Onlara hayvan diyoruz ama gelin bu hayvan kolonisi üyelerinin iş anındaki davranışları ile biz insanların tutumlarını karşılaştıralım. Sonuç biz insanları mutlu etmeyecektir ve belki de bu yazı ilgi çekmeyecektir.. Hani bir söz var ya. “ KİŞİ KUSURUN BİLMEK GİBİ İRFAN OLMAZ.” Çoğumuza rahatsızlık veren genel konularımıza bir kez daha değinip bu sözü hatırlatmak ve biraz da bu kusurların işleyen insanların iş yaşamındaki tutum ve davranışlarını HAYVAN adını verdiğimiz canlılarınkilerle kıyaslayarak az da olsa utanmalarını sağlamaktan öte bir amacı yok bu yazının. Utandırmak tabii ki benim hüsnü kuruntum.
Arılar birbirlerine tam bir güven içinde sadece hedeflerine odaklanırlarmış ve de onlar işlerini canla başla yaparken genetik olarak nesilden nesile aktarılmış bir tembellik asla söz konusu olmazmış. Kovancıların bildiği üzere tüm arılar güneşin “kalk” ziliyle çalışmaya başlayıp, güneşin “paydos” ziliyle dinlenmeye çekiliyorlar. Biz insanlarda ise, görevliler arasında çalışanlarla birlikte işten hafiften kaytaranların bulunduğu da bir gerçek. Hepimiz işyerlerimizde bu türlerle beraber olduk. Hele hele söz konusu kaytarıcılar işverene veya vekillerine yakınsa işte bu en kötüsü. Ne tuhaftır ki bu yakınlık onları işyerlerinde hem görünmez hem de dokunulmaz yapar. Diğerleri ise çaresiz boyun büker. Bu durumda güven duygusundan söz edilebilir mi?
Arılar, 500 gram bal için 3 milyon 750 bin defa bir çiçeğe konup kalkıyor. Bir kg bal için ise 40 bin tane arı, 6 milyon çiçeği dolaşıyor. Bal arıları bir peteği doldurabilmek için 100 milyon çiçeğin nektarını emiyor ve 100.000 km kanat çırpıyor Bir Arı, vücut ağırlığının 330 katı yük çekebiliyor Bu deli çalışmanın arasında, dönüp “öbür arı benim kadar dolaşıyor mu?” diye kontrol gereği de duymuyor. Bu noktada insanlara bir bakalım. İki türlü çalışan var. Kurum için, kendisi ve patronlar için çalışanlar. Kurum için çalışanların, kendileri ve patronlar için çalışanların sürekli gözetiminde olduğu görülüyor. Ve de kendilerine dokunabilecek en küçük bir teşebbüs veya uygulamanın bile önünün kesilmesinin tedbirlerini aldıkları kuşkusuz. Ve de kurum için çalışanlar genelde diğerleri kadar benimsenmiyor da. İşyerlerinde çalışana prim yok desek sizce doğru olur mu?
Arı cumhuriyetinde “birkaç gram bal da kendime saklayayım” diye peteği hortumlayana şimdiye dek rastlanmamış. Başka petekten çalıp kendi kovanına bal taşıyan ise tabii ki hiç yok. Bu konuda biz insanların çok açığı var. İşyerlerine olduğu gibi bunun dışında birçok noktada da bu hususun en kötü örneklerine zaman zaman rastlıyoruz. Hem kendi kovanımızdan hortumlama yapanlarımız hem de komşu kovanların ürünlerine sarkanlarımız maalesef mevcut. Özetle bizler arılar kadar dürüst de değiliz.
Hiçbir arı, kraliçe hanım işin kaymağını yiyecek diye ben geberene kadar çalışmamda dememiş, kovandan çıkınını alıp başka yollara düşüp başka bir kovanda cumhuriyet kurmayı da düşünmemiş. Karşı kovandakileri kıskanıp o peteğe dadanmamış. Karşı kovandakileri kıskanıp onların peteğine dadanan var mı bilemiyorum ama, her iş yerine göre değişken olan kraliçe yakını olan kişileri çekemeyip başka kovanda çalışmaya özenen insanları tanıyorum. Kaldı ki işyerlerimizde birçok çakma kraliçe de mevcut. Dikkat ederseniz bazı yerlerde çakma olanlar sahicisinden daha da etkili.
Siz hiç arıyı sokan başka bir arı duydunuz mu? Veya biliyor musunuz? Ya bizde. Birbirini sokmak, birbirini engellemek, önünde set yaratmak veya ilerleme yolu üzerine duvar örme konusunda uzmanlaşmış inanılmayacak kadar çok İnsan var. Acaba biz insanlar gibi birbirine bu denli karşı olan başka bir canlı türü var mı acaba? Hiç zannetmem.
Hani bir fıkra vardır. “ Baş zebani cehennemde inanların haşlandığı kuyuları gezdiriyormuş yeni misafirlerine. Her kuyuya dünya ülkelerinden birinin günahkar insanları konurmuş. Bu kuyuların başında bir zebani elinde büyük bir sopa ile kuyudan çıkmak üzere hareket yapan insanları sopalayıp tekrar kuyuya itmek için dururmuş. Yalnız bir tek kuyunun başında sopalı zebani yokmuş. Yeni misafirler bunun nedenini sormuş. Baş zebaninin cevabı net” o kuyuda Türkler var. Onları itmeye, sopalamaya gerek yok. Birbirlerini ayaklarından aşağı çekerler ve hiç biri kuyudan kurtulamaz.”
Başka arıların yaptıklarını, diğer arılar hayatlarını kısıtlayarak temizlemek zorunda değiller. Ya bizde; siz hiç kuvvetlinin hatasını örtbas etmek için çok şeyinden fedakârlık ederek yırtınan ve didinen iş görenlerin mevcudiyetinin farkındasınızdır mutlak Hele hele söz konusu hatayı yapan tepelerdekilerin veya çakma kral ve kraliçenin bir yakını ise hatanın sorumluluğunu isteyerek hatta zevkle üstlenecekler bile çıkar. Sizler bu türlere hiç rastlamadınız mı?
Arıların kararı, kavgadan ziyade, uzlaşma ve karşılıklı taviz ilişkilerinin kolektif bir sonucudur. Arıların kovan seçimi, herkese açık bir forum, hiyerarşi ve merkeziyetçiliğin olmadığı, serbest fikirlerin çarpıştığı bir müzakere ortamında yapılır. Balarılarının, kendi aralarında aşırı fikirleri dengelediği ve bu sayede bir orta yol oluşturduğunu vurguluyor araştırmacılar. Bu teze göre, balarıları arasında ' temsili demokrasi' ve 'fikir özgürlüğü' gibi kavramlardan söz edilebilir. Bu konu için fazla bir şey söylemeye gerek yok gibi. Müzakere ortamı, kolektif karar verme, temsili demokrasi, fikir özgürlüğü bizim işyerlerimizden ne denli uzak. Bunu en iyi bilen sizlersiniz.
Doğa, bitki, böcek ve araştırmacıları; arıların kovanlarını uzun mesafeden nasıl bulduğu konusunda çalışmalar yapmışlardır. Bu çalışmalar sonucunda arıların yol boyunca belirledikleri işaretlere sadık kalarak kovanlarını uzun mesafelerden bulabildikleri sonucuna varmışlardır. Arılar ufuk çizgisinden yön buluyor. Uzmanlar, arıların ufuk çizgisini veya kokuları işaret gibi kullanarak 13 km öteden dahi kovanlarının yolunu bulabildiklerini vurguluyor. Evet, biz insanlar yön bulma konusunda hiç de başarılı değiliz. Bu konuya fiziki değil, manevi açıdan yaklaşmakta fayda var. Gideceğimiz yönü bile başkalarının etki yönlendirmeleri ile belirlediğimize ilişkin yaşamımızda binlerce örnek mevcut. Doğrunun değil, kuvvetlinin tutumuna göre yaşamına yön verenlerin hemcinslerine ne denli zarar verdiklerini hepimiz görmüş ve yaşamışızdır.
Bir işçi arı, gidip de ön ayaklarıyla, bir diğer işçi arıyı sarsmaya başlarsa; bunun anlamı: "Hey, uyan da işbaşı yap arkadaş demektir. Ya biz insanlar bu durumda ne yaparız? Eğer nöbet bekleme esnasında uyuyan bir çalışan gördüğümüz zaman özellikle istirahat eden sevmediğimiz biri ise kendisini uyandırmak ve onu iş başına davet etmek yerine iki laf arasında şefi bilgilendirmeyi tercih ederiz. Bu arılar espiyonlama sanatını biz insanlardan öğrenmeli.
Bir kıtlık döneminde veya bir afet durumunda sabah erkenden uçmaya başlamış bir arı, bir besin kaynağı bulursa; hemen kovana döner ve uyumakta olan işçi arıları birer birer uyandırır. Uyanan arı, vücudunu 1-2 saniye, 16 Hertz frekansla titreterek diğer arkadaşını da uyanmasını sağlar. Uyandırma işini ilk başlatan arı ise besinin yerini arkadaşlarına bildirmekle görevlidir. İnsanlarda bu hasletin bulunup bulunmadığını hepimiz düşünmeliyiz. Düşünün bir felaket yaşanmış ve ekmek yok. Siz bir ekmek arabası buluyorsunuz. Ve de bunu tüm mahalleye duyuracaksınız? Önce kendi evinizin ihtiyacı olanı fazlası ile ayırır daha sonra ise eş dost ve akrabalara seslenilir. Hani meteorolojinin aşırı kar anonsu yapmasını takiben iki kişilik bir ailenin koşa koşa fırına gidip altı ekmek alması gibi bir şey.
Kraliçe arıda, arıların hepsini gözleyebilecek bir radar sistemi var. Düşünün ki bir kovanda 1 kraliçe arı olmasına karşın 80.000 adet işçi arı var ve Kraliçe hangi arı ne yapıyor, hepsini gözlüyor. Kraliçe arı, salgıladığı hormonla, bütün arıları zaptı rap altında tutuyor. Balarılarının düşmanı eşek arısı, kovana girmek isteğini zaman kraliçe arı, radar sistemiyle bunu fark eder ve hemen diğer arıları uyarır."Kraliçe arının yaşı ilerledikçe gücü de zayıflar ve bunun sonuçları kovan içinde görülmeye başlar. Örneğin kraliçenin yumurtlaması yavaşlar ve en önemlisi salgıladığı özel sıvı azalır. Bu belirtiler işçi arılar için de bir işarettir. Bilindiği gibi işçi arıları yeni kraliçe yetiştirmekten alıkoyan kraliçenin salgıladığı bu sıvıdır. Bunun azalmasıyla birlikte işçiler hemen yeni kraliçe hücreleri inşa etmeye başlar ve yeni kraliçeler yetiştirmek için harekete geçerler. Kovandaki şartlar normal seyrinde ilerlediği sürece bir arı topluluğunun beklenmedik bir anda kraliçesiz kalması söz konusu değildir. Çünkü şartlar aniden değişip de koloninin kraliçesiz kalma tehlikesi ortaya çıktığında, işçi arılar hemen var olan larvalardan birkaç tanesini kraliçe besini ile beslemeye başlarlar. Evet; bizler birinin zayıfladığını hissetmeye görelim. Onun bu durumundan nasıl istifade edebileceğimizi hesaplama başlarız hemen. Farz edelim ki şirketimizde Genel Müdür değişecek. Ve yine farz edelim ki tepedekiler Genel Müdürün kurum içinden seçileceğini ve bu seçime müdahale etmeyeceklerini ilan ettiler. Şirkette, kariyeri bu göreve uygun olan çalışanlar arasında bir savaşın başlayacağı kuşkusuz. Tabii ki belden aşağı can alıcı vuruşlar ile. Bizim aramızda anlaşıp birkaç çalışanı Genel Müdür olarak seçip ve de onu bu göreve hazırlamamız, bilgi ile beslememiz söz konusu olabilir mi? Hani bazı şirketlerde “ Yönetici Adayları “ yetiştirilmişti. THY, Çelebi vb. Bu konu için planlanan eğitim programının sonunda insanlar ortaya çıkınca ne denli kısa bir sürede darmadağın olduklarını hatırlarsınız sanırım. İşte o hesap. Şu anda bu şirketlerde o eğitimi gören kaç kişi kaldı bilemiyorum? THY’ de bu programın adını Yönetici adayı yetiştirme programı koymayın diye ısrarcı olduksa da dinletememiştik. Benim yerime mi geçecek düşüncesi ağır basmıştı.
Bir arada yaşayan arı sayısının fazlalığına rağmen aralarındaki kusursuz iş bölümü ve disiplin sayesinde, kovandaki işlerde hiçbir aksama olmaz ve kovan içinde hiçbir kargaşa da yaşanmaz. 80.000 arının yaşadığı bir kolonide arılar, hatasız denebilecek bir iş bölümü, dinlenmeksizin süregelen bir çalışma ve en önemlisi başkaları için var olma ve üretme bilgi ve becerisini bizlere gösterirler. Başkaları için var olma ve üretme başta olmak üzere arıların bu özelliklerini biz insanların tutum ve davranışlarına yön veren duyguları ile karşılaştırmaya gerek var mı bilemiyorum. Bu kadar küçük görünümlü canlılar, biz insanlara ne denli büyük ve etkileyici bir ders veriyor.
Evet; Arıların hayatında kusursuz bir denetim ve düzen söz konusu. Arıların her türlü ihtiyaçlarını karşılayabildikleri kovan düzeni, arıların üstün bir akıl tarafından yaratıldıklarının bir göstergesi. ALLAH YARATTIĞI TÜM CANLILARI BİR HİKMET ÜZERİNDE YARATMAKTADIR. AKIL SAHİBİ İNSANLARA DÜŞEN DE BU CANLILARIN YAŞAMI ÜZERİNDE DÜŞÜNMEK, DEĞERLENDİRMEK VE SONUÇ ÇIKARABİLMEKTİR. HADİ BAKALIM ARILARDAN ÖZÜR DİLEYELİM, ONLARA “ HAYVAN ” DEDİĞİMİZ İÇİN. ELİN HAYVANI BİR DÜZEN TUTTURMUŞ, MİLYON YILDIR HAYATINA FESAT SOKMADAN SÜRDÜRÜYOR YAŞAMINI. EVET; ARILARIN ÇALIŞMA HAYATI İLE İNSANLARINKİNİ KARŞILAŞTIRINCA MORAL BOZUKLUĞU, KAÇINILMAZ OLUYOR.
Kaldı ki, bu tür konularda biz insanlara örnek olabilecek Hayvan’lar yalnız arılar değil. Hepsini yazılarımıza konu etmeğe kalksak anlatım için sene yetmez. Neticeten insani duygu ve davranışların ötesinde olduğuna rahatlıkla inanabileceğimiz bu canlıların “ HAYVANİ DUYGU ” ve davranışlarına saygı duymamak mümkün değil.
Yorumlar Tüm Yorumlar (12)