Karaman Ermenek’ de Güneyyurt bölgesinde Has Şekerler şirketince işletilen maden ocağında vuku bulan kaza 18 can’ı, sevdiklerinden canlarından ayırdı. Toprak mı, su mu, yoksa yine ihmal mi bu işçi kardeşlerimizi yaşamdan koparttı. Önceden gerekli tedbirler yine alınmadı. Bu gün kazanın altıncı günü. Ne ailelerde ne de bizlerde ümit kalmadı. Yine de dualarımızla gerçekleşmesi çok zor olan bir mucize bekliyoruz. ( 02.10.2014- 21.30 )
ACABA BİZ TÜRKLER NASIL BİR FELAKETTEN DERS ALIRIZ.
Evet; birisi çıktı ortaya bu maden kazasının “araba kazasından farkı yok” buyurdu. Karaman Ermenek’teki maden de yöneticiymiş. Ne kadar ciddiye alırsınız bilemem ama yine de inanılacak gibi değil. Burhan Kuzu Beyefendi sanki bu konuda bir görüş beyan etmeleri şartmış gibi “yaşananın bir tabii afet olduğunu” ifade etmişler. Bundan cesaret alan maden işletmesinden de 30 Ekim günü aynı mealde açıklama geldi. Allahtan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanımız yaşananın bir afet olmadığını söyledi ve afet dolmayan bir olayda bir ihmal vardır “dediler. . Biz yine de trafik kazası beyanına dönelim. 15 Ekim de, bundan on beş gün kadar önce Isparta’da öğle yemeğinden dönükleri söylenen maden işçilerini taşıyan kamyonetin devrilmesi sonucu yaşamını yitiren madencilerin bile araba kazasında öldüklerini söylemeye bile zorlanıyoruz. 27.10.2014 tarihinde Ankara Ostim’ de vuku bulan patlamaya kaza damgası vurmak hiç mümkün değil. Zira 2011 yılı Şubat ayında aynı iş merkezindeki iki patlamada 19 kişi yaşamını yitirmiş ve yetkililerin yaptıkları açıklamada işyerlerinin ruhsatsız ve kaçak olduğu belirtilmişti.
DÜNYA BİRİNCİSİYİZ.
1941'den bugüne kadar Türkiye'nin birçok bölgesinde yer alan kömür ve diğer maden ocaklarında yaşanan, pek çoğu grizu patlaması, göçük ve yangından kaynaklı olmak üzere iş kazalarında 3 binden fazla işçi hayatını kaybetti. ILO verilerine göre Türkiye, Çin'i de geride bırakarak, dünyada madenci ölümlerinde ilk sırada yer aldığımız belirtiliyor. Ülkemizdeki kömür madenlerinin yaklaşık % 80’ni özel sektöre ait. Soma faciası dâhil kazalarda yitirilen can sayısı 354. Yitirdiğimiz işçi kardeşlerimizin yalnız 3 adedi kamuya bağlı kurum çalışanlardan, 351 adedi ise özel sektörde çalışanlardan oluşuyor. Eğer maden sayısındaki özel sektör, kamu sektörü yüzde payını kaybettiğimiz toplam canla orantılarsanız kamu yönetimindeki madenlerde oluşan can kaybının basit yöntemle hesaplananın çok altında olduğu görülüyor. Varın bunu sizler çözümleyin ve de nedenini bulun. Eğer aklınıza “ demek ki tüm kazaların özel sektör işletiminde bulunan madenlerde vuku bulmuş “ gibi bir cevap gelirse, oturup bununda nedenlerini düşünmeniz gerekir. Ha konuya Soma’ dan sonrakilere bakalım diye yaklaşmak isterseniz Ekim 2014 ayı başına kadar madenlerimizde oluşan can kaybını hesaplamak gerekir. Sonuçta 354’den 301’ i çıkartmanız gerek. Ha bu arada konuya Sendikalaşma yönünden yaklaşırsanız, ağılıklı sendikalaşma da kamu sektöründe. 12.000 kömür işçisinin çalıştığı bir yörede 400 adet sendikalı çalışan olması bir şey anlatıyordur umarım. Sendikanın görevinin yalnız maaş artımı sağlamak olduğunu düşünenlere duyurulur. Bu arada Soma’dan sonra vuku bulan maden kazaları ile ilgili olarak çoğunluğun bilgisi yok. Nedeni ise basit. Bu kazalarda birer, üçer ölü vardı da ondan. İlgili ve bilgililer şimdi de Şırnak’taki madenlere dikkat çekiyorlar. Oralarda da çalışan işçi sayısı fazla değil. İnşallah orada da bir olay vuku bulmasın.
SOMAYI NE ÇABUK UNUTTUK?
Ne büyük hassasiyet doğmuştu kamuoyunda. Ya şimdi. Ermenek’teki kaza olmasaydı Soma gündeme gelir miydi sizce? Kendimize balık hafızalı diyoruz ya. Ne kadar da doğruymuş. Acıya alıştık o günlerde. Beklentimiz yeni çıkacak yasa ile madencilerin daha güvenli bir ortamda çalışacak ve kendilerine tanınacak olan yeni sosyal haklar ile daha rahat bir yaşam sürecekleriydi. Hiç olmaz ise 301 madencimiz boş yere ölmemiş ve yitirdiğimiz bu 301 can gözü az görenler ve kulağı az işitenlerin iyi çalışmayan bu uzuvlarına bir çivi sokmuş olacaklardı. Teselli buydu? Şimdi görüyoruz ki, ne kimsenin bir yerine çivi batmış, nede teselli gerçekleşmiş. Televizyonda “ daha Somanın acısı içimizdeyken “ diye konuşmaya başlayan siyasilerden nefret ediyorum.
ŞİMDİ BİR UZMANA KULAK VERELİM.
Şimdi gelelim Karaman Ermenek’teki maden kazasına. İşçi kardeşlerimizi yerin 375 m altında tutsak eden kazaya. ” Bu kazaya, araba kazası gibi bir oluşum dolayısı ile tedbir alınması mümkün değil sözleri hakikati yansıtmıyor. Bizde sıklıkla vuku bulmasa da ( Aynı nedenden kaynaklanan bir maden kazası 25 yıl önce Yozgat’ta yaşanmış ) bu tür kazalara sıklıkla rastlanıldığı istatistiklerde görülmektedir. Bahis konusu madene ruhsat verilmesi esnasında işletme planında 2000 yılında yapıldığı belirtilen üretimin verilerinin yer almadığı ve eski imalatın sınırlarının kayda geçirilmediği görülmemiş ve en hafifi deyimi ile bu eksiklik dikkati çekmemiştir. Oysaki bu günkü teknoloji ile çok eski üretimlerin verilerini belirlemek mümkün olduğu açık. Eğer bu yapılsaydı zafiyetler maden çalışmaya başlamadan ortaya çıkacaktı. Bu durumda madene ruhsat verilme aşamasından önce yapılması şart olan ve de denetimlerden sonra yapılan tespit üzerine kontrol sondaj işleminin yapılmadığı açık seçik ortada. Bir maden projesi Amerika Birleşik Devletlerinde milyon dolarlara yapılırken bizde aynı çalışmanın 30, 40 bin TL’ ye yapılmasının bize bir şeyler anlatması gerekir. Bu tür kazalar neden hep Türkiye’de oluyor. Bir şeyleri eksik yaptığımız belli değil mi? diyor Hacettepe Üniversitesi Maden Mühendisi Bahtiyar Ünver. Bu arada madende iki senedir su sızıntısının bulunduğu çalışanlarca ifade ediliyor. Sızıntı olan yerin ise betonla değil, çamurla kapatıldığı da yine çalışanların iddiaları arasında. Yani Allahın taşı toprağı, maden görevini yapmış, sinyal vermiş ve önceden ikaz vermiş. Önemsememişiz.
HAMAMA GİREN TERLER, YETKİLİ OLMAK GÜZEL’ DE.
Haziran, 2012’ye kadar maden ocağı ruhsatları Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı'na bağlı Maden İşleri Genel Müdürlüğü'nden (MİGEM) alınıyordu. Ancak 16 Haziran 2012'de yayımlanan Başbakanlık Genelgesi ile madencilikte yeni ocak izinleri Başbakanlığın iznine bağlandı. Yanılmıyorsam 2013’ de devir işlemleri içinde aynı iznin gerektiğine ilişkin genelge yayınlandı. Şimdi durum aynı merkezde devam ediyor mu? Bilemiyorum. Ülkemizde ücretsiz kömür dağılımının spekülasyonu bu denli yoğun yapılırken, rödavans sistemi tartışılırken ve birçok madenin tüm üretimini devletin satın aldığı biliniyorken kanunu bir tarafa koyarak bu tür genelgelerle yetkiyi devralmayı kamuoyu nasıl yorumlasın istersiniz? Şimdi insanlar kömür madenlerinin siyasetin finansmanını sağladığını konuşuyor. Bildiğim kadarı ile Başbakanlığın hepsi konusunun hakiki uzmanı olan onlarca danışmanı var. Bu insanlar ne yapar. Kanunu bırakıp bir genelge ile bu yetkiyi uhdeye almanın halk tarafından nasıl yorumlanacağına ilişkin görüşlerini Başbakana bildirmez mi? Anlaşılır gibi değil.
TORBANIN İÇİNDE DE OLSA YASA ÇIKTI DA PATRONLAR YASAYI BENİMSEMEDİ. Evet; işçilerin günlük çalışma süreleri altı saate düşürüldü. Altı saat işçinin madenin içinde geçireceği süre. Buda özetle bir vardiyanın günlük çalışma süresi 8 saatken yaptığı üretimi yapamayacağı demek. Aynı üretimin yapılabilmesi için tek çare şayet madenin fiziksel durumu müsaitse ¼ oranında fazla işçi çalıştırması demek. Tabii ki buda bir maliyet. Bu noktada işveren maliyeti nasıl düşürebileceğini hesaplıyor tabii ki. Bulunan çözümün bir kısmı çalışanların yemek ve servis giderlerini sıfırlamaktı. Bu yetmedi ve çalışanların yemek molasında madenden çıkmamaları ve öğle yemeklerini aşağıda yemeleri yönünde baskı kuruldu işçilere. Madenin aşağıdaki atmosferinde kimsenin bir saat yemek paydosu kullanmayacağı düşünüldü belli ki. Madenciler bu uygulamayı kabul etmedi. Adına grev denir mi bilemiyorum ama işe gitmediler. Bir buçuk ay veya kırk gün. Yaşam şartları ve geçim sıkıntısı ağır bastı. Diğerlerini tam bilemiyorum ama Karaman Ermenek’teki madende çalışanlar, kazadan bir gün önce iş başı yapmışlardı. Evet; yemek maden dışında yenseydi bu 18 işçimiz şu anda su altında olmayacaktı. İşte bunun için kurtulan işçiler “ bu nasıl devlet ki, yasa çıkartıyor, ama takip etmiyor “ diyorlar. Tabii bu anlatımımdan yasanın yürürlüğe girdiğini çıkartacaksınız. Çıkmasına çıktı ama uygulama ertelendi. Buna karşın patronların maliyeti düşürmek için buldukları çözümleri uygulamaya koymaları ötelenmedi. Madenlerin İş güvenliği ile ilgili hususları ise Eylül 2014 ayında çıkartılan bir yönetmelikle geç de olsa esasa bağlandı. Bir yönetmelikte çıkartıldı ama yürürlülük tarihi 24 Eylül 2015 dendi. Anlayan beri gelsin. Evet; çıkartılan yasa maden işçilerine çalışma ve yaşama kolaylığı getiriyor. Peki devlet yasada belirtilen hususların uygulanıp uygulanmadığını nasıl kontrol edecek? Denetimlerle.
GELELİM DENETİMLERE VE EĞİTİME.
Bu ocak denetlenmiş. Eksikliklerin giderilmesi için zaman verilmiş. Sonuçta maden bir ay kapalı kalmış. Ve bu sürenin sonucunda yeniden hizmete başlamış. Bu gerçekten bir denetim miydi? Yoksa bir kaza vukuunda belirli kademeleri sorumluluktan kurtaracak düzmece, uzaktan bir bakış mıydı? Denetimi yapan şahıs bu kariyere sahip birimiydi? Kendisinin iş güvencesi var mıydı? Bir ton soru geliyor akla.
Çok enteresandır. Bir işveren nakletmiş. İsminin de açıklanmasını istememiş. “ Biz gerekli güvenlik tedbirlerini eksiksiz aldık. Kararlılıkla uyguladık. 3 senedir hiç iş kazamız yok. Ancak şimdi haksız rekabetle karşı karşıyayız” diye anlatmış yaşadıklarını. Zira aldığımız güvenlik tedbirleri maliyetimizi küçümsenmeyecek oranda artırdı” diye de devam etmiş. Haydi buyurun. Şimdi diğer denetimleri düşünün. Denetçinin yol parasını denetlenen firmanın patronu verir. Konaklamasını da öder. Tabii ki akşam yemeklerini de. İşte bu durum denetlenen şirketin işçilerinin ağzına düşmüştür. Başka bir deyişle denetimden bir fayda bekliyor olanlarda sisteme güven sıfır. Aslında 14.000 maden olduğu söyleniyor. Bunları denetleyen insan sayısı ise 240 mışç Bu bile konunun ciddiye alınmaması için yeterli bir neden. Personelin eğitim konusuna ise değinmek istemiyorum. Soma’da kazada vefat edenlerin içinde, hiçbir eğitim görmeden kaza günü eğitimde olması gereken 46 çalışan vardı Denetçilere belge ibrazı için sertifikalanılan işçiler de ayrı bir konu. En tuhafı ise madenlerde belirlenen her uygunsuzluk için işverene kesilen ceza 1040 TL. Adam tabii ki 80.000 TL ödeyip kontrol sondajı yaptırmaz.
MADEN DENETİMİNE BİR ÇÖZÜM BULUNMASI ŞART.
Peki; öyle olmuyor, böylesi de uymuyor. O zaman motorlu araçlar için uygulanan yöntem uygulanamaz mı? Eskiden bir aracın muayenesiz senelerce dolaşması mümkündü sokaklarda. Ya şimdi. Muayene süreniz gelmeden GSM’ le bildirip sizi davet ediyorlar. Gidiyorsunuz. Sizi içeri bile almıyorlar. Ayrıcalık yok. Veya ben rastlamadım. Kaldı ki muayene tarihi geçmiş olan araçların plakalarını da Trafik Şube Müdürlüklerine bildirirlermiş. Evet; madenlerimizin denetimini bu konuda dünyada temayüz etmiş ülkelerden birinin bir şirketine verelim. Bir sene sonra bakalım. 14.000 maden kaça inmiş. Ütopik gelecektir ama bir çözüm işte. Ha maliyet tabii ki artacaktır. Bu madenlerden çıkan kömürün hemen hemen tümünün Devlet tarafından alındığını bir kenara koyun ve onu düşünmeyin. Çözüm tasarımı zedelenmesin. Soma için talep edilen güvenlik önlemlerinin tümünün maliyetinin ton başına 1 USD tuttuğu hesaplanmış. Bu düşünüldüğü takdirde alınması gereken tedbirlerin bir tek maden işçimizin yaşamına değecek bir meblağ olmadığı ortada. Kardan ton başına 1 dolar zarar. Sonuçta işverenlerin çok hassas oldukları bir tablo. Yine de patron yapısı zor bağdaşacak, onlar açısından kabulü zor bir uygulama.
İLO SÖZLEŞMESİ NE OLDU?
Hani Somadaki kazadan sonra gündeme oturan 176 no.lu İLO sözleşmesi vardı hatırlarsanız. O sözleşme imzalandı değil mi? Kapsamında çok detaylı koruyucu düzenlemeler vardı bu sözleşmenin Arnavutluk, Ermenistan, Avusturya, Belçika, Bosna Hersek, Botsvana, Brezilya, Çek Cumhuriyeti, Finlandiya, Almanya, İrlanda, Lübnan, Lüksemburg, Norveç, Peru, Filipinler, Polonya, Portekiz, Slovakya, Güney Afrika, İspanya, İsveç, Ukrayna, ABD, Zambiya, Zimbabwe imzalamıştı bu sözleşmeyi. Hani önemli değil, bizde imzalarız denmişti Soma’da. Bunu da hatırlatmış olalım.
DEVLET BABA. BİR AHTAPOT KAÇ PARA?
Hepimiz öğrendik ki maden kazalarında ilk saatler içerisinde müdahale çok önemli. İstanbul’ da Ermenek’e Ahtapot göndermek ise akla zarar bir iş. Devlet Kurumlarına araç alımı için 2014 için bütçelenen 1 milyar 988 milyon TL'lik rakamın 1 milyar 150 milyon lirası şimdiye kadar kullanılmış durumda. 800 Milyon TL tutarında binek araç alımı talebi yapıldı. Allahtan Bakan Sn. Şimşek veto etti de bu meblağ sarf edilemedi. Sn. Bakan sayesinde tasarruf edilen bu tutar ile maden yoğun bölgelere birer Ahtapot alınamaz mı? Hele diğer harcamaları da düşünürseniz? İsterseniz saraylardan birini satın. Örneğin yıldız parkını ve içindeki sarayı.
TOPRAĞIN ÜZERİNDEKİ SOMALAR.
Bir yazı yazmıştık Soma faciasından sonra. Dikkati toprağın üzerindeki Soma’lara çekmek istemiştim. Evet, Ermenek acısı yetmezmiş gibi, bu gün Isparta da işçi taşıyan bir midibüs devrildi ve 16 tarım işçisi vatandaşımız öldü. 27 kişilik araca 45 işçi bindirmişler. Bu gün Zonguldak tan bir haber geldi. Yine 2 can göçmüş. Madenlerde Dayıbaş’ları var. Tarım işçilerinin başında da Çavuş’lar. İnsanlar tabii ki Devletin nerede olduğunu merak eder. Tabii ki sorar maden işçisi vatandaşlar.
DİLERİZ Kİ BU KAZANCIN HAYRINI GÖRMEYİN.
Evet; salt kar odaklı olan ve çalışanlarının aile ocaklarının sönmesine sebebiyet veren patronlar, dilerim ki Allah size bu şekilde kazandığınız parayı yemeyi nasip etmesin.
Yorumlar Tüm Yorumlar (13)