EĞER’ leri ilk önce 2013 yılında bir metnin içerisinde sıralamıştım. Tarihi 15 Temmuz 2013. Bu tarihten sonra 27 Ocak 2020’ de tekrar EĞER leri sıkıştırdım yazının içerisine. Ve de şimdi 25 Mart 2024. Bu süreçte ancak iyimser bir bakışla yüzde onu ancak değişmiş olan EĞER’ leri ve takip eden sualimsi satırları yine dikkatlerinize sunuyorum.
Bugüne kadar geçen süreçte Havayollarımız büyük yol kat ettiler. Evet; aradan geçen bu kadar senede aşağıda belirtilen konularda iyiye doğru ne kadar yol alındı acaba? Yoksa yazı kapsamındaki yönetimsel konuların bazılarında geriledik mi? Tabii ki bunu en iyi siz çalışanlar bilirsiniz. Aşağıdaki metinde hiçbir şirket tek başına söz konusu değil. Görseller sizi yanıltmasın. Onlar bir üstünde yer alan hususların o kuruluşta var olduğunun göstergesidir.
EĞER ‘leri takip eden birtakım konuların yorumlarınızdan esinlenerek şekillendirildiğini tahmin edersiniz. Bazı görsellerin belirli şirketi ifade ettiği açık. Bu görseller bir üstündeki anlatımlarla bire bir ilgili olup uygulamalarım bu kurumlardaki mevcudiyetine kesin olarak inanılmaktadır.
Şayet bu hafta içinde vakit ayırıp yazıyı okuyabilirseniz, lütfen söyler misiniz? 2024 yılı mart ayı sonunda ne durumdayız?
Ne demiş Dostoyevski “SEVGİNİN OLMADIĞI YERDE AKIL DA ARAMAYIN.” Akıl işyerlerimize ne kadar hâkim dersiniz?
EĞER Şirketteki güven dengeleri tamamı ile bozulmuş ve astın üste, üstün ise asta duyması gereken güven duygusu sıfırlanmış ise;
EĞER Kurumun işleyişi ve işin yapılışı ile ilgili olarak alınan hiçbir karara çalışanlar ortak edilmiyorsa,
EĞER; Çalışanları yakından ilgilendiren konularda alınması gereken kararlar ağırdan alınıp uygulamaya konulması anlaşılmaz nedenlerle geciktiriliyorsa,
EĞER: Çalışanlar her konuda ayrıştırılıyorsa ve bu nedenle şirketteki varlıklarının sürekliliği konusunda kuşku içindelerse dolayısı ile yarınlarından emin değillerse,
EĞER: Şirketin en tepesi işe aldığı personel için niteliksiz tabirini kullanıyorsa ve de aynı personel için eğer biz onları işe almasaydık
(yanılmıyorsam maaş tutarını ifade etmişti) bu maaşla başka bir iş bulamazlardı veya benzeri çirkinlikte sözler söyleyebiliyorsa,
EĞER: Yönetici seçiminde dikkate alınması gereken kıstaslar yeterince değerlendirilmiyor, bu konuda adil davranılmıyor ve bunun doğal sonucu olarak yöneticiler çalışanlardan ziyade üst yönetime yakın olmayı tercih ediyorlar ise,
EĞER: Yönetici personelin çoğunlukla şirket dışından teminine gayret gösteriliyorsa ve de özellikle şirket dışında salt belirli bir zümre kayırılıyor ve çalışanların iş gururu dikkate alınmadan işlem yapılarak çalışan personelin önleri tıkanıyorsa,
EĞER: Yöneticiler İşlerine geldiği zaman iş kanununu öne sürüp, işlerine gelmediği zaman ise “sen bilirsin” diyerek çalışanlara istifa mekanizmasının varlığı ile iş akdinin feshedilebileceği, bir anlamda tehdit unsuru olarak sıklıkla hatırlatılıyorsa,
EĞER Personel giderlerinden tasarruf edilmesi amacı ile ihtiyacın altında personel istihdam edilerek çalışanların daha fazla yorgunluk çekmesi dikkate alınmıyorsa.
EĞER; Sektörün diğer şirketlerinin personeli veya şirketin yan kuruluşlarının mensubu çalışanları ile aynı şekil ve şartlarda çalıştırılmalarına rağmen bunun karşılığında kendilerine daha az ücret ödeniyorsa ve yöneticiler bu konuda eşitlik ilkesini dikkate almıyorlarsa,
EĞER; Çalışan hata yapar mantığına sahip olmayıp ve de personelinin arkasında durmayan yöneticiler, en küçük yanlışlıkta hatayı yapan personelin geçmiş hizmetlerini hiç dikkate almadan (diğer çalışanlara örnek teşkil etmesi açısından) üzerini çizebiliyorlarsa,
EĞER Şirketten uzaklaştırılan personel özellikle kuruluştan ayrılmaları aşmasında karşılaştıkları çirkin uygulamalar nedeniyle kuruma ve kurumun yöneticilerine düşman oluyorlarsa
EĞER; Çalışanlar yöneticilerin tüm personele eşit uzaklıkta olduklarına inanmıyor ve de bunun örneklerini sık sık yaşıyorlarsa,
EĞER: THY gibi büyük istihdam yapan işyerlerin de çalışanlar içerisinde değişik siyasi görüşlere sahip olan çalışanların bulunmasının normal olmasına rağmen yöneticiler istihdamla ilgili tüm işlemlerde kendileri ile aynı siyasi görüşte olanlara öncelik tanıyorlar ve de işe kabul tayin, terfi gibi işlemlerde tüm tercihlerini sistemli olarak bu zümre mensupları için kullanıyorlarsa,
EĞER: Şirketin cezalandırma ve ödüllendirme yönetmeliği sistemli olarak çalıştırılmıyorsa,
EĞER: Çalışanların ücretlerine uygulanacak olan artımlar ile prim, ikramiye vb. ek ödemeleri resmiyetten uzak bir şekilde ulufe dağıtımı yaparcasına ilan ediliyorsa,
EĞER: Çalışanları büyük ölçüde etkileyecek olan “performans sistemi” konusunda yöneticiler yeterince eğitilmiyor ve de bu konuda yaptıkları hatalarla personelin iş yaşamını riske sokuyorlar ve sistemi personelin işten çıkartılmasının alt yapısını oluşturan bir uygulama haline getirilmiş ise
EĞER; Çalışma programlarının hazırlanması ve fazla çalışma sürelerinin belirlenmesinde çalışanın sosyal yaşamı dikkate alınmıyor ve iş görenler düğmesine basılınca çalışacak bir makine olarak kabul ediliyorlar ise,
EĞER: Şirkette amiyane tabirle torpil, tavassut, performans ve liyakat dahil her türlü takdir unsurunun önünde değerlendiriliyorsa,
BU ÇALIŞANLAR SİZİ NEDEN SEVSİNLER, DAHA ÖTESİ SİZE NEDEN SAYGI DUYSUNLAR Kİ? Zor ama, yine de dilerim ki tarafımca yazılan tüm EĞER’ ler menfi şekilde cevaplanabilsin ve de çalışanlar huzur içinde olsun.
THY: Üstleri sevmek şart değil. İşinizi insanlık ve ahlâkınızla süsleyin. Örnek Rh. Lale Gürsoy
Rahmetli Lale Gürsoy Atatürk Hava Limanında THY Dış Hatlar Yolcu Trafik Amiriydi. Ben Dış Hatlar Şefliği görevine atandığım tarihlerde Lale Hanım bu görevi yürütüyordu. Nedendir bilmem ofiste otururken bir gün bana “Sizi bir türlü sevemedim Çetin Bey “demişti. Şaşırmıştım. Zira tüm mesai arkadaşlarıma aynı uzaklıkta olmaya özen gösteriyordum. O ruh hali için de cevabım ise “Kalp kalbe karşıdır Laleciğim “şeklinde olmuştu.” Belirli bir nedeni yoktu ama birbirimize yakın değildik. Herhalde tutum ve davranışlarımız, belki de konuşma tarzımız ters gelmişti birbirimize. Ancak, ne Lale Hanım nede ben görevin iş birliği içinde yapılmasının gerektiği ilkesine aykırı hiçbir davranışlarda bulunmamış, birlikte çalışmanın, ast üst olmanın tüm kurallarına uymuş ve ben o görevden ayrılana kadar iş yaşamımızda birlikteliğimiz hiçbir sorun yaşamadan devam etmişti. Zira Lale Hanım, görevini müdrik, ciddi, çalışkan ve gerek maddi gerekse manevi açıdan dürüst biriydi.
ŞİRKETTEN YÜZ KIZARTICI BİR SUÇLA KOVULMAMA RAMAK KALMIŞTI.
O tarihlerde Dış Hatlar Şefliği görevini yürütürken Yolcu Hizmetleri Müdürlüğüne vekalet ediyordum. O sırada bir tahkikat yürütülüyordu. Bu görevin ön araştırması görevini de bana vermişlerdi. O sıralarda Teftiş Kurulu Başkanı Olan Rahmetli Selahattin Bey konuda bir yanık kokusu hissetmiş olacak ki çok üstünde duruyordu. Halit Ürkmezgil, Erdem Ural ve ben bir araya gelip tahkikat konusunu görüştük. Konu kullanılmamış olan yolcu biletlerinin ele geçirilerek çalışanlar tarafından iadeye alınması sureti ile usulsüz kazanç sağlamaları idi. Ve de verdiğimiz karar araştırma da her kim çıkarsa çıksın ismi Teftiş Kurulu Başkanlığına bildirilecek ve işlenen suç hiçbir şekilde örtbas edilmeyecek ve resmiyete konulacaktır. Günlerce çalıştık, binlerce bilet geçti elimizden. Bir iki tespitimizi bildirdik Teftiş Kuruluna.
Devam ettik çalışmaya. Ve de çalışan imzası ile iadeye alınmış iki bilet daha bulduk. Evet bunların ikisi de bu çalışmayı yürüten görevliler tarafından yapılmış olan işlemlerdi. Biri Halit Ürkmezgil, diğeri ise benimdi. Çetin Özbey’in. Mecbur gittik Teftiş Kurulu Başkanına. Durumu anlattık. Dinledi. Kendi kararınız var, ne yapmanız gerektiğini biliyorsunuz. Şayet bulamazsanız uygulamayı da biliyorsunuz türü bir şeyler söyledi. Haklıydı. Kendisine kendisi ile görüşmeye girmeden durumu sekreterine imza mukabili teslim edilen resmi yazı ile zaten duyurmuş olduğumuzu söyledik. Saklama, saklanma niyetimizin olmadığını ortaya koymuştuk böylece. Yeniden araştırmaya başladık. Halit’in imzası ile yapılan işlemin tarihi yeni sayılırdı. Bir hafta için de Halit biletin sahibini buldu ve kendisi ile temas kurduk.
Yolcu bilet bedelinin kendisine teslim edildiğini söyledi.ve bu ifadesine ilişkin açık adres ve kimlik bilgilerini de havi yazılı beyanını bize gönderdi. Bizde durumu Teftiş Kurulu Başkanlığına yazılı olarak bildirdik. Halit açısından rahatlamıştık. Gel gelelim tarafımca iadeye alınan biletin düzenlenme tarihi de iade işleminin yapıldığı tarihte çok eskiydi. Yanılmıyorsam iki üç sene veya daha öncesine dayanıyordu. Bu nedenle aramalarımız sonuçsuz kaldı. İstifa edip ayrılmayı düşündüm. Olmazdı. İki arkadaşımızın bu nedenle iş akitleri feshedilmişti. Ne yapacağımı bilmiyordum ama sonuç değişmeyecek olsa da kendime biraz zaman kazandırmak istiyordum. Sanki o çatı altında bir hafta, on gün daha geçirsem ne değişecekti ki. Bu düşüncelerle Yolcu Hizmetleri Müdürlüğüne de vekaleten yürütüyor olmam nedeni ile veda edercesine bağlı üniteleri her gece dolaşmaya başladım.
Bir gece geç saatlerde Dış hatlara gittim. Lale hanım nöbetçiydi. Bana halen ısınamamış olan arkadaşım yüzümden, konuşmalarımdan bir şeyler anlamış ve bana “Hayrola Çetin Bey, üzgün gördüm sizi, bir sorun mu var? Sualini yöneltmişti. Zar, zor konuyu kendisine anlattım. Çok ilgilenmiş görünmedi. Evet, tarihin hayli eksik olması işinizi zorlaştırır. İnşallah bulabilirsiniz temennisinde bulundu. Ve ben işyerimden süklüm püklüm hiçbir manevi destek bile görmeden başka bir deyişle teselli bulamadan ayrıldım. Öyle ya, biletin düzenlendiği Paris İstasyonumuzu aramıştık. Onlar bizim için çok aradılar bu yolcumuzu. Konsolosluğa da sordular. Fransa’ dan ayrıldığı bilgisini almışlar. Hiçbir şekilde ulaşamadık. Anlayacağınız vaziyetim hayli kötüydü.
Bir hafta kadar sonra gece nöbet bitim saatinde Rh. Lale telefonla evden beni aradı. Çetin Bey Nöbet devir teslim defterine sizin için bir not bıraktım. Önemlidir. Yarın sabah diğer ünitelere uğramadan dış hatlara gelin. Belki yapmanız gereken bir şey olabilir. Vb. bir söylemden sonra konuşmayı sonlandırdı. Standart olaylardan biri vuku bulmuştur. Nöbetçi Müdür bir konuda rapor istemiştir herhalde diye düşündüm.
Sabah hava limanına gidince Dış hatlara gidip Nöbet devir teslim defterinin o günkü sayfasına baktım. Notta masanızdaki (…) senesine ait Ece defterinin 18 Temmuz sayfasına bakın ve 19 Temmuz sayfasını açıp emanetinizi alın yazıyordu. 18 Temmuz sayfasında Laleye hitaben bıraktığım not vardı. ……İstanbul / Paris yolcusu falana ait…………numaralı biletin iade bedeli ekte. Yolcu Kayseri’de, adresi……………………Posta parasını bedelini içinden alıp yolcuya gönderir misin lütfen notum vardı. 19 Tem sayfasına da bir posta makbuzu zımbalanmıştı. Yolcunun adı ve bedel miktarı da aynıydı. Lale meblağı yolcuya gönderip makbuzu aynı defterin ilgili sayfasına zımbalamıştı. Üzerimden kalkan yükü tarif edemem. Defteri ve makbuzu olduğu gibi Teftiş Kuruluna teslim ettik. Ve
yüz kızartıcı bir suçtan ötürü şirketten kovulmaktan işte böyle kurtuldum. Sonuçta yine kovuldum ama, hiç olmaz ise yüz kızartıcı bir suçtan değil.
Lalenin ekibinde çalışan bir hanım arkadaşımız dört beş gündür depoda ne kadar evrak varsa elden geçirdik, bulana kadar anamız ağladı. Zira Lale Hanım Çetin Bey bunu bırakmıştır birimize bulmamız gerekir diyordu.
Ve de bulunacağından çok emindi, size inanıyordu diyerek son hafta beni bu çirkin durumdan kurtarmak amacı ile yaşadıkları sıkıntıyı anlattı. Yorulduğumuza değdi diyerek sonlandırdı anlatımını. Depo diye kullanılan odaya gittim. Her şeyi de kalem gibi düzeltmişlerdi. Pırıl pırıldı depo. Altının üstüne getirildiği ve de düzenlendiği o kadar belliydi ki. Kendilerine teşekkür ederek ayrıldım.
Zaman geçti, Müdür oldum, Başkan yardımcısı ve Başkan oldum, Genel Müdür Yardımcısı oldum. Yanılmıyorsam Çelebi Holding’ de çalışırken Lale hanımın vefat ettiği senelerde İzmir veya Antalya’da serbest düzenli sayılabilecek toplantıda bir çalışan yöneticilerimizle anlaşamıyoruz, onları sevemiyoruz vb. sözler söyledi. Bende bu yaşanmışımı hayli kalabalık olan Çelebi mensubu katılımcılara anlatmıştım. Şirketteki bu yükselebilmemi kimin sayesinde yaşadığımı ifade etmekten zevk duydum
Evet, “RH. LALE GÜRSOY BENİ SEVMEZDİ AMA İŞİNİ İNSANLIĞI İLE, AHLAKI İLE SÜSLEYEN BİRİYDİ.” Düşünüyorum da şimdilerde THY çalışanlarca pek sevilmeyen bir yönetici astlarının aynı şekilde eline düşse. THY’ den dışlanması bir tarafa “Hırsız” damgasını da üzerinde yapışır kalırdı. Senelerdir yazılarıma gelen yorumlardan yaptığım çıkarımım maalesef bu. Bu anlatımdan kimsenin kendisine bir ders çıkaracağını zannetmiyorum.
SEVMEMEK BAŞKA. DÜŞMAN OLMAK, KÖTÜ BİR İNSAN OLMAK ÇOK BAŞKA.
Laleyi 14.01.2008 tarihinde kaybettik. Aradan tam 16 yıl geçti. Bu arada yaşımız tırmandı. Yaş kemale erince haftanın her perşembe gününü cumaya bağlayan geceleri aile büyülerimi, akraba ve yakınlarımı, sevdiklerimi ve tüm şehitlerimizi ruhlarına dua ederek anma alışkanlığı edindim O gün bugün bu dua içinde rahmetli Lale Gürsoy’ arkadaşımı da yâd etmeyi ihmal etmedim.
Sana tekrar rahmetler diliyorum Laleciğim.
Seni bugüne kadar unutmadım, yaşadığım sürece de hiç unutmayacağım. Nur içinde yat.
Sen farkında olamasan da “SENİ SEVİYORUM”
Yorumlar Tüm Yorumlar (50)