Geçen günlerde bir arkadaşımı yolcu etmek için ATA’ ya gittim. Havalimanını özlemişim. Biraz erken gidip sağa sola, neler değiştiğine bakmak istedim. Kontuarların birinin önündeki yolcuların arkasında durup seyretmeğe daldım. Kontuarların birinde bilet ve bagaj işlemleri devam ediyordu. Yandaki iki kontuarda ise birer bayan görevli oturuyordu. Arkamdan bir sesin “ ne de güzel kız, ama somurtkan, bunda onu çok çirkinleştiriyor, onu oğluma almam vallahi “ mealinde bir şeyler söylediğini duydum. Boş kontuardaki görevlilere baktım. Dalmış ve uzaklara bakıyordu güzel olan. Bu görevlinin karşısında yolcu yoktu, kime gülümseyecekti ki? Yolcuya bir şeyler söylemek geldi içimden. Toparlandım ve sustum. Yolcu sana ne dese verecek cevabım haliyle yoktu.
Ne hikmettir bilmem, bu güne kadar Airporthaber’deki köşede teknisyenleri, pilotları, kabin memurlarını, hatta Bay Kotil’i bile birkaç kez konu ettik. Ancak kendi yetiştiğimiz YOLCU HİZMETLERİ VE KAYIP EŞYA ünitelerinin çilekeş çalışanlarını bir iki anı dışında bu sayfaya taşımadık. Kontuarda somurtan güzel kız buna vesile oldu.
Eskilere gittim. Ben de zaman zaman kontuarlardaki arkadaşlarımın gülümsemediklerinden şikâyetçi olduğumu hatırlıyorum. Bir kokart yaptırmıştık. Üzerine gülen bir yüz koymuştuk. Ve de “ Gülümsüyorum. Sizin için buradayım “ mealinde bir şeyler yazmıştık. Ceketin veya bluzun sağ tarafına cep üstüne takıyorlardı. O sıralarda gelen bir yolcu şikâyeti bizi çok güldürmüştü. Yolcu “ Kontuarda yakasında gülümsüyorum yazan, asık suratlı, burnundan soluyan bir memurunuz oturuyor “ diye yazmıştı. Peki, bu kokartların faydası oldu mu? Olduğunu anımsıyorum. Kokartlılardan bazıları “ Bunu da yaptın ya “ dercesine kinaye ile yapmacık bir şekilde gülümsüyorlardı beni görünce. Karşılıklı gülümsüyorduk birbirimize.
Nasıl ve nereden başlasam ki? Uçuş için havalimanına gelen yolcuların terminalde yaşadıkları tüm hizmet aksaklıklarının günah keçisi durumunda olan kontuar çalışanları. Örneğin terminalin kapısındaki sıkışıklık, güvenlik araması için girişteki uzun kuyrukta dizi dizi sıralanan yolcuların bu beklemeler sırasında yüklendikleri negatif elektriği boşalttıkları kişiler yine aynı. Uçağa koltuk adedinden fazla satış yapılmasının yolcu gözündeki sorumluları kim derseniz yine havalimanında ilk gördükleri havayolu şirketi veya yer hizmeti şirketi kontuar çalışanları. Terminalde uçuş tablosuna seyahat edecekleri uçuşun gecikmesinin yazılmasını takiben bir anlamda saldırıya uğrayan yine yolcu hizmetleri memurları. İniş meydanında bagajının uçağın kalkış havalimanında kalmış veya kayıp olduğunu öğrenen yolcunun sinirini kendilerine boşaltmasını, bağırıp çağırmasını hoşgörü ile karşılama durumunda olan kayıp eşya çalışanları. Uçağın varış havalimanına inişinde, uçuş sırasında kabin bir memurunun davranışından mutlu olmayan yolcunun en hafifinden “ zaten hepiniz aynısınız “ sözünü gülümseyerek karşılamaya ve kabin çalışanları adına özür dilerken bile hakarete muhatap olan görevliler yine aynı. Geliş terminalinde dönen konveyöre bagajının geç konulması nedeni ile bağırıp çağıran yolcunun zaman zaman “ sen benim kim olduğumu biliyor musun? “ sualine muhatap olan ve bu yolcunun kendisinin çalıştığı firmadaki geleceği ile ilgili kötü planlarını dinlemeye mecbur olanlar yine bu görevliler. Bu arada ülkemizde yozlaştırılmış olan VIP ve CIP yolculardan bazılarının davranışları da bu görevliler açısından bir kâbustan farklı değil.
Ve de bu çalışanlara zaman zaman “ Yolcu her zaman haklı değildir, ancak onlara her zaman haklılarmış gibi davranmanız gerekir “ diyen ve bir süre sonra “ sizi anlıyoruz” anlamına gelen bu olumlu sözlerini unutup bir yolcu şikâyeti vukuunda muhatap personeli ön yargı ile sorgulayan ve çalışanlardan yazılı savunma talep eden yöneticiler. ( Ben de geçmişte bunlardan biri olduğumu unuttuğumu zannetmeyin ) Sonuç ne ve nasıl olursa olsun çalışan yine de yanında birkaç kişi bulabiliyordu. Yalnız kalmıyordu.
Biz Türk Hava Yolları yaşamımıza ilk adımı 1971’ de Charter Terminalinde attık. Şimdi çalışanlara o havayı anlatmak zor. Esasen belki de inanmamakta haklı olacaklardır. Aklınıza gelen her şey çok farklıydı. Kavga ve gürültü o zamanda vardı. Tabii ki anlaşamadığımız iş arkadaşlarımızda. Ancak anlaşmazlık konuları ve bunların ortaya konuluş şekli çok değişikti. Kimse grubu bölmeyi, parçalamayı hedeflemezdi. Ve de kimse kimseyi hedef alıp onu yıpratmak amacı ile saldırmazdı. Böyle bir grubu yönetenlerde farklıydı tabii ki. Konuya bu açıdan yaklaşmam halinde yazacaklarım bu sütunlarda bitmeyecektir. Böyle bir ortamda çalışmaya başladık. Yetiştik / yetiştirildik. Bu nedenle şimdi bu yazılar için kaleme alınan yorumların bazıları ağzımızı açık bırakıyor. Bu günkü yönetimi ve düzeni anlayamıyoruz.
Üç beş ay önce bir beyefendinin Face hesabından gönderilmiş eski dönem çalışamam ile ilgili sitemkâr bir not aldım. Hatırlayamadım kendilerini. Ve bir kaç arkadaşımıza sormak durumunda kaldım. Öğrendim ki, bu notu eşinin hesabından ismini belirtmeden yazan birlikte çalıştığımız yer hizmetlerinde görevli bir hanım arkadaşımızmış. Yani Face hesabının sahibi olan beyefendinin eşi. Bir davranışımdan ötürü çok kırılmış ve de bu kadar sene sonra kendisine yaşattığım sıkıntıyı halen unutamadığını söylüyordu. Yine de yaşınızdan ötürü saygıları sunuyorum vb. kibar bir sözle bitiriyordu notunu. Bir süre sonra konuyu hatırladım. Mademki sorumlu noktadaydım, o halde uzatmaya gerek yoktu. Davranışta bulunan kim olursa olsun mademki o masada ben oturuyordum, o haklıydı. Detaya inmek istemiyorum. Ancak tepedeki adam da tüm ünite yöneticilerinin günah keçisi durumunda olduğunu da hatırdan çıkartmamak gerekir. Bu ünite çalışanlarının kendilerini kıran ve üzen konuları görevden ayrıldıktan uzun seneler sonra bile unutamadıklarını vurgulamak için bu konuyu sizlerle paylaşıyorum. Yer Hizmetleri grubunun hemen hemen tüm çalışanlarında benzeri üzücü ve hatta kırıcı hatıralar mutlak vardır. Yolcu ile yaşananları unutmak daha kolay. Ancak yöneticilerle yaşananlar ise derin iz bırakıyor belli ki.
Tabii ki bu görevlilerde, unutamayacakları güzel hatıralar da var. Türk Hava Yollarının güzel çiçeği rahmetli Ayşegül Öztopuz kardeşimiz vefatından kısa bir süre önce bir vesile ile birkaç anısını göndermişti bana. Onlardan birini sizlerle paylaşırken kardeşimizi de rahmetle analım istedim. “Eski iç hatlar terminalindeyiz. Türk Hava Yolları 1ve 2 numaralı biniş kapılarını kullanıyordu.. Anonslar Türkçe ve İngilizce olarak peş peşe yapılıyordu. Bir Van yolcusu; havalimanında her İngilizce anonsta “ Gate Number One" çağrısını işitince bana gelip " Bacı Van’dır? diye sormaya başladı ben her seferinde Van değil İngilizce kapı numarası bir demek istediğimizi anlatmaya çalıştım ama başarılı olamadım. Bu yolcuyu küçük boarding odasında bir personelimizin yanına oturtup Van uçağının kalkış saatine kadar kendisini bu odada bekleterek sürekli aynı suali sormasından ve onu cevaplamaktan kurtuldum.” Evet, kimin yöneticileri ile ilgili güzel anılar var. Bilemiyorum. Mutlak o da vardır. Ama bana gönderilenler arasında yoktu. Demek ki çok çok azmış.
Yorumlar Tüm Yorumlar (32)