Evet; aşağıda sizlere nakledeceğim hususlar Türk Hava Yollarında yaşandı. Hani şu milli Havayolumuz, ana bayrak taşıyıcımız dediğimiz, 2013 yılı sonu itibarı ile 233 uçaklık filosu ile devleşen kuruluşta. Bu yaşanmışlara İnanılması bu günün çalışanları açısından tabii ki kolay değil. Aslında olan biten, yapılanlar belki de normaldi. İnsancıldı hepsi. Sektörde bu gün çalışanların yadırgayacakları husus ise o dönemdeki Türk Hava Yolları tepe yönetiminin bunların yapılmasına imkân tanımış olmalarıydı. Hiç tepeleri yönetenler böyle şeylere müsamaha eder mi? Ettiler, nasıl bir yönetimse? Bu günkülere hiç ama hiç benzemiyorlar. Bu iyi mi, kötümü siz karar verin artık.
1. Körfez Savaşı, 1994 Krizi ve 1999 Marmara depremleri zaten temelde kırık olan ekonomimizi iyice sarsmış ve 2000’ de tüm ağırlığı ile üzerimize çöken global krizin şiddetini katlayarak arttırmıştı. Evet, Türk Hava Yolları’nın durumu iyi değildi. Yaşanan küresel kriz şirketi derinden sarsmıştı. Ve de bir süre daha etkilerini azaltacağa da benzemiyordu. Türkiye’ye gelen giden yabancı turist miktarında inanılmaz düşme vardı. Yine tensikat kapıyı çalacaktı belli ki. Yolcular azalmıştı ama seferler aynen yapılıyordu. Nihayet bomba patladı ve ( x ) adet çalışanla vedalaşmamızın gerektiği bizlere ifade edildi. Aslında THY’ de herkesin her fırsatta ifade ettiği gibi fazla personel de yoktu. Avrupa Havayolları birliğinin ortalamasına yakındık o dönemde. Düşündük, taşındık ve hepimiz, işten çıkartılacak olan personel adedine toplamda ödenen giydirilmiş aylık tutarı, maaşlarımızın belirli bir oranda düşürülmesi ile karşılayabileceğimizi hesapladık ve bu teklifi yönetime götürdük. Daha önceki bir dönemde THY’ nin büyük bir darboğazdan geçtiği günlerde yurt dışında görev yapan THY ekibi’ de bu süreç boyunca maaşlarının yüzde elli indirilmesine ilişkin teklifi yönetime götürmüşler ve uygulanmıştı. Bunu hatırlayan arkadaşlarımız mevcut tabii. O dönemler de tüm çalışanların birbiri ile çok iyi anlaştığını ve birbiri için her türlü fedakârlığı yapabileceklerini söyleyebilmek tabii ki mümkün değildi. Buna rağmen Yer İşletmenin çalışanları ilk adımı atarak bu fedakârlığı yaptılar. Ve de o dönemi hep birlikte atlattık. . Şu anda net olarak hatırlayamadığım husus ise bu son uygulamanın şirket bazında genişletilip, genişletilemediği. Zannederim ki YHY’ nin diğer ünitelerde görev yapan personeli de aynı duyguyu paylaşmıştır.
Bu nedenle Yer İşletme ünitesinde değişik bir uygulama yapılması düşünülmüş ve önümüzdeki üç sene içerisinde şirketimize yaptıkları çalışmalar nedeni ile kendilerine teşekkür edilerek emeklilik işlemleri yapılacak olan çalışan ve yöneticilerimiz belirlenmiştir. Bu bildirimin, iş kanununun bildirimsiz fesih maddesi kapsamına giren hususlarda hata yapan çalışanları kapsamayacağı açık olup bu konulara alışılagelenin üzerinde dikkat sarf edileceği kuşkusuzdur. Vb.
Evet; mealen aynı olan yazıyı belirlediğimiz arkadaşlarımıza 2001 yılının ikinci yarısında göndermiştik. Sonuç ne mi oldu? Arkadaşlarımız belirlenen tarihleri yazarak, emeklilik talep dilekçelerini Genel Müdür Yardımcılığına verdiler.
Daha sonra dört adet ( İzmir, Ankara, Antalya, Adana ) Başmüdür arkadaşlarımızı Merkeze davet edip uygulamayı kendilerine anlatmanın daha doğru olacağını düşündük. Öyle ya çok uzun senelerdir Şirkete hizmet veriyorlardı. Geldiler, kendilerine durumu anlattık. Yaklaşık bir sene sonraki tarihle emeklilik talep ettiklerine ilişkin yazılı taleplerini aldık. Ve de yerlerine atanacak olan yöneticiler konusundaki görüş ve tercihlerini aldık. Görüş almaktan ziyade kendi yerlerine atanacak çalışanları ağırlık onlarda olmak üzere birlikte belirledik. Bir sene sonra o tarihte müştereken belirlediğimiz arkadaşlarımız Başmüdürlüğe terfi ettiler. Emekli olan eski Başmüdürlerimizi ise hep birlikte sevgi ve saygı ile uğurladık.
Sektörde bu günü yaşayanların en çok şaşıracakları husus ise, bu atanacak Başmüdürlere ne İnsan Kaynaklarının ne Genel Müdürümüzün ne de Yönetim Kurulu Başkanımızın müdahale etmemiş olmaları ve falanın yakını, filanın akrabası diye kimsenin araya sokulmasına izin vermemiş olmalarıydı. Bir sene önce verdiğimiz kararı uygulama imkânı bulmuş ve emekliye ayrılan şirketin emektar Başmüdürlerinin seçimlerine saygı göstermiştik. Zaman doğru yaptığımızı göstermişti.
Çalışma hayatımın her döneminde başıma dert olan “ İnsan kaynakları “ ünitesi Hukuk Müşavirliği destekli bir haykırışla yazdığımız yazının gönderilmesine karşı çıkmışlardı. Öne sürdükleri neden ise yazıda belirtilen tarihe kadar bu çalışanlar ile ilgili bir işlem yapamayacak olmalarıydı. Bu doğru değildi ama verilen izahat buydu. Aslında bu yazıyı kaleme aldıktan sonra götürüp çok deneyimli bir şirket dışı hukuk bürosundan görüş almıştık. Dolayısı ile öne sürdükleri neden hukuken de doğru değildi. İş kanunundaki bildirimsiz fesih maddesindeki yaptırım hakkı haliyle işveren de mahfuzdu. Zaten bunun aksi de düşünülemezdi. Yola çıkışımız konu başında da ifade ettiğimiz üzere insancıldı. Keşke benzeri bir sistem genel uygulama için kurulabilse ve işlerliğinin sürekliliği sağlanabilse.
Her ne ise, işin en komik tarafı üst yönetimin bu yazışmayı takip eden kısa sayılabilecek bir süre sonra beni kapı dışarı etmesiydi. Kendime yazı göndermeyi unutmuşum meğer. Çok gülmüştük.
Öyle veya böyle, tesadüftü belki ama o dönemdeki THY yönetimi takip eden bir buçuk sene gibi bir süre içinde Yer İşletme Ünitesinde kimsenin iş akdini feshetmemişti. Ta ki Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdür değişene kadar. İstisnalar oldu mu, bilemiyorum.
2003’ de atanan Genel Müdür gitti ve yeni bir Genel Müdür geldi, teknik cenahtan. Bu insan, belirli bir süre sonra Türk Hava Yollarında işe giriş tarihi 2003 yılından önce olan kimse kalmayacak buyurdu. Şu anda THY’ ye girişi 2003 öncesi olan kaç kişi kaldı veya kaldı mı? Sizler daha iyi bilirsiniz.
Kısa bir süre sonra, Türk Hava Yollarında herkes öğle tatili nedeni ile açık havadayken kuvvetli bir yağmur yağdı. Yağmurdan üstü başı ıslanmış olanların tümü işten çıkartıldılar. Aklıma daha ciddi bir neden gelmediği için yapılan tensikatın nedeninin bu yağmur olduğunu ifade etmemin yanlış anlaşılmayacağını umarım. Ayrıca, yağmurdan daha önce birileri “ yanlarına şemsiye almaları” hususunda bazılarını mutlak bilgilendirmişlerdi. Takip eden uygulamalar bu varsayımın doğruluğunu gösterdi. Genel Müdür sözünün arkasındaydı.
Evet, o yönetim beni otuz senenin üzerinde görev yaptığım şirketimden attı ama çalıştığım süreçte hatta kapıdan çıktığım son güne kadar taşıdığım unvanın kendi anlayışıma göre hakkını vermeme de engel olmadı. Düşününki sektörde işten çıkartılan ve o anda şirketi terk etmesi istenen bir yöneticinin oda kapısında “ bilgi ve doküman çalmaması “ için güvenlik elemanı bekletildiğini görmüştük. Acıydı. Hatırlarım son gün ve son dakika, tam şirketin kapısından çıkarken sekreter arkadaşım beni ofise geri çağırmış ve bakmayı sehven unuttuğum iki föyü imzalamamı istemişti. En güzel tarafı bana çok kızmalarına rağmen son bir haftalık süreçte yaptığım hiç bir işlemin geri dönmemesi ve kabul görmesiydi. Genel Müdür Yardımcısını işten atacaksın ve de işten çıkartılacağının kendisine tebliğini takip eden hafta içinde yaptığı işlemlerin tümünü de kabul edecek ve geri çevirmeyeceksin. Bu günkülerle kıyaslarsan böyle bir üst Yönetici olur mu sizce? Eski yöneticilerime sevgim ve saygım biraz da bu yüzdendir.
Bunların hepsi bir tarafa yukarıda anlatılan uygulamaların bazılarından şikâyetçi olan, hakkının yendiğini düşünen kimse yok muydu?
Mutlak şikâyetçi olanda / olanlarda, haklarının yendiğini düşünenler de vardı.
Ve mutlak ki hata da yapmışızdır bu arada.
Hatasız kim var ki?
Bir işi, hiç kimsenin yanlış diyemeyeceği kadar kusursuz yapmak istemenin insanı hiçbir şey yapamamakla aynı çizgide tutacağına inanmıştık. Buna inanmıştık ama üzerinden yıllar geçmesine rağmen, bu gün bile bazılarının “ Bizi Türk Hava Yolları değil arkadaşlarımız emekli etti “ sözünün muhatabıyız. Onların bir kaçının beklentisi THY’ de 25-30 senelik hizmet sürelerini doldurmuş olmalarına rağmen bir süre daha çalışmaya devam etmeleri ve üç, beş sene önce şirkete giren gençlerin ise işten çıkartılmalarıydı. Oysaki THY’nin bu genç kardeşlerimizden çok daha uzun süre istifade edeceği kuşkusuzdu. Hangi yöntem doğruydu ki?
Acaba bizim düşüncemiz mi yanlıştı yoksa onların düşünesi her insanda bulunan egoist duygulardan mı şekilleniyordu? Bu arkadaşlarımız bizlerin yerinde olsaydı ne yaparlardı?
Her ne ise, biz tercihimizi bu yönde kullanmıştık.
Olayları ayrı kompartımanda değerlendirme alışkanlığı olan arkadaşlarımızın uygulamayı yadırgamadıklarını biliyorduk. Esasen karar hatası ve sevabı ile bizlerindi. O dönemde arkadaşlarımdan daha yukarıda bir yerde tesadüfen de oturuyor olmam nedeni ile sorunluluğu da tabii ki benimdi.
Evet, işten insan çıkartmak profesyonellik ister.
İstemesine ister ama gel gör ki biz, hiçbirimiz profesyonel değildik.
Profesyoneliz diyemiyorduk ama durum ne olursa olsun “ Biz insanız ” diyebiliyor ve kendimize yakıştırdığımız şekilde davranabiliyorduk.
Şimdileri görünce iyi ki profesyonel değilmişiz diyorum.
Yorumlar Tüm Yorumlar (21)