2004 yılının Ramazan Bayramı öncesi Bekir Coşkun bir yazı yazmıştı. Rahmetli Ahmet Nadir’in İstanbul’a taşınıp tek başına kaldıktan sonraki yalnızlığını kendisine ifade eden seslenişini okurları ile paylaşmıştı Bekir Bey. Sonrada kendi görüşünü katmıştı altına.
Bende onun bu yazısını Ramazan Bayramına bir hafta kala sizlerle paylaşmak istedim. Bu yazı bana hep annemle babam İstanbul’ dayken uzun bayram tatillerinde güneye gittiğimi hatırlatıyor. Yaş alıp, çoluk çocuğa karıştıktan ve anneyi, babayı kaybettikten sonra insan bunun yanlışlığını daha iyi anlıyor ve üzülüyor. Her halde bu nedenle yazıyı özenle saklamış olmalıyım.
Eminim ki gençler de zil sesinin anlamını ileri de anlayacaklar. Ve sonra bakacaklar ki, anne ve baba bir daha dönmemek üzere çok çok uzaklara gitmişler. Ve kendileri anne, baba olmuşlar. Ve de bayram günü, gençlikte kendilerine hiç bir şey ifade etmeyen kapı zilinin çalmasını bekliyorlar.
Bilmem bu yazıyı bayramdan bir hafta önce sizlerle neden paylaştığımı anlatabildim mi?
Evet, bu köşede yer alan ve çalıştığınız şirketler, yöneticileriniz, iş yerlerinde yaşanan haksızlıklar vb. konuları irdeleyen ve çalışanların yaşadığı mağduriyetleri dile getirmeyen yazıların siz okurlar nezdinde prim yapmadığını biliyorum. Bu yazının da okunmayacağına eminim.
Ancak, ben bir babayım. Kendi kızımın, damadımın ve torunumun bu tür bayram tatillerinde İstanbul dışına bayramın ikinci günü çıkmayı düşünmeleri bizi mutlu ediyor. Gençlerimizin büyük bir kısmının aynı inceliği gösterdiklerine inanmak istiyorum. Ve de diğer anne, babaları da düşünerek bir hatırlatma yapmış olmak amacı ile Bekir Coşkun beyi köşemde misafir etmeyi görev biliyorum.
Bu Hatırlatmayı yapmak sana düşmez diyerek çizmeyi aştığımı düşüneniniz olursa hoş görsünler.
Hepinize bir hafta önceden iyi bayramlar diliyorum.
Zil sesinin bu kadar önemli olduğunu bilmiyordum.
Nur içinde yatsın sevgili ustam, ilk Yazı İşleri Müdürüm Ahmet Nadir, İstanbul’a yerleştikten sonra dostlarını yitirmenin ve yalnız kalmanın acısıyla mektubunda yazmıştı:
’Gönlüm kapı zilinin sesini özler
Ben de kendi kapımın zilini çalarım
Komşular kimi kimsesi yok demesinler...’
Kapının önüne geldiğinizde zili mi çalacaksınız, yoksa anahtarla mı açacaksınız kapıyı?
Kapının arkasında zil sesini bekleyen kimse yoksa...
Ya da varsa; kapının arkasına yaklaşan bir terliğin sesini duyuyorsanız...
Sevgili meslektaşım Emel Aygören Şen’in ‘Zil sesi’ mesajını almasaydım, ustamın ne demek istediğini ve ‘Zil sesi’nin önemini hiç düşünmeyecektim.
Dün ilk kez bizim kapının önünde durup zile baktım.
Hiç böyle bakmamıştım.
Bastım:
‘Dınnn...’
Bu, kapının arkasındaysanız ‘Arayan-soran-geleniniz var, yalnız değilsiniz’in sesidir
‘Dınnn...’
Eğer kapının önündeyseniz ‘Bekleyeniniz var’ demektir.:
‘Dınnn...’
Bakıp bakıp bir gün elbette kapımızın zilinin artık çalmayacağını düşündüm.
Neyse ki ustam öğretti; zilimi kendim çalıp çalıp içeri kaçarım ve belki de seslenirim:
‘Kim o...’
Ya da...
Kapı zili çaldığında arkasında ben yoksam?.
Orasını söylemedi ama artık nasıl oluyor, biliyordur ustam.
Bugün bayram.
Kapı zilleri bugün daha anlamlılar.
Her zil sesi, yani ahbaplar, arkadaşlar, dostlar, akrabalar, komşular, çocuklar...
Her zil sesi vefa demek, özlem demek, hasret demek, sevgi demek.
Size mutlu bayramlar...
Kapınızın zili hep çalsın.
İyi ki kapı zilleri var.
Evet dostlarım. Sn. Bekir Coşkun işte böyle diyor.
Yorumlar Tüm Yorumlar (11)