13 ve 27 Mayıs tarihlerinde THY’ de bir takım yöneticilerin görev yerleri değiştirildi. İsmen aşina olduğum bir kişi hariç ne gidenleri tanırım ne de gelenleri. Gidene de gelene de hayırlı olsun, tabii Türk Hava Yollarına da. İnsanların görevden ayrılmaları o noktaya atanmaları kadar doğal. Evet; doğal olmasına doğal ama
Bu dönemlerde Türk Hava Yollarında çalışan yöneticileri bir türlü benimseyemedim. Çok basit nedeni var. Parti, purti vb. işlerle zerre kadar ilgisi yok. Tek nedeni birçoğunun “ Sallabaşını al maaşını “ ilkesini benimsemiş olmalarından öte değil. Tabii ki Türk Hava Yollarını Türkiye’mizin genel şartlarından soyutlamak mümkün değil.
Binlerce kişinin işinden edilmesine sessiz kalanlara yönetici demek gelmiyor içimden. Üst yönetimce işaret edilenlere “ performansı yeterli değil “ diye kulp takıp işten uzaklaştırılmalarına destek verenlere yönetici demek gelmiyor içinden. İnsanları bizden, bizden değil diye ayrıştırıp haklarını gasp edenlere yönetici demek gelmiyor içimden. Hepsi bu kadar işte.
Aşağıda bir yönetici tarifi var. Eğer gidenler bu tarifteki anlatımdaki yöneticilere benziyorlarsa yazık olmuş. Beraber çalıştıkları insanlar üzüleceklerdir (?) Gelenler eğer bu anlatımdakilere uygunsa hoş geldiler. Beraber çalışacakları insanlar onları tanıyınca çok sevineceklerdir.(?) Bu değişikliklere karar verenlerin ise nasıl olduklarını şirkette çalışanlar iyi biliyorlardır. Onlarla ilgili örnek tarif vermeğe gerek yok herhalde. Bir davranış anlatımı tepe yöneticilerin kalitesini ortaya koyacaktır umuyorum.
Şimdi dedikodu mekanizması Yönetim Kurulu Başkanının THY’ nda bulunan tüm paralelcileri temizleme operasyonuna hazırlandığını söylüyor. Eskiden Türk Hava Yollarında yalnız THY’ciler bulunurdu. Yönetim Kurulu Başkanı İlker Aycı Bey bu göreve atanmasını takiben personele gönderdiği yazılı duyuruda ne demişti?
“ Bu şirketi şunun veya bunun adamı diye ikiye bölemeyiz. Bu şirket bir ve bütün olmak zorunda. Tüm yönetim kurulu, icra kurulundaki arkadaşlarımız, bütün çalışanlarımız… Bir ve beraber olmak zorundayız. Egolarımızı nefsimizi, şahsi düşünce ve kanaatlerimizi bir kenara bırakacağız. Objektif olalım, adaletli, gerçek olalım ve ayağı yere basalım.
Bir ve beraberiz. Şunun ya da bunun şirketi yok. Yönetim kurumlu başkanının icra kurulu başkanının genel müdürün adamı diye bir şey yok. Bu eskiden vardı diye söylemiyorum. Falancı yönetim kuruluna yakın, falancı hissedara yakın yok. Birlikteyiz. Beraberiz.
Düşüncelerinizi sıkıntılarınızı anlamak ve paylaşmak istiyoruz. Yeni dönemde inşallah Allah yar ve yardımcımız olsun. Kazasız belasız birlikte başarıları rabbim nasip etsin. Yolunuz bahtınız semamız açık olsun. Yeni projelerde, yeni açılışlarda, sektörü bile hayrete düşüren önemli başarılarda sizle beraber olma temennisi ve duasıyla Allah'a emanet olun “
Kendilerinin bu seslenişlerinde verdikleri söze ne denli bağlı olduklarını, bu görüşte olmayan astlarını frenleyip frenleyemediğini tam olarak bildiğimi söyleyemem. Ancak verdiği söze sadık olup olmaması kendi kalitesini ortaya koyacaktır. Buna da sizler karar verirsiniz.
Evet; İyi bir yönetici, çalışanlarına olduklarından daha iyi olduklarını düşündürme marifetine sahiptir. Sizi kendinizi daha iyi görmeğe zorlar. Sık sık size inandığını söyler. Kendinizden daha çok faydalanmanızı sağlar. Ve de ne kadar iyi olduğunuza bir kez inandıktan / gördükten sonra elinizden gelenin en iyisinden azını yapmaya asla razı olamazsınız ( Reggie Jackson )
Eğer 100 çalışanınız varsa yönetici olarak en önde yer alırsınız. Onlara bağırsanız, vursanız bile sizi takip edeceklerdir. Eğer grubunuz 1000 kişiye çıkarsa önde değil ortalarda bir yerde durmalısınız. Organizasyonunuz 10.000 kişiye çıkarsa huşu içerisinde arkada kalır ve çalışanlarınıza teşekkürlerinizi sunarsınız. ( Konusuke Matsushita)
Sahi; Türk Hava Yollarının saygıdeğer tepe yöneticileri nerede duruyorlar? Yanınızda mı? Karşınızda mı?
Çalışanın Emeklilik Rüyası: İkramiyemle Bir Ev Alabilir miyim?
Tüm çalışan insanların öncelikli düşüncesi, başlarını sokacak bir ev alabilmek. Bizim kuşağın emekliliğinin yaklaştığı dönemde hak ettiğimiz “ emeklilik İkramiyesi “ ile bir ev almak her ne kadar zorlaştı ise de, yine de tüm diğer imkânlar zorlanarak bunu gerçekleştirmek mümkün olabiliyordu. Günümüzde İnşaat sektörünün bu denli büyümesine ve alıcıya çok değişik fırsatlar sunmasına rağmen bu gün neredeyse 30 senelik çalışma sonunda hak edilen emekli ikramiyesi ile küçük de olsa bir ev alabilmek artık mümkün değil. Eğer aileden babadan da kalacak bir ev yoksa vaziyet kötü. Bu konuda önümüzdeki günlerde ufkun daha da kararacağı açık ve net olarak görülüyor.
Türkiye’de çalışma yaşamında en çok tartışılan konulardan birinin de, 1936 yılında kabul edilen 3008 sayılı İş Kanunu ile getirilen ve daha sonra değişik dönemlerde birçok değişikliğe uğrayan kıdem tazminatı olduğu açık. Bazı dönemlerde yapılan değişiklik uygulamaları pantolona yapılan uyumsuz renkteki yama gibi. Bahis konusu mevzuatın elden geçirilerek yeniden düzenlenmesini herkes kabul ediyor. Bunda bir sorun yok.
Kıdem tazminatında fon modeliyle ilgili olarak geçmiş dönemlerde de birçok taslak hazırlandı. Ancak hiçbirinde çalışan tarafı ile bir uzlaşma sağlanamadı ve de sistem hayata geçmedi. Alışılageldiği üzere bu sene de “ kıdem tazminatı “ konusu iş yaşamının gündemine yine oturdu. Bir farkla bu kez sonuçlanacağa benziyor. Özel istihdam büroları ile ilgili düzenleme çıktı. Yanılıyor muyum bilmiyorum ama bu iki mevzuatın peş peşe gelmesini nasıl yorumlamak gerekir ki. Uygulanması düşünülen fon modeli iş yerlerinde verimliliği düşürür mü? Bu uygulamadan iş barışı menfi olarak etkilenir mi? Mümkün tabii ki. Hiç bir menfi etkisi olmadığını düşünsek bile daha önceki uygulamalardan ötürü Fon uygulamasına duyulan güvensizlik nedeni ile insanların aklının oraya takılacağı mutlak. İşsizlik fonu için toplanılan paranın yalnız % 20’sinin fon adına uygun amaç için kullanıldığı, fonda geri kalan meblağın başka konulara sarf edildiğini ve geçmişte zorunlu tasarruf uygulamasında karşılaşılan sıkıntıları yaşayan / dinleyen çalışanları hissettikleri bu güvensizlik duygusu nedeni ile suçlamamak gerek. Her şey bir yana fon yapısında / yönetiminde işçinin, işverenin ve hükümetin temsil edilmemesi, bu tür uygulamalarda taraflarda bulunması gereken güven duygusunu fazlası ile zedelemektedir.
Bilindiği üzere bu arada çalışanın bu gün hak ettiği kıdem tazminatı miktarının değişik varyasyonlarla düşürülmesi gündemde. Bu konuda çalışıldığı biliniyor. Gündemde bulunan Avusturya sistemine göre hizmet sürelerine göre ödenmek istenilen tazminatlar şöyle gruplanıyor. 3 / 5 yıl arasında çalışanlara 2 aylık, 5 / 10 sene arası hizmete 3 aylık, 10 / 15 yıl çalışanlara 4 aylık, 15 / 20 yıl çalışanlara 6 aylık, 20 ve 25 yıl arasında çalışanlara 9 aylık ve 25 yıldan fazla çalışanlara ise 12 aylık ücret tutarında kıdem tazminatı ödenmesi öngörülüyor. Başka bir deyişle bu modelin benimsenmesi halinde bugünkü kıdem tazminatının yüzde elliden
fazla bir oranda düşürülmesi söz konusu. Başka bir deyişle yapılması düşünülen bu değişiklik kazanılmış hakların geri alınması olarak da ifade edilebilir ki bu yolun açılması, bahis konusu uygulamanın ileriye yönelik başka konulara da yön vermesini sağlar mı acaba?
Yeni uygulamada kıdem tazminatı hesabında esas alınacak ücret son takvim yılının ortalaması olabileceği gibi, başka bir teklife göre ortalama maaşın esas alınması da öneriliyor. Kısaca sorunun kıdem tazminatı fonuna indirgenerek tartışılması ne denli doğrudur bilemiyorum. Tazminat miktarı ve tazminattan yararlanma şartları, fonun kurulması / yapısı kadar önemli.
Her şey bir yana, kıdem tazminatı iş güvencesinin önemli unsurlarından biri. İşverenin işçi çıkartma esnasında bu mali yükü de dikkate aldığı bir gerçek. Buna karşı, bu güne kadar yaşanmış olduğu üzere, kıdem tazminatı, çalışanların zaman zaman belirli uygulamaları protesto amacı ile sergiledikleri bazı eylemleri dizginleyen bir yapı olduğu da ortada. Mevzuatımıza göre hukuki olmayan iş durdurmalarda işverenin elindeki en önemli koz işçinin iş sözleşmesini kıdem tazminatsız olarak feshedebiliyor.
Bu kıdem tazminatı ile evin çatısının alınması bile daha da zorlaşırken hatta imkânsız noktaya gelmişken, bize neler tartıştırılıyorlar.
Yorumlar Tüm Yorumlar (46)