz Rumlar, siz Ermeniler ve siz Yahudiler, hepiniz Müslümanlar gibi Allah’ın kulu ve benim tebaamsınız (vatandaşımsınız). Dinleriniz başka başkadır. Fakat hepiniz devlet kanunlarının ve irade-i şahanemin himayesindesiniz. Size tarh edilen (konulan) vergileri ödeyin. Bunların kullanılacakları maksatlar, sizin emniyetiniz ve refahınızdır.”
Fatih Sultan Mehmet’in de hem siyasi olarak hem de İslam kültür geleneğinin bir devamı olarak Hıristiyan (bilhassa Ortodoks) ahaliye son derece müsamahakâr davrandığı ve önemli imtiyazlarda bulunduğu malumdur. O, Müslümanlar için vakıf eserler yaptırdığı gibi, Hıristiyanlar için de kilise yaptırarak vakfettiğine dair şu ifade şehir halkının tüm ihtiyaçlarını yöneticilerin dikkate aldıklarına güzel bir örnek olsa gerektir: “Seyyidi Ali mahallesinde olan keniseyi vakf buyurup evkaf-ı şerifelerine ilhak buyurmuşlardır.” (S.124)
Kanuni Sultan Süleyman döneminde gayri Müslimler Osmanlı toplumunda, her türlü iş dalında rahatlıkla çalışabiliyorlardı. Süleymaniye camiinin yapımında tespit edilmiş olan 3523 ustanın %50 sinden fazlası, 1810 u Hıristiyan ve 1713 ü Müslüman dı. Bu bilgi dahi gayri Müslim unsurların toplum içindeki konumunu, hem nüfus hem de nüfuz açısından göstermektedir. 1831 yılında yapılan nüfus sayımında Anadolu ve Rumeli de 8 milyon Müslüman yaşarken 4 milyon da Hıristiyan bululmakta olduğunu da son bir bilgi olarak paylaşalım.( Padişahlara ait bilgiler yazıya cpyxx paste yapılarak alınmıştır )
Bu arada Prof. İlber Ortaylı bu gün sorunun nerede olduğuna ilişkin bir söz söylemiş. “ İnsanların uzlaşmalarını değil, birbirlerine tahammül etmelerini istiyoruz. Almanlarda uzlaşamazlar ama devlet işlerine bu duygularını karıştırmazlar. Dışlama olabilir ama karşındakinin varlığını kabul edeceksin. Onu yapamıyoruz. Sorun burada.” Devlet kelimesinin yerine şirket kelimesini koyun ve yorumu siz yapın.
Yorumlar Tüm Yorumlar (15)