İşyerinizde bir takım işleri görmek için bir araba gerekir bazen. Satın almaya maddi gücünüz yetmezse 0 kilometrede bir araba kiralayabilirsiniz. Bir anlaşma yaparsınız kiralayıcı ile. Belli bir süreç için. Arabayı sözleşmenin bittiği tarihten önce kiralayan firmaya veya şahsa iade etmek isterseniz anlaşma tarihi sonuna kadar olan kira bedellerini ödemeye mecbur olursunuz. Aylık taksiti öde. Yağını, suyunu koy. Gerisine karışma. İstersen 24 saat çalıştır, istersen on beş saat. Kontağı aç çalışsın. Kontağı kapat dursun. Bakım ve tamire de karışma.
İşte; sektörümüzün bazı şirketlerinin çalışanlarına bakış açısı da aynen böyle. Kiralanmış makineler. Her ne kadar bu yaklaşımı ile öne çıkan şirketlerdeki bazı çalışanlar “ Sistemin artık düzeldiğini ve çalışma şartlarının eskisi gibi olmadığını “ söylüyorlarsa da, bunun doğruluğundan tam olarak emin değilim. İnşallah doğrudur.
Benim bu doğru kelimesinde anladığım, çalışanla ilgili tüm işlemlerin “ İş Güvencesi Yasasına” uygun olarak yürütülmesi. ( çalışma saatleri, vardiyalı çalışmalar, iki vardiya arasındaki istirahatlar, yemek paydosu, sosyal haklara ilişkin uygulamalar vb.) Aynı şeyi mi anlıyoruz bilmem.
Evet; hepimiz biliyoruz ki; çalışan memnuniyeti anketlerinde memnuniyetsizlik faktörlerinin başında akçeli konular gelmiyor. Çalışma şartlarının uygunsuzluğu ve de yönetimsel konulardaki şikâyetler ilk sırayı alıyor. En azından geçmişte benim çalıştığım şirketlerde tablo bu şekildeydi. Bu durum bizim sektörde ağırlıklı olmak üzere, birçok sektörde hatta birçok ülkede benzeri şekilde. Tabii ki bu akla ilk gelen soru şirketlerin patronlarının neden bunun gereğini yapmadıkları? Buna cevap teşkil etmek üzere ilk akla gelen husus ise, yöneticilerin patronlarının istekleri doğrultusunda hareket ettikleri, başka bir deyişle patronların da yanlarında istihdam ettikleri yöneticilerden farklı düşünceye sahip olmamaları.
Her ne ise, çalışma yaşamında yeni yönetim sistemleri şekilleniyor. İki sene kadar önce “ Yöneticisiz Yönetim’i “ duymuştuk. O tarihlerde veya daha sonra yazığım bir yazıda “ sizce bizim yöneticiler böyle bir sistemin yönetimsel mantık içerisinde yeşermesine imkân tanırlar mı diye sormuştum.
İki, üç sene önce BRIAN ROBERTSON isimli bir yazılımcı; Holacracy” (Holakrasi) adıyla şekillendirdiği ve Amerikanın hatırı sayılır büyük şirketlerinde biri olan Zappos başta olmak üzere olmak üzere 300’ e kadar uluslararası kuruluşta uygulanmaya koyulan bir yönetim şeklini lanse etti. Holagracy kelimesi Yunanca kökenli olup anlamı ise; sanki sistemin bir cümlelik özeti. Küçük ve özerk parçaların beraber çalışmak sureti ile bir bütün oluşturması. Bu sistemde Yönetici unvanı yok. Tüm çalışanlar kendi kendilerini yönetiyor. Evet; iş dünyası ağzının içine bakılan bir patronun, üst yöneticinin bulunmadığı, yaratıcılığı artırmayı hedefleyen bu sisteme nasıl bakar? Sistemi benimsemek için Amerikalıların samimiyetle denedikleri açık. Yaygınlaşıp, yaygınlaşmayacağını söylemek için daha erken.
Gelelim bizim gibi, patronun veya tepe yöneticinin izni olmadan saati soramayan idarecilerin bulunduğu sektörümüze. Tepelerde birçok insan var. Tüm gücünü ve kudretini patrondan ve de taşıdığı unvandan alan, ortalığı kasıp kavuran kendini patron yarısı olarak gören yaradılışlar var. Böyle bir sisteme evet deyip kendilerini sıfırlamayı göze alması mümkün olmayan sözde yöneticiler var. Kim bilir, uygulamayı öğrenmeye bile gerek duymadan, yanlız bu sistem bulundukları şirkettin civarından geçmesin diye, kaç takla atıp ne tür cambazlıklar yaparlar. BRIAN ROBERTSON’a aslında paralelcidir o derlerse bile şaşırmam. Konuya patronlar açısından da bakarsak görünüm farklı olmayacaktır.
Her ne ise anlaşıldığı kadarı ile bu sistemin yaygınlaşmasını hayli bir zaman bekleyeceğiz. Dünyada yaygınlaşsa da bize pek uğrayacağını zannetmiyorum
ŞİRKETLERİN İŞİ YALNIZ PARA KAZANMAK MI?
Temel Aksoy’un sitesindeki bir yazıda belirttiği gibi, ( Sizlere Temel Aksoy beyin sitesindeki yazılarını takip etmenizi öneririm) İçinde yaşadığımız çağda şirketler, insan odaklı olmak zorundadır. Eğer şirketler sadece para kazanma hırsıyla davranmaya devam ederse mitolojideki Erysichthon gibi kendini yiyen bir canavara dönüşecekler. (Erysichthon kutsal bir ağacı kestiği için tanrılar tarafından cezalandırılır. Artık Erysichthon ne yaparsa yapsın asla açlığını doyuramaz. Daha fazla yiyecek için kendi çocuklarını bile satar ve en sonunda da kendi kendini yer) Danah Zohar, bugüne kadar bencillik, açgözlülük, korku ve öfkenin hakim olduğu iş hayatında aslında paylaşma, güven, yardımlaşma gibi pozitif değerlere de yer olduğunu ve bunlarla beslenen şirketlerin daha iyi yerlere geleceğini savunur. Zohar’a göre bunu yapabilen şirketler “ruhsal zekâya” sahip olan şirketlerdir.
Eğer bir şirket çalıştırdığı insanları “iş gücü” olarak görmek yerine onları “insan” olarak görüyorsa ruhsal zekâsı yüksek bir şirkettir. Ruhsal zekâya sahip şirketler insanların “iş hayatı” ve “özel hayatları” gibi iki farklı hayatları olmadığını, herkesin tek bir hayatı olduğuna inanır. Şirketin ruhsal zekâsı sayesinde hem çalışanlar birbirlerine bağlanırlar hem de şirkete olan sadakatleri artar. Şirketlerin fark yaratması ruhsal zekâ sayesinde olur. Bu anlamda ruhsal zekâ, “dönüştürücü” bir güce sahiptir.
Danah Zohar, bizim bugüne kadar ezberlediğimiz, “şirketler para kazanmak için vardır” fikrini yeniden değerlendirmemiz gerektiğini söylüyor. Bugün geldiğimiz noktada şirketler devletlerden bile daha güçlü. Artık daha iyi bir toplum, daha iyi bir gelecek sağlamak sadece devletlerin değil aynı zamanda şirketlerin de üstlenmesi gereken bir sorumluluk.
Bu anlatımın kökeninde çalışanların bir makine olarak değil bir insan olarak görülmesi mevcut. Sizce bizimkiler bunu becerebilirler mi? Tabii ki ilk önce tepedekilerin emirlerindeki yöneticileri insan olarak görmesi gerekir. Peki, sizce bu mümkün mü? Benim kişisel görüşüme göre bu sistem de bizde bu bencillik, bu egoistlik ve de hep bencilik varken yürümez.
15. EN BEĞENİLEN ŞİRKETLER ARAŞTIRMASI
Evet; ülkemizin en önemli Ekonomi yayınlarının ilk sıralarında yer alan Capital 2015 yılı sonunda 15 nci en beğenilen şirketler araştırmasını yaptı ve sonuçlarını ilan etti. Sektörümüzden iki şirketin bu araştırmada en beğenilen 20 şirket arasında yer alması tabii ki sektör oyuncuları açısından gurur verici. Bu durumda THY ve TAV’ a gurur kaynaklarımız gözü ile bakıyoruz. İlk 20şirket ise Turkcell, Koç Holding, Coca-Cola, Ünilever, Arçelik, P&G, Eczacıbaşı Topluluğu, THY, Garanti Bankası, Türkiye İş Bankası, Sabancı Holding, Ülker, BSH, Tüpraş, Microsoft, Mercedes- Benz Türk, TAV ve Vestel sıralaması ile şekillenmiş.
Bu değerlendirmede dört özelliğin birbirine çok yakın oranlarla ön plana çıktığı belirtiliyor.
1. Çalışan memnuniyeti,
2. Kurumsal Yönetim ilkelerine göre yönetilme,
3. Müşteri memnuniyeti,
4. Ürün ve hizmet kalitesi
Bu dört faktörün söz konusu araştırma sonuçlarında üst sıralara tırmanan en beğenilen şirketlerinin ortak özellikleri olması ise dikkat çekici.
Sonuçlar yukarıda incelemeye çalıştığımız konularla ne kadar iç içe değil mi? Birçok şirkette yapılan “ çalışan memnuniyeti” anket sonuçları ile hemen hemen eşleşiyor.
Bu araştırmanın üzerine baz edildiği 20 kriter mevcut. Bunlar arasında en çok dikkatimi çeken ise; Çalışan memnuniyeti, çalışanlara sunulan sosyal imkânlar, çalışanların nitelikleri, Yönetim Kalitesi ve şeffaflığı, güvenilir firma olma kriterlerinin en beğenilenler sıralamasında, başka bir deyişle çalışan ve çalışanı ilgilendiren konularda sıralamaya sektörümüzden hiç bir firma girebilmiş değil. Rekabette Etik Davranma kriterinde ise “ En Beğenilen” İlk otuz şirket arasında yer almamış olan Pagasus markası kayıtlı. THY ve TAV bunlar dışındaki konulardaki performansları ile ilk 30 sıralamasında yer alıyor.
Şimdi gelelim bu araştırmanın nasıl yapıldığına. Üç ay boyunca süren bir saha çalışması yapılmış ve 700’ün üzerindeki şirketten 1602 yöneticiye ulaşarak yapılmış. Sonuçta çalışanlarla ilgili yukarıda sıralanan 4 özelliğin ön plana çıktığı belirlendiğine göre bu kriterlerden direk çalışanları ilgilendiren çalışan memnuniyeti, Kurumsal Yönetim İlkelerine göre yönetilme ve yirmi kriter içerisinden alınması gereken “çalışana sunulan sosyal imkanlar ve çalışan açısından güvenilir bir şirket olma “kriterleri ile ilgili olarak yönetici olmayan çalışanların da görüşlerinin alınması ve değerlendirmenin içerisine dahil edilmesi araştırmayı daha saygın sonuçlarının ise daha kabul edilebilir olmasını sağlayacaktır. Evet bu üç aylık çalışma süresini haliyle uzatacaktır. Ancak sonucun sağlığı açısından önemlidir. Sonuç değişir mi? Kriterlere verilecek olan ağırlık puanlarına göre değişebilir veya değişmez. Evet; veya yapılmaz bilemem ama bunu Capital’ e de 1- 5 Şubat tarihleri arasında duyuracağım.
Yorumlar Tüm Yorumlar (29)