Geçen haftaki yazım üzerine bir yorum aldım. Ali Kıdık arkadaşımızın yazısını örnekleyerek eski bir THY mensubu olarak neden bu konuya / konulara eğilmediğimi soruyordu. Ali beyin konuyu detaylı olarak mercek altına aldığını aynı konunun tekrarının önemli bir fayda sağlamayacağını kendilerine belirtmeme rağmen dayanamayıp yine de bir yan pencereden aynı konuya el uzatıyorum.
Brezilyalı Din Bilimci Leonardo Boff, Budistlerin Ruhani Lideri Dalai Lama’ya “ En İyi din hangisidir” diye sormuş. Tabii ki beklentisi Hıristiyanlık dan çok daha eski doğu dinleri veya Tibet Budizm’i vb.. bir cevap alacağıymış. Fakat Lama “ En iyi din seni Allaha en çok yaklaştırandır. Seni daha iyi bir insan yapan hangi dinse, en iyi din odur “ şeklinde cevaplamış bu kritik suali.. Leonardo “ Daha İyi bir insan derken “ diye konuyu açmasını isterken. Lama konuşmasını “ Sizi, Daha insaflı, daha sevgi dolu, daha duygusal, daha merhametli, daha sorumlu, daha etik, kılan din hangisi ise, en iyi din odur” şeklinde noktalamış.
İki din veya felsefi sitem arasında ortak bir zemin bulmaya çalışmanın sayısız zorluk ve tehlikelerinin olduğunu bilmeme rağmen Dalai Lama’nın yol göstericimiz, mukaddes kitabımız Kuran-ı Kerim’i okuduğuna ve ondan esinlendiğine inanıyorum. Kaldı ki kutsal kitabımızda ifade edilen bu vasıfların tümü için ayetlerin bulunduğu da bilinmektedir.
Elhamdülillah bizler yüce dinimizin, Müslümanlığın en iyi din olduğunu bilenlerdeniz. Dinimizin bizi Allah’a yaklaştırdığını ve bizi daha iyi bir insan yaptığını da müdrikiz. Bundan hiç kuşkumuz yok.
Eskilerde içimizden çıkmış bir Genel Müdürümüz vardı. Sanki Dalai Lama’nın en iyi dinin karakteristiğine ilişkin tarifinde belirttiği vasıfların nerede ise tümüne sahipti. Ve de dinimizin gereklerini samimiyetle, gösterişsiz bir şekilde yerine getiren, çalışanlar arasında hiç bir şekilde ayırım yapmayan büyük çoğunluğun görüşüne göre iyi bir Müslüman’dı. Kimsenin siyasi görüşü ve dine yaklaşımı onu ilgilendirmezdi. Maddeye karşı ise, gördüğüm en dürüst insanlardan biriydi. Belki de o dönemde THY’ de çalışanların şansıydı o Genel Müdür. Bunu neden anlattım bilemiyorum. Anmış oldum kendilerini.
Geçen hafta Airporthaber’ de Ali Kıdık beyin yazısını danışmanlar okuyup en azından yöneticilere özetlemişlerdir. 11 Eylül Perşembe gününe kadar bu yazıda belirtilen konunun yalanlanmasını bekledim. Bir açıklama gelmedi. Kimse bu utanç verici bir uydurma demedi. Böyle şey olur mu, demedi? Bu durumda Ali Kıdık beyin yazısında değindiği ana konunun doğru olabileceğini düşünürsek, en iyi dine, Müslümanlığa kalben ve ruhen inanan ve hasbelkader yönetici unvanına bir insanın, hakkın teslimi, insaf, sevgi, merhamet ve etiklik vasıflarından bu denli uzak olduğunu gösteren hareketlerini yüce dinimize olan inancı ile nasıl bağdaştırabiliriz? Anlayabilmek mümkün değil.
Şirketimizde 2003 yılından önce işe girmiş hiç kimse kalmayacak diyen bir Genel Müdür’ün bu yanlış ve insanlık ayıbı sözüne sessiz kalmak, tabii ki aynı görüşü paylaşıldığının bir ifadesi olarak değerlendirilir. Bu hangi etik kurala uyar? Onu bilemem. Açık ve seçik olan o dur ki, yanlız kelime-i şahadet getirmek, namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermekle en iyi, en yüce dinin samimi, içten bir inananı olmak mümkün değil. Yüce dinimiz Müslümanlığın emrettiği diğer kurallarını da göz önüne almak ve onlara da uymak şart değil mi?
Kimsenin Müslümanlık anlayışını ölçmek bizim de haddimiz değil.. Herkes dinine kendi anlayışına göre bağlıdır ve ibadetini bildiğince yapar. Bu Allah ile kul arasındadır. Derdimiz o ki; yüce dinimizin hayli önemli bir takım değerlerini dikkate almayan ve de Allah yerine Tanrı ifadesini kullandı diye insanı cehaletle ve günahkârlıkla suçlayan kişilerin kul hakkı yeme başta olmak üzere dinimizin diğer vecibelerini göz ardı etmeleri insanı şaşırtıyor.Uygulamaları ile Müslümanla, Müslümanı karşı karşıya getiren bir zihniyetin yüce dinimizin belli kurallarından zerrece feyz almamış olduğunu ifade etmek yanlış olmasa gerekir.
Binlerce çalışanın yaşam şeklinin belirleyici olan patron ve yöneticiler. Acaba sizler çalışanlarınıza karşı daha insaflı olamaz mısınız? Daha merhametli davranamaz mısınız? Emrinizde görev yapan İnsanlara daha sevgi dolu bir şekilde yaklaşamaz mısınız? İşten çıkartma kararı verdiğiniz / vereceğiniz herkes bunu hak ediyor mu? Yalnız belli bir konuda sizin gibi düşünmüyor diye şirketten uzaklaştırdığınız / uzaklaştıracağınız kimse yok mu listenizde?
Ömrüm olursa bu görevinizin sonunda da sizi takip edeceğim. Bakalım neler yaşayacaksınız. Bir bedel ödeneceği mutlak. Kim bilir, belki keserin de sapının da döndüğünü görürüz. Dilerim ki bu yaşamınızda bir bumerang gibi size dönecek olan keser, yakın birilerine, sevdiklerinize çarpıp sizin yerinize onları yaralamasın.
İŞİ DAHA UCUZA MAL ETMEK İÇİN ÇALIŞANLARIN KÖLELEŞTİRİLMESİ.
Köle kime denir? Değişik anlamı var kelimenin. TDK sözlüğüne bakarsanız kelimenin bir anlamı da “ Kişisel hakları bulunmayan ve kendi tükettiğinden daha fazlasını üreten kişi”.
Evet; ülkemizde “ işi daha ucuza mal etmek için çalışanlar köleleştiriyorlarmış”. Bu da nereden çıktı? Gel de hayret etme. Gel de şaşırma. Bu sözü başka biri söylese hadi neyse ama söyleyen ülkenin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı olunca insan kalakalıyor. Evet; ülkenin bir Bakanı hem de konu ile birinci derecede ilgili Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı” İşi daha ucuz yaptırmak için çalışanları adeta köleleştirerek” diye başlayan bir cümle kuruyor. Bizler acaba sürç-i lisan mı etti diye düşünürken takip eden gün Sn. Bakandan yine zehir zemberek bir açıklama. ‘’ Kefenin cebi yok. İşçi yerine parayı öne koyan piyasadan çekilecek’’daha geliyor.
Acaba, bizimkilerin doğru ve isabetli konuşmaları için bir felaket mi yaşanması gerekiyor. Hayır değil. Gazete haberine göre bu sene inşaat sektöründe düşme nedeniyle ölen işçi sayısı 155. İŞ KAZALARINDA AVRUPADA İLK SIRALARDAYMIŞIZ. Avrupa da ki ölümlü asansör kazalarının % 70’ i Türkiye’de meydana gelirmiş. Bu arada elin Amerikalısı ülkesinde benzeri kazaların 100 yıl önce vuku bulduğunu, bu gün ise kesinlikle söz konusu olmadığını belirterek Örneğin Dünya Ticaret Merkezi inşaatında değil böyle, en küçük bir kazanın meydana gelmediği yönünde açıklama yapıyor.
Her ne ise biz kendimize dönelim. Bakan bey geç te olsa hazır bu noktaya gelmişken, bir de zahmete girip sağa sola başka sektörlere de bir göz atsa. Malum her kölenin ızdırabı, köle gibi çalışan her işçinin yaşamı bir iş kazası sonucu ölümle noktalanmıyor. Evet, tehlike derecesi daha düşük olan işletmeler mevcut tabii ki. Dolayısı ile onlarla ilgilenmemek, o tarafa dönüp bakmamak sizlerin işyerinde İş kazası olmuyor. Asansörden pat diye düşüp ölmüyorsanız, madende havasızlıktan boğulmuyorsanız ve halen hayattaysanız sorun yok. Sizler bu şekilde çalışmaya sömürülmeğe, köleliğe devam edin demek olmuyor mu?
Evet; Havalimanlarımızda görev yapan, uçucu ve yer ve destek hizmetleri personelinin çalışma şartlarının gözden geçirilmesi ve bahis konusu işyerlerinin düzeninde sömürü olup olmadığının belirlenmesi ve tüm sistemin tarafsız bir şekilde denetlenmesi için ne yapılması lazım? Kamu oyunun dikkatinin bu işyerlerinde yoğunlaşması ile sonuçlanacak bir kaza olmasını mı beklemek gerekiyor?
Sayın Bakanın doğruyu geç de olsa ifade etmesi çok önemli. Somayı yaşadık. 301 madenci kardeşimizi yitirdik. Olan bitenin nedeni başkamıydı? Bu hakikati siz asansör düşünce mi fark ettiniz? Diye sorup pişmiş aşa su karıştırmanın anlamı yok. Bekleyelim. Belki bu defa?
Her halde Sn. Bakan duymuşlardır. Sizin bu tespitinizi yaşayan ve elim bir kaza sonucu arkadaşlarını kaybedip olayı ve sorumlularını protesto eden işçiler, yaşanan büyük acıda hiç bir taksiri bulunmayan ( ? ) patron tarafından işten atıldılar. Bir anlamda yaptıkları konuşma ile bu protestonun nedeninin doğruluğunu ifade eden Sn. Bakan her halde bu konuda da bir şeyler yapmayı görev addedecektir.
Yoksa ölen öldü. Giden gitti. Kalan sağlar şu an baş ağrıtır. Onlar bizim değildir diyerek kendilerine arkasını dönüp “ DURMAK YOK, YOLA DEVAM mı “ diyecekler.
Yorumlar Tüm Yorumlar (33)