Albert Einstein çoğu insan tarafından bir dahi olduğu kabul edilir. Kendisi şu an kadar yaşamış en etkili bilim insanı olmanın yanında teorik bir fizikçi, filozof ve yazardı. “ Sorunlar onları yaratanların mantığı ile çözümlenemez” diyen bilim adamı tüm yaşamımızı ve özellikle iş hayatımızı etkileyen birçok sorunun çözümlenmesi için takdir ve karar verme makamında olanların sorunu bizzat yaratanların görüşlerine kıymet vermeleri konusundaki yanlışlığa ışık tutmak istemiştir. Bizim o kafalar ise bu gün Einstein’ın bu teorisinin yanlışlığını ortaya koyma yarışındalar. Kalben temenni ediyorum ki, gerek şahısların yaşamlarında ve gerekse kurum ve kuruluşlarda yetkililerin bu sözün doğruluğunu anlayabilecekleri türden zararsız gelişmeler olsun ve de o kafalar bundan bir ders çıkartsınlar.
İfade özgürlüğünü yasalar tek başına garanti edemez. Herkesin düşüncesini ifade etmesine cezalandırma yöntemi ile engel olmak en basit deyimi ile hoşgörüsüzlüktür. Yöneticilerde ve kişilerde hoşgörü mevcut olmalıdır diyerek toplumun bu konudaki yaklaşımının ne denli önemli vurgulayan Einstein “ Ön yargıları yok etmek, atom çekirdeğini parçalamaktan daha zordur “ şeklindeki ifadesi ile insanoğlunun önyargılardan kurtulmasının ne deni zor olduğunu da anlatmaya çalışmıştır.
Etrafınıza bakın biraz. Bilgisiz, ilgisiz, çalışanlar üzerinde manevi açıdan etkisiz ama kurum içinde fazlası ile yetkili olan birilerini görürsünüz mutlak. Tüm sistem o kafa’dan ve onun gibilerden nefret eder. En tepe hariç tabii. Bu durumda yapacak bir şey de yoktur. Yetki, yüksek dağların tepelerinden inmektedir. Karşı çıkmanın cezası ise bellidir. O kafa’nın üstün çabaları sonucunda, şirket sektörde personel devir hızı en yüksek kuruluş mertebesine yükselir. Gömleğin ilk düğmesi yanlış iliklenmiştir bir kere. Peşindekiler haliyle onu takip edecektir.
Ve de tepeler her konuda olduğu gibi bu oluşumda yüzde yetmiş katkısı olan o kafa’yı bu devir hızının nedenini belirlemek ve de bu hızı düşürme çalışmaları yapmak için görevlendirirler. Çalışmalara başlanır ve alışılageldiği üzere uzun toplantılar birbirini takip eder. İnsanlar “ Olur mu olur, belki bir şeyler düzelir ” ümidi ile bu hızın nedenlerini, çalışanların beklentilerini de maddelendirerek yetkiliye verirler. Bu çalışmalardan elde edilen sonuç o kafa tarafından tepelere iletilmez tabii ki. Onları üzmemek ve sinirlendirmemek için. Memleketteki işsizlik çalışanların belini bükerken, uygulanan sistemden memnuniyetsizliğin daha açık seçik ortaya konulması da mümkün değildi tabii ki.
Peki; bu çalışmanın sonucunda personel devir hızı düşer mi? En azından zemindeki kayganlığın önüne geçebilmek için gerekli tedbirler alınmış olabilir mi? Hayır. Devir hızı artarak devam ediyor demekte doğru olur mu bilemiyorum. Zaten, rakamlar çarpıtılmadan ortaya konulduğu takdirde bu hızın uluslar arası limitlerin çok çok üzerinde olduğunu görmemek mümkün değil. Bu hızın daha da artmasının sonucu 150 km hızla giden bir aracın beton duvara vurması ile eşdeğer olur. Hoş bu araba duvara vursa da ön tarafta oturacak olan korumadaki o kafa’ya bir şey olmayacaktır. Patron var ya. Hava yastığı misali Onu koruyacaktır. Gerisi de zaten pekte önemli değildir.
Çark işte böyle döner, durur. Çalışanlar tüm bu olumsuzluklara rağmen kendilerini öğütmek için o kafa tarafından döndürülen dişlilere paçalarını kaptırmadan işe devam edebilmenin yolunu arar dururlar. Esasen aramaya da fazla gerek yoktur Bilgisiz, ilgisiz, etkisiz ancak yetkili o kafa’ya / kafalara biat etmek sorunu halledecektir.
Sene başı gelir, tüm çalışanların merakla bekledikleri üzere personel maaşlarına yıllık artım uygulanır. Çalışanlar, geçen seneki uygulamada ortaya çıkan genel memnuniyetsizliği unutturacak bir artış beklentisi içindelerdir. Maaş artımları İlan edilir. Kime ne verildiğini, kimin, hangi grubun ne kadar artım aldığını yine kimse anlayamaz tabii ki. Misalen artım % 8 denir. Hasan, Hüseyin’e çalıştığı şirketin ücretlerdeki artım uygulamasını duyurma ihtiyacı hisseder. İçini boşaltma kabilinden. Sonu şöyle bitiyordu seslenişin. “ Maaşımda % 4 gibi bir atım oldu. Alan aldı, her zamanki gibi. Eh, IK yine başta” Anlayamadım. IK herkesten farklı zam aldı mı demek istediler, yoksa bu şaheser planlamanın başında yine IK var mı diyorlar? Temenni ederim ki ikincisini belirtmek istemiş olsunlar. O daha alışılagelmiş.
Çalışanlar anlatıyor. Sektör şirketlerimizden birinin Genel Müdürü 2013 yılı ücret artımlarından personelin çok şikâyetçi olduğunu biliyormuş. Ünite ziyaretlerinde bu durum tabii ki kendilerine değişik şahıslarca ısrarla iletilmiş. “Önümüzdeki sene bunu düzelteceğim” diye bir söz çıkmış bu üst yöneticinin ağzından. Ağızdan çıkanın bir adım ötesi de var ama yazmayı uygun bulmuyorum. O zaman insanlar bu sözü Genel Müdürün sektörü ve patronu ve o kafa’yı tanımamasına vermişti. Demek ki haklılarmış.
Hani derler ya. “Yalan ne kadar büyük olursa o kadar çok inanan olurmuş” Her şey yalan olunca ne yapsın çalışanlar? Hangisine inansınlar ki? O kafayı görünce yine de gülümsüyorlar. Hani bazı şeylerle karşılaşınca insanın yüzü gülmekle ağlamak arasında bir şekle girer ya, işte o emsal. O kafa, karşısındakilerin kendisine neden gülümsediğini düşünür zaman zaman. Bulamaz tabii ki.
Kimse bu şaşkın türün, o kafa’nın hiç bir şeyini benimsemez, söylediklerinin tek kelimesine inanmaz ama mecbur inanmış taklidi yaparlar..
Hani kalıplaşmış bir söz var ya.
“Ekmek parası.”
Ne de olsa o kafa etkili ve destekli bir yetkili. Maazallah. Gazabından kaçınmak gerek.
Görevde yükselmeye sevinilir? İş gururunun bir gereği de bu değil mi? Belirli bir çizginin üzerinde bir üst görevi kabul etmenin bir süre sonra sizi hayli zedeleyeceğini düşünmek nasıl bir duygu dersiniz? Şirketinizde bu seviyenin görevde ortalama kalış süresini göz önüne alın. Siz başarılısınız ya, üzerine bir iki sene daha koyun isterseniz. Bu mümkün değil ama siz yine de ilave edin. Şimdi kaç yaşında olduğunuzu düşünün. Ve de şirketin yöneticilerinin terfien daha üst yöneticiliğe yükselme oranına ve sürecine bakın. Kabul etmeniz halinde bu görevin sonunda başınıza gelecekleri düşünün. Bu görev noktalandıktan ve siz bu görevden alındıktan sonra şirketinizin geleceğinize yönelik en flaş teklifi ne olur? Uygun ve münhal bir kadro olmadığından ötürü size olur olmaz bir görev teklif edilir. Maaşınız da, unvanınızda düşürülecektir. Kabul etmemeniz halinde ise karşılıklı anlaşma ile ( ? ) şirketten dışlanmanızdan başka bir çözüm yoktur. Sakın üzülmeyin. Bu işlemin adı şirketten atılma değildir. Bu “aile” içinde yapılan karşılıklı bir anlaşmadır. İki, üç maaş + ödeme ile her şey gülistanlık olur zanneder o boş kafa. Malum unvan yükseldikçe iş bulma imkânı da orantılı azalır. İşin yoksa ara. Şimdi oturun ve eğitimlerde büyük büyük, anlatılan örgütsel kariyer planlaması nedir, onu bir kez daha hatırlamaya çalışın. Bu planlamayı şirketin çalışanlarına kendilerini geliştirmede veya kariyer hedeflerini gerçekleştirmede yardımcı olmak, onlara kendilerini geliştirme fırsatı sunmak vb.. amaçlarla gerçekleştirilen daimilik arz eden bir süreç olarak tarifliyor kitaplar. İşte o kafanın etkisiz yetkilinin kariyer planlaması. İsterseniz bir sorun ona. Kaç senedir bu görevi yürütüyorsun diye. Sonra geriye bir bakın. İşte kat edilebilen yol bu. Kandıranda mı kabahat, yoksa kandırılanda mı? Ona da siz karar verin.
Evet, şimdi, bu anlatım iyi de bunun ön yargı ve başlıktaki konu ile ne ilgisi var diyenler de çıkabilir.
Sorunu yaratana, onu çözümleme görevi veriyoruz. Çünkü tüm yaşananlara rağmen tepedekilerde bu türlere karşı değişmez olumlu bir önyargı var. Ve de bu önyargıyı hiç bir kuvvet yenemiyor.
Ön yargılarla yönetilen ve sorunların çözümlenmesini onu yaratan insandan / insanlardan bekleyen iş yerlerinde bu iki yaklaşımın çalışanların yaşamını nasıl allak bullak ettiğini görmemek, farkına varmamak ise mümkün değil.
Yorumlar