THY Teknik çalışanlarının sendikası Öz Çelik İş ile kurum arasında TİS anlaşması imzalanalı henüz bir ay olmadı. Anlaşma ile birlikte çalışanların geçmişe yönelik alacakları hesaplarına yatırıldı. Buraya kadar her şey normal diyebiliriz. Ancak anormal şeyler de olmuyor değil.
Şöyle ki; “sendika ile işim olmaz ben şirketimin hizmetindeyim” diyen bir gurup THY Teknik çalışanı, prosedür gereği dayanışma aidatı ödüyor. Bana gelen bilgiye göre bu arkadaşlara TİS gereği geçmişe dönük ödeme yapılmadı ve haklardan faydalanamadılar.
Bildiğim kadarı ile bu arkadaşların sayısı 16. Bana gör bir çalışan da aynı bin çalışan da aynı. Hak ise, adalet ise herkese aynı ölçüde işlemeli.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın çıkarmış olduğu 9 Temmuz 2013 tarih ve 28702 sayılı yönetmeliğin ilgili maddesine aykırı görünen bu durum düzeltilmeli.
İlgili kanunun üçüncü bölümünün üyelik ve dayanışma aidatlarının belirlenmesine yönelik 8. Madde aynen şöyle.
MADDE 8 – (1) Üyelik aidatının miktarı, sendika ve konfederasyonların tüzüğünde gösterilir.
(2) Dayanışma aidatının miktarı, üyelik aidatından fazla olmamak kaydıyla sendika tüzüğünde belirlenir.
(3) Toplu iş sözleşmesinin imzası sırasında taraf işçi sendikasına üye olmayanlar, sonradan işyerine girip de üye olmayanlar veya imza tarihinde taraf işçi sendikasına üye olup da ayrılanlar veya çıkarılanların toplu iş sözleşmesinden yararlanabilmeleri, toplu iş sözleşmesinin tarafı olan işçi sendikasına dayanışma aidatı ödemelerine bağlıdır. Bunun için işçi sendikasının onayı aranmaz.
(4) Dayanışma aidatı ödemek suretiyle toplu iş sözleşmesinden yararlanma, talep tarihinden itibaren geçerlidir. Toplu iş sözleşmesinin imza tarihinden önceki talepler imza tarihi itibarıyla hüküm doğurur.
Son maddeye dikkat edelim. TİS sözleşmesinden önce aidat ödeyenler, TİS ile ilgili haklardan faydalanır anlamı taşır. Benim yorumum bu şekilde.
Şimdi elimde buna yönelik belgeler var. TİS görüşmeleri başlamadan önce bile dayanışma aidatı ödeyen çalışanlar var. O halde bu adaletsizliğin kaynağı nedir?
İyimser davranarak teknik hata, unutulma gibi pembe sebepler bulalım. Lakin günün sonunda bu yanlıştan dönülmeli.
Biz aksaklıkları sıralayalım da vebal başkalarının üzerinde kalsın.
Ha Hava-Sen, Ha Hava-İş…
Hatırlarsanız geçen hafta Hava-Sen ile ilgili bir süreçten bahsettim. İşin özüne bakarsanız, Hava-Sen sebepli çalışanların, özellikle kokpit ile kabin personelinin önemli kazanımlar elde ettiğini belirttim. Bi hakkı teslim ettikten sonra Hava-Sen içindeki kaostan bahsettim.
Bizim en büyük özürlü yanımız ne biliyor musunuz? Sadece övülmeyi sevmek. Eleştiriyi hazmedememek özürlü yanımızdır. Bir başka anlatımla olumsuzlukları yazmak da “kötü” kişi olduğunuz anlamı taşımaktadır.
Niye bunu yazdım biliyor musunuz? Yazımı okuyan Hava-Sen Genel Başkanı İskender Çarkçı, gönderdiği mesajda beni “piyon” olmakla suçladı. Kimin piyonu? Hava-İş’in. Ne diyelim ağzına sağlık İskender Çarkçı. Ama şunu bil ki eğer bir sivil toplum örgütü lideriyim diyorsanız, bu yükü kaldırma yükümlülüğünüz var demektir. Hazmedemiyorsanız, o işi bırakmalısınız.
Gelelim üçüncü havalimanının durumuna.
Yine geçen hafta İstanbul Havalimanı’nda olumsuz hava koşulları sebebi ile iniş-kalkışlarda sorun olabileceğini, hatta ilk divert gerçekleşti şeklinde bilgi verdim. Pilot kaynaklı bu bilgiler İGA Kurumsal İletişim Direktörü Gökhan Şengül tarafından doğrulanmadı. Hatta şunu da ekledi “31 Ekimden bu yana gerçekleşen hiçbir uçuşta bırak divert olayın pas geçme dahi olmadı. Kategori-2 ye bile düşmedik”. Ne diyelim demek ki pilot sanal uçuşunda divert etmiş.
Böyle zaman zaman bilgi kirliliği olacaktır. Kaynak pilot olunca başkasından teyide muhtaç duymuyor insan. Her halükarda yanlışı da düzeltmek gerek.
Haftaya görüşmek dileğiyle.
Yorumlar Tüm Yorumlar (11)