Epeycedir, siyasilerimizin seçim propaganda çalışmaları ve veciz konuşmaları çoğumuzu gerdi. Dolayısı ile bu seçim gününde, alışılagelen konuları yazmak insanlara sıkıntılarını tekrar anlatmak ve yaşatmak yerine Çelebi bir insan olan, siyasi büyüğümüz rahmetli Yıldırım Akbulut’ un nükteleri ile sizleri, beni okuyanları gülümsetmek bana daha uygun geldi.
Eski Başbakanlarımızdan ve iki kez TBMM Başkanlığı görevini üstlenmiş olan Sn. Yıldırım Akbulut 14 Nisan 2021 tarihinde Ankara’da vefat etmişti. Hürriyet gazetesi yazarı Sn. Fatih Çekirge 17 Nisan 2021 günü onu anmak için aşağıdaki yazıyı kaleme almıştı.
Rahmetli Meclis Başkanımızı / Başbakanımızı, saygı ile anmak ve kendilerine tekrar rahmetler dilemek amacı ile Sn. Çekirge’ nin ve Sn. Uğur Dündar’ın anlatımlarını köşemde yayımlamak istedim.
ANAP’ın en tartışmalı günleriydi. Ara seçimler yapılacaktı. Genel Başkan ve Başbakan Yıldırım Akbulut neredeyse
iki ateş arasında kalmıştı...Muhalefet de parti içi muhalefet de kaybetmesini bekliyordu. Eğer kaybederse parti içi muhalefet, genel başkanlıktan düşürmeyi planlıyor, muhalefet de kaybedince genel seçimlere gitmeyi hedefliyordu.
Akbulut, sakin cevaplarıyla tanınırdı. Kolay kolay sinirlenmezdi. İşte o günlerde bir “Fıkra furyası” başlatılmıştı. “Akbulut fıkraları.” Her gün bir fıkra. Bir köşe yazarında, bir gazetede, bir haberde, kulislerde “Akbulut fıkraları eksilmiyordu. Dünyada ne kadar fıkra varsa, Akbulut’a göre uyarlanıyordu. Seçim meydanlarında, afişlerde Akbulut fıkraları. Amaç Yıldırım Akbulut’u seçmen gözünde çaresizleştirmekti.
Hürriyet’in Ankara temsilcisiydim. Hem rahmetli Özal’la hem de rahmetli Akbulut’la sık sık görüşüyordum. R. Özal, Akbulut aleyhinde tek kelime etmiyordu. Akbulut da yağmur gibi yağan bu fıkralara karşı susmakla yetiniyordu. Birkaç kez Yıldırım Bey’e, “Sayın Başbakanım bu fıkralara bir cevap vermeyecek misiniz?” diye sordum. Her defasında gülüp geçiyordu... Ama içten içe kızdığını da biliyordum.
Zaman geçti. Seçim günü geldi. Akşama doğru seçim sonuçları neredeyse netleşmişti. Yıldırım Akbulut seçimleri kazanmıştı...İç ve dış “Fıkracılar” şaşkındı Tabii İstanbul’da yazı işleri haber bekliyordu. En önemli haber de Akbulut’un ne söyleyeceğiydi... Gazetenin baskı saatine çok az kalmıştı.
Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök aradı: “Ne yapalım?” Öyle gidip uzun uzun röportaj yapacak zaman da yoktu. Aslında ben kafamda bir manşet kuruyordum... “Fıkracılara” cevap gibi bir manşet...
Başbakanlığı aradım. Akbulut’la ilgili “fıkra furyası’ na katılmadığım gibi iyi sohbetler de yapmıştık. Zaten bir Ankara temsilcisi herkesle, her kesimle iyi geçinmek zorundadır. Çünkü görevi İstanbul’a en doğru kulisi ve haberi geçmektir.
Akbulut’la ilişkimiz de bu boyutta olduğu için özel kalem geri döndü: “Sayın Başbakan sizi bekliyor. Hemen Özkök’ü aradım: Şimdi aradılar, ben Başbakan’a gidiyorum... Kafamda da bir manşet var ama. Nedir kafandaki? Vallahi Akbulut’a şimdi “fıkra sırası bende” sözü yakışır...Özkök bu lafı duyunca “İşte bu!” diye bağırdı. Aslında Akbulut’un “fıkracılara” karşı “fıkra anlatmak” gibi intikamcı bir karakteri yoktu... Ama ben sohbet sırasında şöyle dedim: Sayın Başbakanım, size karşı uydurmadık fıkra bırakmadılar, hiç sesinizi çıkartmadınız. Evet... son gülen...” dedi ve gülümsedi...Vallahi ben ‘fıkra sırası bende’ diye düşünmüştüm. ” Yıldırım Bey güldü: O da aynı anlama gelir. Fıkra sırası bende ama ben onlar gibi anlatmam” dedi.
Ertesi gün Hürriyet Gazetesi; “Şimdi fıkra sırası bende” manşetiyle çıktı. Belki Akbulut fıkra anlatmıyordu ama bu sözü her şeyi anlatıyordu.
Siyasette negatif olmak, arkadan dolanmak, sinsice hesaplar yapmak belki kısa vadede sonuç getirebilir. Ama ahlaklı, samimi, sade ve dürüst olan hep kazanır. Akbulut’un bu sözü siyasi hayatımızda bin fıkraya bedeldi...
Ertesi sabah Başbakan Akbulut’la manşeti konuşup gülmüştük. Aynı zamanda bürodaki arkadaşlarla manşetin keyfini çıkartıyorduk.
Çünkü diğer gazetelerden çok farklı ve anlamlı bir manşet atmıştık. Yıldırım Akbulut’un rahmetine dönersek;
En fazla üzerine geldikleri günlerde, fıkra yağmuruna tutulduğu dönemde bile kimseyi kırmadı. Sesindeki sükûnet hiç eksilmedi. Aşırı hırs ile kadere inanmak arasındaki dengeyi hep özenle korudu.
Güle güle Sayın Başbakanım...
28 yıl sonra bugün rahmetle andığımız Özal’la birlikte mekânınız cennet olsun.
HAKKINDA SÖYLENENLERE KIZMAZ DALGA GEÇERDİ. SN. UĞUR DÜNDAR’IN ANLATIMI.
Başbakan olduğu dönemde çeşitli eleştiriler alsa da Türk demokrasi tarihine ve siyaset sahnesinde “Kibarlığı ve centilmenliği” ile geçti…Hatta, verdiği röportajlarda bazen öyle şeyler anlatıyordu ki öyle kendisiyle dalga geçebiliyordu. Sonra da anlattığı kişi ile birlikte gülüyordu kendisiyle ilgili olan konuya… Bunlardan biri Uğur Dündar’ın programında gerçekleşmişti. Ünlü Televizyoncunun programına çıkan dönemin Başbakan’ı kendisine sorulan soruları içtenlikle yanıtlamış. Programın kapanma saatine doğru Uğur Dündar’ın “Sizinle ilgili çok espriler yapılıyor, çok da komik şeyler üretiliyor. Ne diyorsunuz” minvalinde bir soruya, içtenlikle yanıt vermişti. “Evet, ben de duyuyorum bunları” diyerek cevap verince Uğur Dündar’ın “Bunlardan bir tanesini anlatır mısınız?” demesi üzerine kendisiyle ilgili bir fıkrayı canlı yayında içtenlikle anlatmıştı.
Şöyle Anlatmıştı Yıldırım Akbulut:
Biliyorsunuz ben Erzincan Hal Müdürüydüm. Hal Müdürüyken memurlardan biri odama girmiş ve ‘Efendim arşivde yer kalmadı’ demiş. Ben de ne yapmak lazım deyince, memur “Efendim zaman aşımına uğramış evrakları imha edelim, yakalım. Böylece arşivde yer açılır” deyince, ben de ona “Tamam öyle yapın ama ne olur ne olmaz, yakmadan önce hepsinden birer tane fotokopi alın” demişim… Tabi Uğur Dündar ve TV başındakiler gülme krizine girmişti. Bu çelebi siyasetçimizi ve kıymetli büyüğümüzü tekrar rahmet ve saygı ile anıyoruz.
Yorumlar Tüm Yorumlar (17)