“ PIN Araştırma ve Adisa Danışmanlık ” bürosu tarafından toplam 15.635 çalışan ile yapılan anket çalışması sonuçlarına göre yöneticilerin % 40’ ı çalıştıkları şirketlere bağlı ve de motive değiller. Araştırma sonucu böyle diyor. Bu durumda denek olan yöneticilerin yanında görev yapan diğer çalışanların da kuruma bağlılıklarından bahsetmek tabii ki çok zor. Hem şirkete bağlı hem de yüksek motivasyonla çalışan ve “ Şövalye “ tabir edilen yöneticilerin oranı % 60 çıkmış bu araştırmada. Uzmanlar bu oranının gemiyi yüzdürmek için yeterli olmadığını söylüyorlarmış. Tabii ki bu yaklaşımda çok önemli diğer bir sorun ise, çalıştığı şirkete kendisi bağlı olmayan ve düşük motivasyonla görev yapan yöneticinin çalışanını nasıl yüreklendireceği? İşverenin tutumundan ötürü yöneticilerin kendilerini özel hissetmedikleri bir hakikat. Yapılan araştırma dışında iş yaşamında edindiğimiz kanaat de bu yönde. Üst yönetimin bizzat terfii ettirdiği ve üst kademelere yönetici olarak taşıdığı bu insanları adeta kıdemli uzman olarak gördükleri ve onlara da bunu hissettirdikleri bir hakikat. Zira yöneticilerimizin büyük bir bölümü bilfiil günlük iş yapıyor. İnsan Yönetimi, şirket stratejilerinin geliştirilmesine katkı sağlamak gibi yöneticiliğin asıl görevleri onların ilgisini çekmiyor deniliyor yazıda. ( Konu Hürriyet Gazetesi. İnsan Kaynakları ekinde Sn. Burcu Ökçelik Sözer tarafından işlenmiş ve bu yazı)
Her ne kadar söz konusu araştırma 15.635 çalışanın bilgisine başvurarak yapılmış ise de bu tür araştırma sonuçları denek olarak seçilen sektöre, şirkete ve asıl denek olan çalışanlara göre büyük değişkenlik arz ediyor. “ PIN Araştırma ve Adisa Danışmanlık ” tarafından yapılan araştırma sonuçlarını, daha önceki değerlendirmelerden elde edilen bulgularla karşılaştırabilmek fikir / görüş üretebilmek amacı ile internet bazında araştırdımsa da maalesef bu bilgilere ulaşamadım. Bir konuda kesin görüşüm var ki, bu araştırma yapılırken anketör şirket bizim sektöre uğramamış ve hatta yakınından bile geçmemiş. Zira bizim sektörde toplam yöneticilerin % 60’ nın “ Şövalye Ruhlu “ olabileceğini düşünemiyorum veya “Şövalye Yönetici “ kelimesinin anlamını doğru bilmiyorum. Yöneticiliğin asıl görevlerinin onların ilgisini çekmediği de bir hakikat. Bu resme diğer bir zaviyeden de bakmak gerekmez mi? Bir yöneticinin terfiine, maaş artımına, şirketteki işinin devamlılığına karar veremediği bir çalışanın üzerindeki etkisi ne kadar olabilir ki? Sektördeki ana sorun bu. Bu hakikatin yaşandığı şirketlerin yönetici ve çalışanları bu hususun doğruluğunu yakından bilirler. Bilirler ama daha iyi bir iş bulmadan bunları ifade edemeyecekleri de bir hakikat. Sonuç olarak benim yakından tanıdığım Şövalye ruhlu Yöneticilerin ellerinde patronların mızrağı ve kalkanı var. Mızrağı kimlere karşı kullandıklarını / kullanacaklarını ise varın siz düşünün. Başka bir deyişle bizim yöneticilerdeki bu mızraklar değişik. Hepsi, teknolojinin son ürünü. Uzaktan kumandalılar.
Evet, ben gazetelerin IK sayfalarının ve de İnsan Kaynakları konulu neşriyatların kendi çapımda iyi bir takipçisiyim. Çalışanların büyük sorunları var. Sadık bir bir okur olarak sorunlu olan sektörlerin özellikle sorunlu olan şirketlerinin çalışanlarının denek olacağı araştırmalar ve anketler organize edilmesini bu sayfaların ve neşriyatların yöneticilerinden beklemenin hakkım olduğuna inanıyorum. Tabii iki her şirket için ayrı bir çalışma yapılması mümkün değil. Bu araştırmalar sektör bazında yapılabilir. Örneğin “ Sivil Havacılık Sektörü “. Çalışmanın gizliliğinin garantisi de verilirse % 60 oranındaki “ Şövalye Ruhlu Yönetici “ varlığının bazı sektörler için hayal olduğu görülecektir. Tabii ki sektörde İnsan Kaynakları ile ilgili müspet uygulamaları olan kuruluşlarda mevcut. Pek ümitlenmek istemiyorum ama belki konuların yüksek tirajlı neşriyatlarda yalnız sektör belirtilerek, şirket ismi verilmeden yayınlanması bile konuların bir şekilde ayyuka çıkacağını düşündürür ve belki de küçük bir şeylerin düzeltilmesine de neden olabilir. Bizler de buna da şükür deriz.
Sistem; Kendisine Uygun İnsanı Her Zaman Yaratır.
Bu yazı 2004 yılında “ Sistemin Adamları “ başlığı ile yazılmış ve bir mecmuada yayınlanmıştır.. 2016 Mayıs ayı başında İlave edilen cümleler yatık karakterle ve bold olarak şekillendirilmiştir.
Bir Patrona bir de tepedekilere bakın. Ve de en yakınlarına. Aynı malzemeden aynı üretim bandının mamulleri gibi görünüyorlar değil mi?
Bu aralar örnekleri çoğaldığı üzere bazı insanlar var. İçinde bulundukları sistemin adamı gibi görünmek için özel gayret sarf ederlerken etrafı, kimi nasıl zedelediklerine de hiç dikkat etmeyen.. Sistem içindeki mevcudiyetlerinin devamlılığını ve etkinliklerini ancak bu yöntemle sağlayabileceklerini çok iyi bilirler. Onlar için önemli olan yalnız kendileri ve yakın çevreleridir.
Bazı sistemlerde ise, yerleşik, ev sahibi görünümünde “ sistem adamları” mevcut. Herkes tarafından çok iyi tanınır, bilinirler. Hareketlerinden tutum ve konuşmalarından bu bilinilirliğin onlar açısından ne büyük bir övünç kaynağı olduğunu hemen anlaşılır.
Yaşamda ve gazetelerde her gün onlarca örneğini görebilirsiniz, her zaman olduğu üzere sistemlerin kendilerine uygun insan arayışı hiç sonlanmıyor.
Daha çok Politik yaşamda, iş yaşamında her yerde sıkışacak bir yer bir köşe bulurlar kendilerine. Sıkışırken de kendilerine daha geniş yer açmak için etrafındakileri yaralar, belerler. Hani bir sandalyeye iki kişiyi oturtmaya kalkarsanız biri kendine yer açmak için diğerini poposu ite ite yere düşürür ya. İşte o misal.
Sıkışırlar, kendilerine köşe bulurlar dediğime bakmayın, inanılmaz büyük yer kaplarlar sistem içinde. Zira adetsel fazlalıklıkları vardır. Fazladırlar zira sistemin onlar için çalışmaya mecbur olduğunu düşünürler. Sadık görünürler. Değillerdir. Sürekli savunurlar sistemi. Ta ki o sistemin değişeceğini anlamalarına kadar. Bunun en yakın örneğini sektörümüzün bir şirketinde yaşadık. En kuvvetlisiydi. Toz kondurulmuyordu ona. Bir şekilde gitti ve unutuldu.
Bu türler tıpkı dört yol ağzı gibi görürler kendilerini. Her yol, her şey onlardan geçer. Ve de her şey onlarda biter. Hakikat bu değil ama, sistemin işleyişi diğer insanları maalesef böyle düşünmeye iter ve de inanırlar düzenin böyle olduğuna.
Sistemin adamı olmak kötü bir şey mi? Varlığı sisteme bir şeyler katıyorsa tabii ki hayır. Sistemin yolunu aydınlatıyorsa, sistem onunla gelişiyorsa yine hayır. Ama bizdeki sistemin adamlarını anlamak istiyorsanız Airporthaber’deki bazı yorumları okumanız yeterlidir. Sitede eski yazılar da mevcut. Yorumları da altında duruyor. İki sene önceden bir kaç yazıya bakmanız yeterlidir.
Bizdeki sistem adamları kendilerini her konuda, her uygulamada ayrıcalıklı görür ve sistemin kurallarını kendileri uygulamaz. Her şeyi kendilerine yontar. Tabii yakın çevreleri de bu ayrıcalıktan olabildiğince azami istifade eder. Bundan ötürüde ona kusursuz itaat hatta biat ederler. Geleceğin sistem adamları da işte bu kara görgü ile yetişir.
Ve de en kötüsü bu tutumlarından ötürü etrafın müstehzi ve hatta nefret dolu bakışlarınızda farkında da değillerdir. Adeta kördürler, Esasen kör olmaları bile hoş görülebilir. Daha da kötüsü hiç umursamazlar etrafı. Zira sistem dediğimiz işlev ve onun başındakiler nedeni anlaşılmaz ama genetikleri ile oynandığına inandığım bu çirkin organizmalara kalkan olmuşlardır adeta..
Evet, herkes, Devletin başındakiler, İşyerlerini yönetenler kuruluşların başındakiler şunu anlayacaklar bir gün. Sistemin adamları " düzgün " olsalar, sistemin adamları " düzgün hareket etseler " sistem tümü ile daha düzgün çalışacak ve insanlar kendilerini yönetenlere, sisteme daha fazla inanacaklar ve belki de daha fazla güvenecekler. Aslında bu çok şeyi de değiştirecektir.
Ancak bir gün gelir; bir anda kendilerini çöpte bulur bu çirkin zihniyetin temsilcisi. Kırıştırılmış ve buruşturulmuş, arkalı önlü kullanılmış bir kağıt parçası gibi.. Bu son kaçınılmazdır. Herkes bu dünyadan geldiği gibi gider derler ya. İşte o hesap. Bu genelde geç olur ama illaki olur ve türün her örneğinin başına bir gün gelir. Kırıştırıp onları çöpe atacak olan da, sistemin içinde bu zihniyete hayat verenler olacaktır. Etrafınıza iyi bakın. Şirketlerden buruşturulup kırıştırılarak uzaklaştırılmış olanları düşünün. Onlar sisteme sadık değiller miydi? Onlar sistemin adamı değiller miydi?
Yanlış adam seçiminin ülke ve kurumlar açısından bedelinin ne denli büyük olduğunu bir gün anlayacak tüm kural koyucular diye düşünürüz hep. Umutsuzluğa kapılmayalım sakın. Hatta hiç ses çıkartmadan seyredelim. Tıpkı bu güne kadar yaptığımız gibi.
Yorumlar Tüm Yorumlar (16)