Sahi, biz Bay Tatlıbal’ ın Hava-İş’e Başkan olduğu zamanlarda yazılarımızla neden kendisine karşı çıktık.? Kendisini iyi tanıdığımızdan, bu görevi yapamayacağından ötürü mü yazdık, çizdik. Hayır kendisini hiç tanımazdım ve de bu görevi yapıp yapamayacağı ile ilgili de hiçbir fikrim de yoktu. Bir önceki sendika yönetimine duyduğum yakınlık mı bu tutumuma neden olmuştu? Hayır. O yönetimin başta olduğu son yıllarda üst yöneticiydim. Ve de kendileri ile değişik zamanlarda, farklı konularda çok karşı karşıya geldim. Buna rağmen yaşadığım iki olay o yönetime ve temsilcisi olan Başkana saygı duymama neden olmuştu. Ama Bay Tatlıbal’ ın Hava-İş ‘de Başkan olması nedeniyle yazdığım menfi yazılarda bunun da rolü yoktu. Yapılan seçimde hali ile biri gidip, diğeri gelecekti. O dönem de başta yine bu günkü iktidar vardı. Hamdi Topçu THY’ nin bir grevin kapısından döndüğünü söylüyordu. Doğruydu veya yanlıştı ama kumar oynanacak bir konu değildi bu. Değişik siyasi görüşte birinin Sendika Başkanı olmaması için Hamdi Topçu Bey elindeki tüm imkanlar ile Bay Tatlıbal’ ı desteklemişti. Bununla da kalmayıp seçimi bu adayın kazanması için personeli açık seçik tehdit ile etmişti Tabii ki yeni Başkanın babasının iktidar partisi ile olan ilişkisi de o sıralarda gündeme getirilmişti. Dolayısı ile her Sendikanın başına da Bay Bolat’ ın değerlendirmesi ile “bizden biri “gelmişti. Topçu bey tabii ki mutluydu.
Sendika Başkanlığı görevinin kitabi tarifi İşyeri temsilcileri, sendikayı işyerinde temsille görevli, işçilerin dilek ve şikayetlerini dinleyen, sendikal işleyişi takip eden, iş kanunu ve toplu iş sözleşmesinde düzenlenen çalışma koşullarının işyerinde uygulanmasını sağlamakla yükümlü kişiler oldukları şeklindedir. Ve de bu görevi üstlenen kişinin seçimlerde oy verme görevi dışında, sendikal faaliyetleri ifa ederken sağı, solu, partisi, purtisİ olmaz / olmamalıdır. Tüm üyelerini ayırım yapmadan düşünmelidir. Seneler ve toplumun bu yöndeki baskısı insanı bu kalıba istemese gönlü olmasa bile sokacaktır. Evet, iyi bir Sendika Başkanı önyargılardan uzak, eleştiriye açık olmalı, tabanın sesine kulak verebilmeli ve Sendika Başkanı olduktan sonra işçi kalabilmelidir. Bay Tatlıbal’ ın bu göreve ilk atandığı tarihten bu yana on sene geçti. Yaptıkları işin tabii bir tezahürü olan bu kalıbı benimseyip benimsemediğini ise sizlere sormak gelir. Eğer cevabınız hayır ise, bunun arkasından sizlere yönelik ikinci bir soru gelecektir. Madem böyle neden kaç dönemdir bu insanı seçiyorsunuz?
Benim anlayamadığım husus ise, Bay Bolat’ın uygulamalarından, ayrımcılığından ortaya çıkan tabirle, kendisi ile aynı siyasi görüşü paylaşan ve aslında “bizden (onlardan) biri olan” Sendika Başkanı ile neden anlaşamadığıdır. BUGÜN KENDİSİ İLE AYNI SİYASİ GÖRÜŞTE OLAN BİRİ İLE İŞ BİRLİĞİ YAPMAK BİLE ARTIK BAY BOLAT’I TATMİN ETMİYOR. NEDENİ BASİT BAY TATLIBAL’ IN ÜYELERİNİN ÖNEMLİ BİR BÖLÜMÜ ONDAN HAZZETMİYOR. BAY BOLAT İSE YAPISI GEREĞİ HERKESTEN SENDİKA YÖNETİCİLERİ VE TÜM ÜYELERİNDEN İTAAT HATTA BİAT BEKLİYOR. Şirkette bunu yerine getirenler var. Yorumlarında kendisine “Baba” diye hitap edip bugüne kadar gördükleri en iyi yönetici olduğunu ifade edenlerde mevcut. Doğrudur. Bugüne kadar Türk Hava Yollarının hiçbir yöneticisi “Altın Yönetici” ve en iyi CEO seçilmemişti
PADİŞAH EFENDİMİZ KENDİSİNE DALKAVUK ARARMIŞ.
Padişah sarayda münhal olan Dalkavuk kadrosu ile ilgili başvuranlarla bire bir görüşürken onlara hep “Yahu sen hiç Dalkavuğa benzemiyorsun “diyerek söze başlamış. Hepsinden aldığı cevap “Evet padişahım ben hiç DALKAVUĞA benzemem “şeklindeymiş. Padişah bu cevabı aldığı her adayı elemiş. Sıra sonuncuya gelmiş. Padişahın “Gel bakalım, demek sen DALKAVUKSUN” sözünü aday “Evet padişahım ben bir DALKAVUĞUM “şeklinde cevaplamış. Padişahın “İyide sen pek bir DALKAVUĞA da benzemiyorsun “diye yönelttiği sualini ise “Evet, padişahım ben hiç DALKAVUĞA benzemem “şeklinde cevaplamış Herkes Padişahın bu adayı da beğenmediğini diye düşünürken “Dur bir daha bakayım sana, yahu evet sen biraz, az bir şey DALKAVUĞA benziyorsun” sözü ile konuşmasını sürdürmüş Padişah. Aday Padişahı “Öyledir Padişahım Devletlum, hakkı aliniz var ben biraz DALKAVUĞA benzerim” şeklinde cevaplamış. Ve Dalkavuk adayı saray kadrosuna alınmış. İşte bugünün YALAKALARINDAN beklenen ve onların yaptıkları da tam olarak budur.
ANLAŞMAZLIK VAR MI? VARSA BU BİR KİŞİLİK SORUNUNDAN MI KAYNAKLANIYOR. (?)
EVET HİSSEDİLMEKTEN DE ÖTE ARTIK AÇIKLIKLA GÖRÜNEN BU ANLAŞMAZLIK YK BAŞKANI KAYNAKLI BİR KİŞİLİK SORUNUNDAN ÖTE OLMADIĞI SÖYLENİYOR. UZMANLARIN MAKALELERİNDE İFADE ETTİKLERİ VE ÖRNEKLEDİKLERİ ÜZERE RUHSAL BİR BOZUKLUK KAYNAKLI OLMASI EN BÜYÜK OLASILIK.
Narsizm kelimesi, abartılı bir öz hissine sahip, oldukça benmerkezci olan bireyleri anlatmak için kullanılıyor. Bu kişiliklerin ruhları, herhangi bir konuda çevrenin kararlı, bir tutumu ile karşı karşıya kalmaları halinde gelişip egolarının boyuna ulaştığı ve de ne hikmet ise her istediklerinin kendi menfaatlerine olmadığı kavrayamadıkları şeklinde. Konu ile ilgili makalelerde bu not var.
Narsist kişilik bozukluğu, bireyin pek çok konuda her insandan daha iyi olduğunu düşünmesi olup esasen bir kişinin en çok kendisini beğenmesidir. Bunu nasıl isimlendirirsiniz bilmem. Benim görüşüm bunun bir ruhsal bozukluk olduğu yönünde. Sıradan kişilerde narsist özellikler belirli zamanlarda meydana gelebilirken narsistik kişilik bozukluğu olan kişilerde ise bu durum hayatının her evresine yayılmıştır. Bu bireylerin narsist özellikleri; iş ve gündelik yaşamlarının her evresinde fark edilebilmektedir yazıyor konu ile ilgili uzman makalelerinde.
Evet size sağlıklar diliyoruz Bay Bolat. Bu tarz iki akademik unvana sahip olup Türk Hava Yolları gibi devasa bir kuruluşun en tepesine oturtulan bir insana bu yakışmıyor. Tez elden sağlığına kavuşmanız dileği ile
YAZILARIM, OKURLARIM VE YORUMLARI.
Evet gönül ister ki, her şey düzgün ve yolunda gitsin. İnsanlar zemmedilecek hiçbir şey yapmasın. Ve benim gibi hasbelkader içindekileri yazıya dökebilecek bir yer bulanlar, insanların yalnız iyilik ve güzelliklerini dökebilsinler satırlara. Ama yaşam böyle değil. Eminim ki hiçbirimiz bu menfilikleri yazıp çizmekten mutlu değiliz. En azından benim mutlu olmadığım kesin.
Gabriel José de la Conciliación García Márquez 1982 yılı Nobel edebiyat ödüllü Kolombiyalı gazeteci yazar “gazetelerde okuduğum yazı ve haberler beni gerçeklikle yakın bir ilişkide tuttu demişti.” Şimdilerde böyle düşünenler yok denecek kadar az.
Geçen hafta bir arkadaşımız “Sen yazarsan ben de tramvayım’ diyordu. Belki 20 kez söyledim. Belki de daha fazla. Ben gazeteci veya köşe yazarı değilim. Tesadüfen kelimeleri yan yana getirme konusunda küçükte olsa bir kabiliyete sahip olduğumu söylerlerdi. Beni de buna inandırdılar. Airporthaber’ de buna inandı ki bir köşe verdi. Bunu çok ciddiye alır oldum. Aslında güzel yazılar yazmak istiyorum ama. Allah bu kadar kabiliyet vermiş. Hepsi bu
UZMANLAR NELER SÖYLÜYOR? KÖŞE YAZISI NASIL OLUR?
Bu yazıyı kaleme alırken birde ustalar köşe yazıları için ne öneriyor’a bakayım dedim. Yukarıda söylediğim sözümün ne kadar doğru olduğunu gördüm. “Kişi kusurun bilmek gibi irfan olmaz mış” ya. İşte o hesap. Evet köşe yazısının tarifi buysa, “Ben köşe yazarı değilim”.
En kısa tarifte ne diyor uzmanlar? İki madde de toparlayanlar var konuyu.
1.” Kısa cümleler kurun ve paragraflarınızda çok az cümle olsun. Hatta en güzeli, tek cümlelerden oluşan paragraflar kullanın (Ben uzun paragrafları tek cümle kurarak bitirmeğe uğraşıyorum, bazen ipin ucu kaçıyor, çıkışı metnin anlamını bozmadan cümleleri kısaltarak aynı parafta sonlandırmak için çalışıyorum. Zor oluyor.).
2. Köşeniz dolmamakta ısrar ediyorsa özlü sözler, fıkralar, ne bileyim internetten 1 dakika içerisinde temin edebileceğiniz şeyler kullanın. Hala dolmuyorsa bu nesnelerin bulunduğu kutuları büyültün. (Bunların tümüne yakınını uyguluyorum ama, bu uygulamaların beni köşe yazarı yapmadığı açık.)
Diğer anlatımlara da baktım. İçinde beni köşe yazarı mertebesine çıkartacak / yükseltecek bir bilgi bulamadım: Kısaca: Köşe yazılarında gerçek olaylar veya düşüncelerle ilgili konular işlenirken doğrular, düşünce ön plandadır. Ne olursa olsun doğru yaptığım birkaç şeyden biri de beğenilsin veya beğenilmesin zevahire dokunsa bile yazılarımda ifade ettiğim doğruları saptırmamamdır.
KÖŞE YAZARI OLMADIĞIMA GÖRE, NEDEN BU İŞİ SÜRDÜRÜYORUM?
Peki, kendimi bir köşe yazarı olarak kabul etmediğime göre neden bu işi sürdürüyorum? Emekli olmuş, işi gücü terk etmiş ve özellikle yaşlı birisi için yaşamın devamının en önemli faktörü meşguliyet. Senelerce önce bir yazımda emekli olacaklara, emekliliğe hazırlık yalnız maddi konularda olmamalı, yaşamınızın ilerdeki bölümünde sizi meşgul edecek bir hobi edinin diye seslendiğimi hatırlıyorum. Okurlardan aldığım yorumlara şaşırmıştım. “İşimizle o kadar meşgulüz ki, hobi aramaya vaktimiz yok. Vb. Evet bir yazıyı hazırlamak için konuyu araştırmak, okumak, her gün belirli bir zamanımı alıyor. Yorumlara neden cevap verdiğimi ve yazılarımda yer alan resimlerin yeniden yapılandırılması için neden zaman harcadığımı umarım anlatabilmişimdir. Bu vesile ile meşguliyetin önemini tekrarlamış oluyorum.
Bu durumda okurlar tarafından yapılabilecek üç husus var. Ya beni okumayı sürdüreceksiniz ya da okumaktan vazgeçeceksiniz veyahut Ali Kıdık beye “sen bu adamı Airporthaber’ den çıkar” hakiki bir köşe yazarı bul diyeceksiniz Tercih sizin. Ancak çok değerli yorumcularım, bu yazıda sıraladığım eksikliklerimi bana tenkit yorumu formatında geri göndermeseler iyi olur. Yayınlamam ve cevaplamam.
OKURLARIM / BEKLENTİLERİ- YORUMLARI
Evet, bir sivil havacılık sitesinde yazıyorum. Ve de Türk Hava Yolları kökenliyim. Dolayısı ile yazılarımın çok büyük bir bölümü eski şirketim ile ilgili. Okurlarım da sektör çalışanlarından ve de çok az miktarda emekli eski çalışanlardan oluşuyor hali ile.
Üç, beş dost ve arkadaş dışında yazılarımın dış kamuoyunun dikkatini çektiğini zannetmiyorum. Peki yazılarım bu okurların beklentisini karşılıyor mu? Genelde hayır. Nedeni ise özellikle yöneticilerin istihdama yönelik ilgili tutumları. THY çalışanlarının iki belki de üç gruba bölünmüş olması. Bunun için daha uzun izahta bulunmama gerek yoktur zannederim. Öncelikle belirtilmesi gereken bu bozuk, ayrışmış / ayrıştırılmış çirkin yapının müteahhitlerinin tepe yöneticiler olduğudur. Bu dönemde de baş rol oyuncusu Sn. Bolat.
Çalışanlara / okurlara gelince:
1-Şirket yönetimin (x) konudaki tutumunu zemmeden bir yazının siyasi iradeye karşı kaleme alınmış olduğunu kabul eden ve bu nedenle şirket yöneticilerine toz kondurmayanlardan oluşan ve kendilerini siyasi bir anlayışın temsilcisi olarak gören bir grup,
2-Şirket yönetimin yaptığı doğru bir uygulamayı yazınızda methederek alkışlamanızı ise döneklik olarak yorumlayan karşıt / muhaliflerden oluşan diğer bir topluluk
3-Ve de ve bunların arasında adeta sıkışmış bulunan yazdıklarınızı, doğruluğuna göre değerlendiren sessiz çalışanlar.
Evet, alın kaleme elinize veya oturun bilgisayarın karşısına ve bir yazı hazırlayın (x) konuda. Bayağı zor. Başka bir ifadeyle genel beklentiyi karşılayabilmek kesinlikle mümkün değil. Ben doğruyu yazarım diye ısrarcıysanız yorumlarda karşı karşıya kalabileceğiniz hitapların örnekleri aşağıda.
YAZDIKLARINIZIN OKUNMAYACAĞINI VARSAYIYORSANIZ DOĞRUYU YAZMAK DAHA KOLAY BUN RAĞMEN AŞAĞIDAKİ TABLODA YER ALAN YORUM HİTAPLARI SİZİ YUTKUNDURUR. VPN KULLANMADIĞINIZ VE KENDİNİZE YAKIŞTIRMADIĞINIZ İÇİN İÇİNİZDEN GEÇEN CEVABI DA VEREMEZSİNİZ.
Köşemde genelde sektör sisteminde mevcut hataları yazıyorum. Bir büyüğümüzün “Hatalarla ilgili bir yazı mutlaka hata içerir.” Sözü çok doğru. Tabii ki benim yazılarımda da hatalar oluyor. Ancak bu hatalar sizlerin yorumlarınızda belirttiğiniz üzere imla hataları değildir belki de. İlk okul çocuklarının bile yapabileceği resimler diye başlayan görgüsüz yorumları hiç hesaba katmıyorum. Nedense varsa bile hatanın büyüğünü göremediğinizi düşünüyorum. Bana ve konulara olan yaklaşımıma duyduğunuz öfke ve kininiz mevcut hataları görmenize engel oluyor. Sakın bazı yorumlardaki yoğun beğendim / beğenmedim ibareleri sizi aldatmasın. Eğer VPN kullanıyorsanız ben 50 adet yorumu beğendim diye tıklayabilirsiniz ve de sistemin bunu engellemesi mümkün değil. 100’leri aşan beğenmedim’ ler işte böyle oluşuyor.
“Bazı kişilikler bütün insanları tek bir kafa haline getirmeye çalışır. Tüm insanların kafasını ve düşüncesini ele geçirmek için çaba sarf eder. Zorlarlar” sözünü söyleyen tecrübe, kimi / kimlerin davranışlarını tarifliyor dersiniz? Günümüzde gerek siyasi açıdan ve gerekse kendileri için önemli olan konularda bu düşüncede olanlar maalesef çok. Oysa ki hiçbirimiz diğerimizin fikir ve görüşünü kabule mecbur değiliz. Sizin gibi düşünmeyenlere yorumlarla saldırarak onu kendi hizanıza, fikir ve düşüncenize getirmeniz mümkün değil. Tabii bu benim için de geçerli. Ben de yazarak, anlatarak bunu yapamam. Aslında yazarken bunu hiç düşünmüyorum. Ama okurlarımın bir kısmı yukarıda da ifade ettiğim üzere, benim THY’ deki bir uygulamayı zemmederken siyasi iktidar aleyhinde bulunduğum algısına kapıldıkları için yorumları ile bunun acısını çıkartmak istiyorlar.
ŞU YAZDIĞINIZ YANLIŞ, ANLATTIĞINIZ ŞEKİLDE BİR OLAY VUKU BULMADI, DEDİKTEN SONRA NE OLDUĞUNU ANLATAN VE BUNDAN SONRA KONUYU ÇARPITMIŞ OLDUĞUM İÇİN BENİ ZEMMEDEN BİR YORUMA AMENNA. BAŞ ÜSTÜNE. YETERKİ KALEME ALAN HAKİKİ ANLAMDA BİR YORUM YAZMIŞ OLSUN. EMİR KULU OLMASIN.
Ancak, bugüne kadar böyle yapıcı ve yol gösterici bir yoruma sıklıkla rastlamadım desem doğruya yakın olur. Ender de olsa çıkıyor böyleleri. Mutlu olup, kendilerine hemen teşekkür ediyorum. Oysa ki bilinmesi gerektiği üzere yorumun amacı “anlaşma değil, anlayıştır”. Vede üzgünüm ki bazı yorumcularımızın davranışları bundan da çok uzakta.
Eski "yorum" tarzı ısrarcıydı, ama saygılıydı. Modern "yorumlama" tarzı kazı yapıyor ve kazı yaptıkça yok etmeğe çalışıyor ve de kendince gerçek olan bir alt metin bulabilmek için yazının arkasını kazarken bazı önemli insani özellikleri kaybettiğinin de farkına varmıyor. İnsan olduğunu unutmadan, başka bir deyişle insani vasıfları kaybetmeden bir yazıyı veya bir yorumu kaleme almanın ne sağlığa ne de kaleme alınan metne dokunur bir zararı olmayacaktır.
YAZMAK KONUŞMAKTAN DAHA ZORDUR!” DER BÜYÜKLERİMİZ. Yazım / imlâ kurallarında, kural olarak adı konmuş her şeyin kendine has bir önemi ve görevi var. Konuşma sırasında vücut dili/mimiklerle, duraklarla, tonlamalarla, tekrarlarla vs. anlatabileceğimiz bir düşünceyi, bir bilgiyi yazıya dökmek adı konulmuş bu kurallara bağlıdır. Dolayısıyla kurallara uygun yazılmamış bir yazının, okuyucu tarafından eksik/yanlış anlaşılma ihtimali doğal olarak kaçınılmazdır." Yazan insan, “Ben yazayımda, okur nasıl anlarsa anlasın” diyemez, dememeli de diyor Sn. O. Çakır.
YORUMCUYA CEVAP DEĞİL, OKURLARA BİLGİ SUNUMU
Geçtiğimiz hafta yazının konusu ile hiç ilgilenmediği havasında olan biri aşağıdaki yorumu göndermiş. Kendisini cevaplamak yerine okurlara yazmanın daha doğru olacağını düşündüm. Zaten devamlı okurum değilmiş. Arada sırada yazılarıma göz atan biriymiş kendileri. Önce yorumu ciddiye alıp söz konusu bağlacın iki türlü de kullanılıp / kullanılamayacağını araştırmaya kalktım. Sonra vazgeçtim bu beyi cevaplamaktan. Sizler için hazırladığım bilgilendirme notunda turkuaz renklerle yazılan kısımların doğru olduğuna inanıyorum. Başka bir mantığı yok yazdığı yorumun.
Bu Yorumu takip eden “YAZILARIM, OKURLARIM VE YORUMLARI” başlıklı yazıyı 2-3 haftadır bekletiyordum. Sendikal konular haliyle öncelik kazanınca erteledim yayımlamayı. Hatta üç hafta kadar (22.02.2024) önce Airporthaber’ den bir köşe yazarı arkadaşımıza görüşünü almak için göndermiştim. O zamandan sonra konu il ilgili gelişmeleri takiben birkaç satır ekledim. Neticeten aşağıdaki yorumu gönderen zata seslenmek için kaleme almadım bu yazıyı. Onu belirtmek istedim. Aslında zamanım çok ama, toplumun çok önem verdiği bir konu ile ilgili fikir yürüteceğine yazarın bağlaç kullanımı konusunda yaptığı bir hatayı yazıp çizmeyi tercih eden biri için zaman harcamaya değmeyeceğini düşündüm. Ben bu türe yakıştırılan ve “insanları tahrik ederek ve kızgınlıkla yazılmış cevaplar vereceklerini umarak, e-posta veya çevrimiçi grup mesajları göndermek olarak tarif edilen o kelimeyi şahıslara yönelik olarak kullanmayı sevmiyorum.
Yorumlar Tüm Yorumlar (23)