Değerli okurlarım;
Elbette son bir haftadır yaşanılan gelişmeleri kamuoyu kadar sizler de takip ettiniz. Gelinen noktada yöneticilerin kendine çekidüzen vermesi gerekirken halen olup biteni çarpıtma çabası içine girmelerini anlamış değilim. Kurum bizim kurumumuz, ülke bizim ülkemiz.
THY yöneticilerinin tamamı bilir ki, aksini inkar eden dinini inkar etsin ben bugüne kadar hiçbir yönetici ile reklam pazarlığı yapmış veya reklam istemiş birisi değilim. Konuyu onların açması hesabıyla konuşmuşluğum olabilir.
Neden böyle giriş yaptım biliyor musunuz? Ahmet Hakan Coşkun denilen şahsın isim vermeden de olsa dahi şahsımı hedef alan “Çakallar mama peşinde” şeklindeki yazısına “senin sırtlanlığının yanında bizim çakallığımızın esamesi bile okunmaz” demem yeterli sanırım.
Hayatı boyunca uçağa binmekten başka hiçbir havacılık terimi dahi bilmeyen, günün koşullarına göre değişkenlik gösteren, ömrü boyunca gazeteci olamamış bir yaratığın söylemlerine sadece gülüp geçiyorum.
Lakin tanımanız için birkaç cümle edeyim. Benim ayranım ekşi değil ama onun kişiliğinin kokuşmuş olduğunu şöyle söyleyeyim.
Ben bu yaratık ile TGRT Televizyonu’nda Yankı adlı haber programında birlikte çalıştım. İkimiz de muhabir idik. 1994 yılında Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan İBB Başkanlığı’na aday iken Karaköy’de bir röportaj yaptık.
Bir yalakalık, bir yalakalık sormayın gitsin. Röportaj bitti yolda sordum kendisine “Neden böyle yalakalık yaptın” dedim. Dediği aynen şu; “Ali sen anlamazsın. Zaman gelecek ben bunların hepsini kullanacağım”. Allah şahit ki dediğini yaptı ve Kanal 7’nin başına geçti.
Evet, konumuz Ahmet, Mehmet değil.
Ama bu düzenbazlar alışmışlar bol keseden millete sallamaya artık birilerinin okkalı cevaplar vermesi gerektiği kanaatindeyim.
Gelelim İlker Aycı meselesine.
İlker Aycı ile hiçbir şahsi problemim yok. Kendisi de çok iyi bilir ki benim tek kaygım THY’dir. Öteden beri hep söylerim ki kişilerin önemi yoktur. Sadece ve sadece yaşaması gereken kurumdur. Ama adam akıllı idareciler tarafından yönetilerek.
Bakın ben İlker Aycı için ne “hırsız” dedim, ne “ihaleye fesat karıştırdın” dedim, ne “rüşvet aldın” dedim, benim dediğim “şatafattır”, gereksiz yaşamdır. Bu yaşamın içinde THY olanaklarını kullanmasıdır. Emin olun daha fazlası var, daha kabullenilemeyecek uygunsuzluklar var.
Basın Müşaviri Yahya Üstün’e gelince durum çok daha farklı. Düşünün arkadaşlar adamın odası dijital kilitlerle kilitli. Neyi saklıyoruz? Devletin kurumunda normal kilitler varken kozmik oda havası vermeye ne gerek var.
Yahya Üstün THY Basın Müşaviri olabilir lakin THY’den üstün olamaz. Kurumun olanaklarını kendi çıkarları uğruna kullanamaz. Bilin istiyorum. Asla kişisel bir problemim yok. Ancak kurumu kendi emelleri uğruna kullanırsa orada “dur” diyeceğiz.
Bakın Ali Genç zamanında bu kurum yani THY Basın Müşavirliği 8-10 kişi ile yürütülüyordu. Şimdi kaç kişi? Otuz kişi. “Onun yakını, bunun arkadaşı, hanımefendinin sırdaşı” deyip kişisel ilişkilerle kadro ihdas edemezsiniz.
Sözün özü şu!
THY tepeden tırnağa değişmeli.
Ha bize çamur atanlar da bilsin ki biz aklımızı ne mayaladık ne de mamaladık. Bizim mama ihtiyacımız olsa idi tıpkı “mama” tabiri kullananlar gibi gücün yamacında, eteğinde, yanında yer alırdık. Almadığımıza göre bize gerçekler yetiyor.
Nasrettin Hoca gibi göle maya çalmanın anlamı yok. O maya bizde tutmaz ama sizde çok iyi tutar. Mayadan “mama” da çıkartırsınız.
Ahmet Hakan ile Hakan Çelik yani iki Hakan’dan bir gazeteci çıkmaz. Çıksa çıksa yalaka çıkar.
Yorumlar