Allah hepimizi sevgi ile yaratır. Kötülüğü ise biz yaşamda birbirimizden öğreniriz. Böyle diyor bilge insanlar. Dersimizi iyi çalışmışız ve de İyi öğrenmişiz ki artık kimse kimseyi sevmiyor.. Bir adım öte birbirimizden nefret ediyormuşçasına konuşuyor ve yazıyoruz. Asabımız hep bozuk. Martin Luther King’in sözü yaşadığımız bu sürece ne kadar uygun. “ Kuşlar gibi uçmasını, balıklar gibi yüzmesini öğrendik. Ancak bu arada çok basit bir sanatı unuttuk. Kardeşçe birlikte yaşamayı “
İşimizden mutlu değiliz belki de işsiziz. Konuşmaya gelince “ Daha iyisini bulana kadar en iyi iş sahip olduğumuz iştir “ gibi doğru bir söze bile fazla itibar etmiyoruz.
Siyasi konuda ters görüşte olan insanların birbirine seslenişlerini tarif edecek kelime bulabilmek zor. O kadar basit ve çirkin ki. Birbirine düşman iki ülke halkının karşılıklı bağrışmalarında sarf edilen sözlerin bile “ Ya bir gün barış olursa “ düşüncesi ile daha dikkatli seçilerek kullanıldığını düşünüyorum. Kaç parça olduk böyle. Neden ki?
Geçen hafta yazdığım yazı ile ilgili bir yorum aldım. “ Ismarlanmış bir yazı. Sipariş üzerine yazılmış. THY’ den para almış vb.” Hızını alamadı bizim Rambo bu hafta da aynı yayınını sürdürdü. Bu tür hakaret içeren yorumların yayınlanmaması için APH yönetimine başvurma hakkım var. APH’ a yazmaya başladığım zaman aleyhimde yazılanlarında yayınlanması için destek vereceğime ilişkin kendime verdiğim söz nedeni ile bu müracaatı yapmadım. Bu yorumu kaleme alan “ Rambo “ rumuzlu yorumcu beni tanır mı acaba? Tahmin etmem. Ben THY’ den dışlanalı 13 yıl oldu. Çoğumuz kötü olana hemen inanacak duruma geldik. Belki de bizim Rambo’nun aklı yalnız bu yöne çalışıyor. Kendisinin dışında bunu kim bilebilir ki?
Önemli olan insanın yalnız akıllı ve zeki olması değil. Kişinin bu akıl ve zekâyı kullanış şekli ve bu kapasiteyi hangi tarafa yönlendirdiği çok çok önemli. Evet. Allah herkese akıl vermiş. Zekâ kırıntılarını da koymuş uygun bir yerlerine. Kimine zekâ tohumunu bir tutam fazla ihsan ettiğini de kabul etmek gerek. Geçen gün gelen “ Neler yapıyorlar “ konulu bir mail yorumunu göndericinin “ isteğinin tersine “ yayınlamadım. Hangi şirketi kastettiği yazıdaki anlatımdan ayan beyan belli oluyordu. O şirketin yapısı içerisinde aynı üniteden üç değerli çalışana sorup bunu kaleme alanı bulmak ise pek zor değildi. Öyle dikkat çekici ve sıklıkla kullanılmayan kelimeler kullanıyordu ki. İstediğin kadar IP’ni değiştir. Hatta istersen VPN kullan. Sonraki adım ise tabii ki “ performans’tan” ötürü iş akdinin feshi. Kaldı ki mail’ de değindiği konu çalışanların hakları vb. ile de ilgili olsa hadi neyse. Bu durumda insanın aptal olmakla cesur olmayı ayırabilmesi gerek. Hani “ Bok yoluna gitti Niyazi “ derler ya. İşte bu gidiş o hesap olur. Mesajda yer alan konuyu yazmak benim ölçüme göre emsalsiz bir aptallıktır. Bunu mutlak ağzınızı açmayın, susun dediğim şeklinde anlayacaklar olacaktır. Söylemek istediğim mutsuzluğunuzu örneklediğim şekilde aptalca, kendinizi ailenizi riske edecek şekilde ortaya koymayın o kadar. Unutmayınız ki, tek bir sözcük aptal mı, akıllı mı olduğunuzu anlatmak için yeterlidir ( Konfüçyüs )
Kaçıncıdır, işsizlik konusunu yazıyorum. Neden mi? Yaşamdaki birçok sıkıntının işsizlikten veya mevcut işten mutsuz olmaktan kaynaklandığını düşünüyorum da ondan. İkinci neden ise; işverenlerin bir kısmının ülkenin bu talihsizliğini istismar ettiği düşüncesi bende yer etmiş. Ve üçüncüsü ise ülkedeki işsizliğe rağmen işindeki çalışma şartlarını beğenmeyip bunu düşüncesizce ortaya koyanların, bu konuyu bırakıp kendilerini işlerine daha fazla vermelerini bir kez daha önermek arzumdan kaynaklanıyor.
Şimdi gelelim standart işsizlik konusuna. Daha Önce de ifade ettiğim üzere bu dünya ülkelerinden bir bölümün büyük, bir kısmının ise ülkedeki işsizlik yüzdesi itibarı ile orta boyutta bir sorunu. Gazete haberlerine göre ülkelerdeki İşsizlik oranları listesinin 10.cu sırasındayız. Yunanistan % 26 ile ilk sırada, Tayland ise % 1 oranla liste sonuncusu. Bu listede sonuncu olmak her halde mutluluk veriyordur kim bilir?
Ve de gelelim ülkemizin büyük ölçüde moral bozucu olan işsizlik rakamlarına. Aralık 2014’ de ülkemizdeki işsizlik son dört yılın zirvesine çıktı ve 10, 9’ a ulaştı. Sektörümüz açısından daha önemlisi ise genç işsizlik oranı. Bu da bazı neşriyatlarda 20,2 %,bazılarında ise 19,1 olarak ifade ediliyor. TUİK’in açıklamasında ise genç işsizlik oranı %20,2 olarak ifade edilmesine karşın 15-64 yaş grubunda bu oranın %11,2 olarak gerçekleştiği belirtiliyor. Uluslar arası kabul genç işsizliğin 15-24 yaş arasını kapsadığı şeklinde. Bu durumda 15-64 yaş grubunun mevcut ortalamayı düşürerek kamuoyuna sunma amacına matuf göz boyayıcı bir gruplandırma olduğunu düşünmemek elde değil. Resmi işsiz sayımız 3,145.000 kişiyi bulmuş. Tabii ki iş aradığını resmi kayıtlara geçmeden arayışta olanların sayısını kestirebilmek mümkün değil. İlgili kuruma müracaat etmeden iş arayanların yekûnunu ilan edilen bu rakamın üzerine eklemek gerekir.
Bir adım daha atarsak 2014 verilerine göre İş Kura kayıtlı 1,735, 892 açık iş varken, iş arayanların sayısı bu gün 3.124.000 olarak belirlendiğine ve açık işlerin iş gücünün talebini karşılayamaması nedeni ile iş arayanlar haliyle iş bekleme durumunda kalıyorlar. Ve kayıtlı işsizlerin 53 %’ sinin bir yıl veya daha uzun süredir iş bekledikleri ifade ediliyor.( Gzt. haberi )
Evet; şartlar zor. Yaşamın ağır şartları, iş arama sıkıntısı ve mevcut işi kaybetme korkusu insanları yıpratıyor. İş aslanın ağzında diyorlar. Tamam, gidip işi onun ağzından alalım da aslan nerede bu ülkede? Bu şartlar altında bazılarımız işi kaybetmemek bahasına kendisini kaybetmeyi yeğliyor ve kaybediyor da. Bu türler sağlayacağı avantajları da dikkate alarak kendilerini açıklıkla afişe de ediyorlar üstelik. Tabii ki insan çalıştığı şirketi sevmeli. İdeali yöneticilerinin de doğrularını takdir etmesi ve onlara saygı duyması. Ancak, doğru yanlış ayırımı yapmadan her söylenilene alkış tutmak ve karşı görüşte olanlara saldırmak, başka bir deyişle futbol takımı tutarcasına hareket etmek ne denli doğru bir yaklaşım bilemiyorum. Mevlana’nın bir sözü bu tür davranışlara ışık tutar. “Her şeye doğru demek ahmaklıktır ama her şeyin yanlış olduğunu söylemek de zorbalıktır “
Kaldı ki bazı iş yerlerinde çalışanın siyasi görüşünün de yüzde yüze yakın etkinlikte bir değerlendirme faktörü olduğu bir süreci yaşıyoruz. Tabii ki bu oluşumun hatası yalnız zayıf ve işe ihtiyacı olan tarafta değil. Eğer bir üst yönetici çıkıp “ falan tarihte bu şirkete 2003 öncesi giren kimse kalmayacak “ derse, geri kalanın eskilere karşı tavrı ve tarzı tabii ki böyle olacaktır. Malum iyi bir yöneticide dört özellik olmalı. Nezaketle dinlemek, akıllıca konuşmak, temkinle düşünmek ve tarafsızca karar vermek. Oysaki bu konuşma mevcut ön yargıyı açıklıkla ortaya koyan nezaketsiz, akılcılıktan ve tarafsızlıktan uzak bir söylevdir. Ön yargılı olmak ise en basit ifade ile kişideki bir zafiyetin göstergesi. Bu noktadan hareketle karar verecek konumda bulunan bir insanın değerini kendisinin altında çalışan insanlara davranışlarının gösterdiğini ve mahkemenin kadıya mülk olmadığı hatırdan çıkartmamak gerek. Yöneticisinin tabası olmayı şirketinin değerli bir çalışanı olmaya yeğleyen zihniyet içindir bu sözlerim. Kendi etrafında 180 derece dönmek zor iştir. Siz bunu becerebilirim deseniz de yaptırmazlar. Bu noktada alışkanlıklar işe yaramaz. Eh tabii ki zamanında insanlara nasıl davranılacağını, nasıl konuşulacağını bilemeyenlere o kertede söz vermezler. Hani Cemal Şahabettin’in bir deyişi var ya: Hayat merdivenlerini çıkarken insanlara iyi davranın çünkü inişte de aynı insanlara rastlayacaksınız” Anlatmak istediğim durum aynen bu. Bu söz daha önce aklıma gelseydi bu kadar uzun yazmama gerek kalmazdı. Özeti bu.
İşte tüm bunları hâkime anlatayım dedim ama beni içeri almadılar.
Davacının aptalı derdini mübaşire anlatırmış.
Benim ki de işte o hesap işte.
Mübaşir Hâkim beye durumu arz edeceğini söyledi.
Yorumlar Tüm Yorumlar (14)