Şimdiye kadar sizin için kaleme aldığım birçok yazı ile çalışanların işyerleri ile ilgili neler hissettiklerini anlatmaya çalıştım. 18 Ocak 2015 günü Hürriyet gazetesinin İnsan Kaynakları ekinde yazılarını sürekli takip ettiğim Sn. ZEYNEP MENGİ’ nin köşesinde benzeri konuyu tabii ki daha ustaca işleyen bir yazı gördüm. Başlığı “ YILDA BİR KEZ DEĞERLİSİNİZ DEMEK YETERLİ DEĞİL “ Kim okudu, kim görmedi bilemem. Ancak istedim ki bu yazıyı okumayanlar varsa onlar da okusun. Bu yazıda ARET VARTANYAN CORPORATE TRAİNİNG ( AVCT ) kuruluşu tarafından 5185 beyaz yakalı çalışan ile yapılmış olan bir anketin sonuçları konu ediliyor. Bu çalışanların, 5185 deneğin içerisinde bizim sektörümüzden kaç kişi var bilemiyorum. Bana sanki yok gibi geliyor. Şayet bizim sektör mensupları bu ankete iştirak etmiş olsalardı, menfi olan yüzdeler daha dikkat çekici ve daha büyük boyutlarda olurdu. Bizi üzen uygulamalar galiba tüm sektör çalışanlarının ortak sıkıntısı. Anket sonuçları bunu söylüyor. Tabii ki anlayana.Anlamak isteyene.
Bu arada IK konusunda bir araştırma yaparken Türkiye'de İnsan Kaynakları yerine İnsan Kıymetleri kavramını resmen ilk kullanan firma olarak Bersay İletişim Grubu olduğunu öğrendim. .Bersay 'ın kurucusu Ali Saydam'ın diğer şirketlerinde aynı uygulama hayata geçirilmiş durumda. Grubun çalışan politikası "İnsan kaynağının 'Kıymet' olduğu bilinci ve ömür boyu eğitime olan inancı ile şekillendirilmiştir" diye özetleniyor. Tek başına, bu dört kelime Sn. Ali Saydam’ın ve şirketinin konuya bakış açısını ve yaklaşımını ortaya koyuyor. Bu cümleyi yazımın başlığına taşıdım. Belki çalışanları düğmesine basınca çalışan veya duran kişiliksiz bir makine olarak gören bizimkilere ulaşır bu söz. Kim bilir?
Evet; YILDA BİR KEZ DEĞERLİSİNİZ DENMESİ ÇALIŞANLAR AÇISINDAN TABİİ YETERLİ DEĞİL. Bizim sektörde çalışanları motive ettiği düşünülen, arada bir inanılmayan ağızlardan gerekli veya gereksiz ortaya dökülen İlave sözler de var. Bu söz üstlerce yapılan konuşmaların kenar süsü gibi olmuş. “ BİZ BİR AİLEYİZ” . Yine de Sivil Havacılık Sektörü beyaz yakalı çalışanları unutmamalıdırlar ki, her ne kadar patron adı verilen babalarınızın ve annelerinizin sizleri düşünmek gibi bir hobileri yoksa da sizler yinede “ BİR AİLESİNİZ “. Malum aile bağı kutsaldır ya. Hani aile kralların bile giremediği bir kaleymiş ya. Bu iltifat sizler için yeterli olmalı değil mi?
Evet; İşte Zeynep Mengi hanımın geçtiğimiz haftaki yazısı. Noktasına, virgülüne dokunmadan sunmak istedim size. Tabii ki izinleri ile.
Yılda bir kez “ değerlisiniz” demek yeterli değil.
“ 5185 beyaz yakalı ile yapılan ankete göre çalışanların % 81’i varlığının iş yeri için önemli olmadığını % 79’u hiç bir şekilde aidiyet hissi taşımadığını söylüyor. Eğitim şirketi Aret Vartanyan Corporate Training (AVCT ) 5183 5185 beyaz yakalı ile bir araştırma yaptı. Bu araştırmaya göre:
Çalışanların % 87’si Pazartesi günleri işe gitmeyi iple çekmediğini söylüyor. Yüzde 81’i varlığının iş yeri için önemli olmadığını, bu anlamda çarkın bir dişlisi olduğunu ve değiştirilebileceğini hissettiğini söylüyor. Çalışan erkeklerin % 47’si, kadınların % 73’ü mobbing’ e maruz kaldığını ifade ediyor. % 78’i yeterli parasının olması halinde şu andaki işini yapmayacağını belirtiyor. .% 71’i kendilerini şirket nezdinde değerli hissetmiyor. % 18’i çalıştığı şirketten emekli olabileceğini söylüyor.35 yaş üstü beyaz yakalıların %67’si ikinci bir kariyer yolu düşündüklerini belirtiyorlar. % 79’u hiçbir şekilde aidiyet hissi taşımadığını, koşulları daha iyi olan bir fırsat ile karşılaştığında işini değiştirebileceğini ifade ediyor. Gelir artış isteği değerlendirme dışı bırakıldığında çalışanların ilk beklentisi ödüllendirme / takdir görme sonrasında samimi iletişim ve esnek çalışma saatleri geliyor.
Çalışanların en üst düzeyden en temel düzeye kendilerini değersiz hissettiklerini belirten Aret Vartanyan temelde karşılıklı güven sorunu olduğunu söylüyor. Değersiz hissetmek veya aidiyet duygusunun olmaması iş sonuçlarına, o kişinin şirketteki iç iletişimine yansıyor. Bunu görebilmek için yöneticinin gözlemleri çok önemli. Bireyin yapılan işlere karşı mutsuz ve eleştirel yaklaşımı, projelerin bir parçası olmayı seçmemesi, sıklıkla tekrar eden hastalıklar, takvimlerin gecikmesi, kendini eğlenceli konulardan bile geri çekmesi, gibi durumlar iyi ipuçlarıdır ve de iyi değerlendirilmelidir.
Çalışanlar da insan.
CEO’ dan güvenlik görevlisine kadar şirketin bir bütün olduğu düşüncesinden hareket ederek çalışanların insan olduklarını, iş yaşamı dışında da hayatlarının , korku ve sorunlarının olduğunu Kabul etmek gerekiyor. Sadece kendine yansıyan sonuçlara odaklanmış dinlemeyen, dinlediklerini duymayan şirketler, eşini çocuklarını, sevdiklerini, çevresindekileri dinlemeyip onlara neler katabildiğine hiç bakmadan sürekli kendi istediği düzeni sağlamaya ve korumaya çalışan bireylere benziyor. Yılda bir kez çalışanlarını toplayıp siz önemlisiniz, değerlisiniz demek ya da doğum günü kutlaması gibi harcıalem uygulamaları yeterli görmek, eğitim vermiş olmak için eğitim düzenlemek
gerçekten çalışanlar açısından hiçbir şey ifade etmiyor. Aidiyet duygusunun artmasına destek olacak çalışmaların bir metot içerisinde ve sürekli yapılması ile güven ancak sağlanabilir.”
Benim penceremden bizim sektöre bakınca bu anket nasıl görünüyor?
Benim pencere sektörün tanıdığım bildiğim kısmının ( İkram Kuruluşları ve Havalimanı İşletmecileri ve diğer kuruluşlar hakkında yeterli bilgi sahibi değilim ) kötü manzaralı yerini görecek şekilde projelendirilmiş galiba.
Yukarıda da ifade ettiğim gibi bu ankette bizim sektör çalışanlarının görüşlerine başvurulmuş mu? Bunu bilemiyorum. Eğer deneklerin % 25’i bizim sektörden olsa sonuç değişir miydi? Menfi yönden evet. Bazı yüzdeler çok dikkat çekici şekilde büyürdü. Bilmem yanlış mı düşünüyorum.
Evet, Anket sonucunda, herhangi bir oran belirtilmeden taraflar arasında karşılıklı güven sorunu olduğu ifade ediliyor. Kendimi ne kadar zorlarsam zorlayayım, bunu anlayabilmem mümkün değil. Şirketlerimizin tepe yöneticileri her fırsatta sözlü veya yazılı basında şirketlerinin falan filan klasmanda üçüncü, beşinci olduğunu, kısa dönemde ne büyük yol kat ettiklerini, cirolarını ve takip eden sene için projelerini anlatıp duruyorlar. Şirketlerini bu duruma tek başına çalışarak getirmediklerine göre çalışanların bu yükselişte ki payını da inkâr etmeleri, eğer bir zihinsel rahatsızlıkları yoksa mümkün değil. Konuşmalarında beyanatlarında ifade ettikleri sonuçların şekillenmesinde ana faktör olan çalışanlarına neden güvenemediklerini anlayabilmek ise imkânsız. Gelelim çalışanlara. Anket sonucunda belirtilen bunca menfiliğin oluşmasında birinci derecede söz sahibi olan yöneticilere bu çalışan neden güvensin ki? Ankette bu noktada bir terslik var. Bu konunun üzerinde daha önemle durulması ve konuyu daha fazla açacak çapraz suallerle öyle veya böyle konuya ışık tutulması gerekirdi. Tabii ki konunun uzmanı değilim ama böyle düşünüyorum.
Anket sonuçları çalışanların % 87’si Pazartesi günleri işe gitmeyi iple çekmediğini söylüyor. İple çekmemek çok hafif bir anlatım. Bizim sektörde eminim ki çalışanların % 90’nının işe giderken ayakları haftanın yedi günü geri geri gidiyor. % 10’nu mu soruyorsunuz. Onlarda ya patronlara veya şirketin etkili yöneticilerine yakın olanlardır. Bazı şirketlerde % 90 olarak ifade ettiğim oran daha düşük olabilir. İyi bakarsanız o şirkette sizden, bizden ayırımı vardır.
Deneklerin yüzde 81’i varlığının iş yeri için önemli olmadığını, kendisini çarkın bir dişlisi olarak görmediklerini ve her an değiştirilebileceğini hissettiğini söylüyor. Sivil Havacılık sektörünün belli kuruluşlarında kendisini çarkın dişlisi olarak görenler yönetime ve tepe yöneticilere yakın olanlardır. Çoğunluk her zaman değiştirilebileceğini düşünür. Kimse varlığından ve sürekliliğinden amin değildir.
Çalışan erkeklerin % 47’si, kadınların % 73’ü mobbing’ e maruz kaldığını ifade ediyor. Tabii ki bin türlü mobbing şekli var. Bizdeki IK yöneticileri bu konunun hakiki uzmanıdırlar. Bunu biliyorum ama, bu konuda rakamsal bir ifadede bulunamıyorum.
% 78’i yeterli parasının olması halinde şu andaki işini yapmayacağını söylüyor. Evet; hani şu iş aramak için müracaat edilen kuruluşlar var ya. Eğer bir tanesinde tanıdığınız varsa size sektör şirketlerinden iş değiştirmek için kendilerine müracaat eden beyaz yakalıların ne denli fazla olduğunu söyleyecektir. Çalıştığım bir şirketle ilgili böyle bir bilgi almıştım. İnanabilmek mümkün değildi.
Anket sonuçları çalışanların % 71’inin kendilerini şirket nezdinde değerli hissetmediğini söylüyor. Bizim sektörde bu yüzdenin daha fazla olduğunu söyleyebilmem mümkün. Çalışırken insanlar şirketin kimi, kimleri değerli bulduğunu zaten görüyorlar.
Deneklerin % 18’i çalıştığı şirketten emekli olabileceğini söylüyor. Bu konunun bizim sektördeki yansımasını görebilmek için beyaz yakalı memur personelin hizmet sürelerine bakmanız yeterli. Anket sonucundaki % 18’lik yüzdeye ulaşabileceğimizi düşünemiyorum. % 18 iyi bir yüzde.
Yine Deneklerin % 79’u hiçbir şekilde aidiyet hissi taşımadığını, koşulları daha iyi olan bir fırsat ile karşılaştığında işini değiştirebileceğini ifade etmişler. Aidiyet duygusu çok hassas ve önemli bir konu. Ben işverenlerin çalışanlarda aidiyet duygusunun gelişmesini istediklerinden bile şüphe duyuyorum. İstihdam uygulamaları zaten bunu gösteriyor. Aynı zamanda bu duygunun kişideki gelişimini engelleyecek her şey işverenler ve vekilleri tarafından özellikle yapılıyor gibi.
Gelir artış isteği değerlendirme dışı bırakıldığında çalışanların ilk beklentisi ödüllendirme / takdir görme sonrasında samimi iletişim ve esnek çalışma saatleri geliyor. Gelir artışı başka bir deyişle akçeli konular belki de deneklerin değişik sektör mensubu olmalarından ötürü değerlendirme dışı bırakılmıştır. Yine de konu genel anlamda fikir verecek bir sual ile ortaya konulabilirdi diye düşünmekten kendimi alamıyorum.. İnsanlar neden çalışıyor? Evet, insanlar neden bu şartlarda bile çalıyorlar? Bunu en iyi bilenler sizlersiniz.
Evet; şartlar buysa, bu çalışanlar neden halen görevlerini sürdürüyorlar? Bunun cevabını herkes biliyor Tüm iş arayanların resmi kanallara müracaat edip kayıt yaptırdıklarını düşünseniz bile ( ? ) buna rağmen ülkedeki genç işsizlik oranı % 19 ise memnunsunuz veya değilsiniz çaresiz bulmuş olduğunuz işe devam etmekten başka çözüm yok. Bunu en iyi kavramış olanlar tabii ki uygulamalarını bu gerçeğe göre şekillendiren patronlarımız.
İnsan kaynak değil bir kıymet, bir değerdir.
Yukarıdaki açıklamalardan sonra, bu sözün sektörümüz için ne kadar yabancı bir deyiş olduğu tüm çıplaklığı ile görülüyor. Bizler tomurcuksuz ağaçların yaygın ve çoğunlukta olduğu gölgelik bir ormanda yaşıyoruz. Güneş yok, Dolayısı ile büyüme ümidimiz hiç yok. “TOMURCUK DERDİ OLMAYAN AĞAÇ BİR ODUNDUR ” derler ya. Bizim orman da bu türden çok ağaç var. Nasıl mı gelişiyorlar? Sağlıklı ağaç tohumu daha fidanken tomurcuklarını döküp ağırlıktan kurtuluyor. Suni gübre karışımlı toprak desteği, onu ideal kıvama getiriyor. Odunlaştırıyor. Bu tür neye mi yarıyor? Kazara kalan veya bir şekilde yeşeren yeni tomurcukları arsız otlara uygulanan zirai işlemle kurutmaya ve her söylenene “ evet “ diyerek kendi unvanını ve gelirini sistemli olarak korumaya. Tabii ki bazılarını özürlerimle tenzih ediyorum ama işte bu türe genel olarak yönetici diyorlar.
Yorumlar Tüm Yorumlar (21)