Çoğunuz hatırlamaz, diğer çoğunuz da belki duymadınız bile.
Uzay Yolu. 1960'ların sonlarında ünlü olan bir dizi.
Kolunda saate benzer bir iletişim aracı ile konuşan, görüşen ve özel bir odadan bir yerlere nakledilen ya da getirilen insanlar (ışınlama).
Şimdi sorsam hücresel telefon ne zaman bulundu diye, hemen tüm çoğunluk 1995 senesi civarı diye cevaplayacaktır.
Guglielmo Markoni ve ilk telsiz patenti
İlk defa Londra’da ayarlanabilir dalga boyu için 26 Nis 1900’de patent için müracaat etti ve 13 Nis 1901’de 7777 no’lu İngiliz patentini aldı.
Aslına bakarsanız, eski savaş filmlerinde hep görmüştünüz, bir askerin sırtında çanta, upuzun bir tek anten, diz çökmüş bir başka asker de ahize ile haberleşiyor.
Bu görüntünün adı, 0G (sıfır G).
1948’de AT&T ABD’de, 1952’e A-Netz Almanya’da, pahalı da olsa gezici haberleşmeyi başlatmışlardı. Bu iletişimde konuşmak için mandala basarsın ve elini kaldırdığında karşındaki de mandala basarak sana cevap verir. Şu meşhur “over” yani bitti kelimesinin kullanılış nedeni bundan doğmuştur. Tek kanal bir frekansta sadece tek kanal yayın yapılabileceğinden konuşmanın bittiğini bildirmelisin ki karşındaki konuşabilsin.
1956’da İsveç’de arabalara tümüyle otomatik çalışan (arada santral görevlisi olmadan) telefonlar takılmaya başlandı. 1962’de dokunmatikler ve transistorlu olanlar devreye girdi. 1958’de Rusya, Altay sistemini kullanmaya başladı. 1971’de Finlandiya’da ARP network kısa mesafe ve küçük çaplı olmakla birlikte ilk hücresel yapılanmayı başlattı.
Ben bu 0G sistemini çocukluğumda evden telefon bağlatarak kullandım.
1G diye tanımlayabileceğimiz bir yapı karşımızda idi. Sık aralıklarla düşük güç ile çalışan alıcı-verici santraller, gezgin iletişimin ilk örnekleri idi.
Ticari olarak ilk 1G yapılanması Japon NTT ile 1979’da Tokyo’da başladı. Bunu hemen 1981’de Danimarka, Finlandiya, İsveç ve Norveç’in Nordic Mobile Telephone(NMT) sistemi takip etti. 1983’de de Ameritech, ADB’de bu sistemi ilk başlatan oldu. Sonra da çığ gibi büyüdü ve gelişti.
Ben bu 1G sistemini Esenboğa’da ATCo iken kullandım.
1991’de Finlandiya’lı Radiolinja, 2G sistemini başlattı. 2G aslında analog’dan sayısala geçiş anlamını ifade etmektedir. Bu sayede artık iletişim çağ atlamış ve altın devri başlamıştır. Tuğla büyüklüğündeki cihazlar yerini 100-200 gr’lık cihazlara bırakmış, bunu gerçekleştirirken yansıtıcı alanı iyice daralmış (hemen her 300-500m aralıklarla yansıtıcılar konmuş) buna karşın iletişim mesafesi kıtalar arası bir genişlik kazanmıştır (roaming). Tüm bunların oluşumu şüphesiz uydular aracılığı ile daha da kolaylaşmıştır. Örnek vermek gerekirse, siz cihazınıza pil koyduğunuz anda verici çalışmaya başlar. Yeriniz ve cihazınızın marka ve modeli otomatikman kontrol edilir. SIM kartı koyup, telefonunuzu açtığınızda ise, ilk sinyal (Türkiye için) Frankfurt’taki merkeze gider. SIM kartınız, sahibi ve işleticisi belirlenir, onaylanır ve ‘bağlantı’ kurulur. Merkez çok kısa aralıklarla sizin nerde olduğunuz ve kimlerle nasıl bir iletişimde bulunduğunuzu kaydeder, belirli aralıklarla da işleticiye sizinle ilgili fatura gönderir. İşletici, bu faturada belirlenen işlemler için size kendi faturasını gönderir ve siz de hizmeti kullanmaya devam edersiniz.
2G sistemini ben THY’de kullanırken, ATCo’lar hala “over” diyorlardı.
3G ise data transferine verilen isimdir. Artık iletişim, konuşma gereğinden bilgi paylaşımına dönüşmüş ve bunun her an ve her yerde yapılmasına olanak sağlamıştır. Ticari yapılanma öncesi 2001 senesi Mayıs ayında Japonya’da NTT DoCoMo, Tokyo bölgesi için ilk 3G denemesini başlatır. Buna 2002 senesinde Japon Vodafone ile Avrupa’da da İngiltere ve İtalya Three/Hutchison grubu ile katılır.
3G sistemini ben keyfime kullanırken, ATCo’lar hala “over” demeye devam ediyorlar.
4G ise akan bilgi ortamına verilen isim olmuştur (streaming media). 2009 senesinde İskandinavya’nı TeliaSonera şirketi LTE standardını tanıtır ve böylece geniş bandüzerinden her türlü iletişim yapılmaya başlanır. Artık telefon görüşmelerini elinizde “telefon cihazı” ile kurduğunuz bağlantı sonucu aynen Skype gibi ücretsiz konuşabilir,WhatsApp gibi uygulamalar ile ücretsiz mesajlaşabilirsiniz.
4G sisteminin sağladığı kolaylıkları şimdi torunlarım kullanırken, ATCo’lar hala “over” diyorlar.
1978 senesinde Uluslar arası Uçuş İşletme Uzmanları Dernekleri toplantısı için Vancouver’a giderken pilot Kanada sınırları içerisinde nasıl ATCo ile iletişimde bulunduğunu göstermişti. FMS’e ne istediğini yazıyor ve gelen yanıta göre hareket ediyordu. Sonra açıkladı. “Bu bir deneme süreci, yakında tüm iletişim böyle olacak!”
2012 senesindeyiz ve ülkemizde ATCo’lar hala “over” diyorlar.
ICAO Performance-Based Navigation (PBN) konferansı, 16-19 Ekim 2012 tarihinde Montreal’de yapılacak bu sene.
Bilindiği gibi PBN; GNSS, SBAS, GBAS, GRAS, GPS, GLONASS ve RNP & RNAV sistemlerini yepyeni 3 boyut ve hatta 4 boyut üzerinden kontrol ve bu kontrolün aynı zamanda uçak tarafından da gözlenmesini sağlayarak daha güvenli hale getirilmesini gerçekleştirecektir.
07 Mart 2007’de ICAO’nun yayınladığı Performance Based Navigation Manual Volume I - Concept and Implementation Guidance Working Draft 5.1 – FINAL ile sona gelindi.
Sanırım bizlerin de bu yapılanmaya verdiğimiz önem çerçevesinde bu “draft” incelenmiş ve hazırlıklar yapılmıştır.
Hani hep söylerim ICAO, bir konuyu ortaya atar ve 5 sene olgunlaşma süresi verir, sonra da bu 5 sene içerisinde her ülke hazırlığını yapar diye.
Şimdi ikinci 5 seneyi sanırım bu konferansla başlatacaklar.
ATCo’lar artık bu sistemle “over” demeyecekler ama bu gelişime hazırlıksız yakalananlar, bolca “say again” diyecekler gibi.
Sevgiler
Yorumlar