Toplumu bir arada tutan saygı, dayanışma, kültür, etik, adalet gibi değerler yok edildikçe neler yitirdiğimizi görebiliyor musunuz?
Giderek daha fazla insan, hayattan hiç zevk almadığını, yaşamak ve bir şeyler yapmak için motivasyonu kalmadığını söylüyor.
Sayısız genç, geleceğe dair hiçbir umut beslemiyor.
Böylesi sıkıntıların kaynağı yalnızca bireysel becerisizlikler değil!
Bu durumun çok önemli toplumsal bir boyutu da var!
Sosyoloji biliminin kurucularından Emile Durkheim, birey ya da toplumun, doğruyu yanlıştan ayırmaya yarayan ölçütlerinin kaybolduğu, norm ve değerlerinin çöktüğü, yeni norm ve değerlerinse henüz benimsenmediği kuralsızlık durumuna “ANOMİ” adını verir.
Anomi, bireylerin ve toplumun anlam kaybına uğraması demektir.
Bizleri bir arada tutan ortak ahlaki değerler ve hukuk kuralları işlevsiz hale geldiğinde normlar dağılır.
İnsanlar normlarını, içinde yaşadıkları toplumlardan alırlar.
Anomide kurallar, birbiriyle çelişir.
Bir gün alınan karar veya söylenen söz, ertesi gün inkâr edilir.
Kanun ve kurallara uymamanın yaptırımı olmaz.
Uygulamalar keyfidir, akıl erdirilemez!
Giderek ilkesiz, sorumsuz davranmak sıradanlaşır; kuralsızlık yerleşik kültür halini alır.
Ortak değerlerin kaybı, insanların birbirine olan duyarlılığını ve saygısını da azaltır.
Dayanışma ortadan kalkar.
Bencillik artar, paylaşım duygusu yok olur.
Şiddet tırmanır.
Cehalet kendinde, akla ve aydınlığa fütursuzca saldırma cesaretini bulur.
Çünkü böylesi toplumlarda ileriye ve aydınlığa yönelik ortak bir utku yeşeremez.
Bilginin önemi azalır.
Eğitimin amacı, yaşamın bilinmezlerini keşfetme heyecanı olmaktan çıkar; para kazanma amacı olarak bir diploma edinme telaşına dönüşür.
Anomi bazen anarşi ile karıştırılır k, bu yanlıştır.
Anarşide siyasi bir otoriteye veya yönetime başkaldırı vardır.
Anomide bir hedef, bir ülkü yoktur.
Pusulasız gemi gibidir anomik toplumlar; yönünü yitirir.
Her tür toplumsal örüntü, zamanla değişecek hatta çözülüp gidecektir elbette!
Ama anomide çözülüp gidenin yerine yenisi inşa edilemez.
Toplumsal doku gevşer.
Kitle iletişim araçlarının, değersizliğin temsilcilerini sözde “uzman” olarak sürekli ekranlara ve basına taşımasıyla, yaşanan tuhaflıklar normalleştirilir.
Böylece bireyleşememiş eğitimsiz kitleler, mantıksız ve ilkesiz davranışlarını meşrulaştırır.
Düşünmeden, sürü psikolojisiyle, sorumsuzca alınan karar ve tutumlar anomiyi hızlandırır.
Hayatın anlamsızlaşması, değersizlik duygusu, heyecan yitimi, hedef belirleyememe, umutsuzluk ve çaresizlik, hiçbir şeyin hiçbir zaman düzelmeyeceğine olan inanç, görünmeyen zehirli bir gaz gibi yayılarak bireyi ve toplumu yavaş yavaş öldürür.
Dilerim bu yazı size, hissettiğiniz yabancılaşmanın, yalnızca bireysel değil, çok ciddi toplumsal bir sorundan kaynaklanıyor olabileceğini gösterir.
Çözüm, yakınmak yerine sorumluluk üstlenip akılcı düşünce ışığında daha sağlıklı bir sosyoekonomik düzen ve toplumsal değerler sistemi inşa etmek üzere elimizi taşın altına koymamızdadır.
Şafak NAKAJİMA
Atina demokrasisi veya Klasik demokrasi, Antik Yunan şehir devletlerinde uygulanmış olan demokrasi çeşididir. Atina devlet yönetimi, antik çağın bilinen ilk demokrasisi ve belki de en önemlisidir. Bilinen ilk doğrudan demokrasi denemesidir. Doğrudan demokrasi, Atina’da yaşayan herkesin devlet yönetimine katılma hakkı olduğu anlamına gelmez.
Demokrasi, Yunanca bir sözcüktür. Sözcüğün son kısmı "kratos"; iktidar, yönetme, güç anlamına gelmektedir. "Demos" sözcüğü ise; halk, yurttaş topluluğu, sıradan halk gibi pek çok anlamı olan bir sözcüktür.
Modern bakış açısına göre Atina’da oy verme hakkına sahip erkek vatandaşların katılımı ile demokrasi sağlanabilmiştir. Atina’da oy hakkı devlet memurlarına, askerlere, asillere ve Atina doğumlu erkeklere aitti. Kadınlar, köleler ve vatandaş olmayanlar oy kullanamazlardı.
MÖ 460 civarında, General Perikles’in yönetimi altında Atina demokrasisi, aristokrasi diyebileceğimiz bir şeye dönüşmeye başladı: Herodot’un “tek adam, en iyisi” dediği şeye. Yani Tek Adam hakimiyetine.
Tarih yinelemedir diyenlerin dayandıkları gerçek, sosyolojik eğitimsizliğin ortaya çıkardığı sonuçtu. Ne Atina demokrasisi -sadece eğitimlilerin oy kullanması- ne de Hilafet- sadece erkeklerin oy kullanması- demokrasideki halkın kendini yönetmesi ilkesi, işe yaramıyordu. Eleştirel sesler yükseldi;
Demokrasi esasına müstenit (dayalı) hükümetlerde, hakimiyet, halka, halkın ekseriyetine (çoğunluğuna) aittir. Demokrasi prensibi, hakimiyetin millete ait olduğunu, başka yerde olmayacağını iltizam eder (anlatır). Bu suretle, demokrasi prensibi, siyasi kuvvetin, hakimiyetin menşeine (kökenine) ve meşruiyyetine (geçerliliğine) temas etmektedir. Yöneticiler, iktidara saltanat sürmek için değil, millete hizmet için getirilmişlerdir. Ulusa karşı olan görevlerini kötüye kullandıkları takdirde, şu ya da bu biçimde ulusal iradenin kendi haklarında vereceği kararla karşılaşırlar. Ulus tarafından, ulus adına devleti yönetmeye yetkili kılınanlar, gerektiğinde ulusa hesap vermek zorunda olduklarını bilmelidirler.
(Mustafa Kemal ATATÜRK)
Çözüm, yakınmak yerine sorumluluk üstlenip akılcı düşünce ışığında daha sağlıklı bir sosyoekonomik düzen ve toplumsal değerler sistemi inşa etmek üzere elimizi taşın altına koymamızdadır.
Akılcı düşünce en önemli tavırdır.
Modern davranışlarına 50.000 yıl önce kavuşan insan; beyin ve zeka olarak genetik değişimine uygun hızla evrilseydi şu anda galaksiler arasında seyahat ediyor olurduk.
-.Mısır İmparatorluğu dönemi fizikçi ve gök bilimci Kamose-Menes, anıt mezarların ve piramitlerin ölümden sonra kimseyi canlandırmayacağını söylediği için öldürüldü. Soyu devam etmedi.
-Antik Mısır'ın diğer bir filozofu Amentebat, ''insanları mumyalayarak öbür dünyaya gönderemezsiniz'' dediği için ailesi ile birlikte yok edildi. Soyu devam etmedi.
-Romalı Flavus Lucretius Claudius, matematikçi, gökbilimci ve filozof; Roma Tanrı’larının masal olduğunu söylediği için katledildi. Soyu devam etmedi.
-Antik Yunanlı’lar, devrin en büyük filozofu Sokrates, 2500 yıl önce Yunan tanrılarına inanmadığı için öldürdüler. Soyu devam etmedi.
-Giardano Bruno, italyan filozof. Kapalı evren görüşünü ilk reddedenler arasında. Dünya güneş etrafında dönüyor dediği için Kilise tarafindan Roma'da diri diri yakıldı. Soyu devam etmedi.
-Sadece Avrupa engizisyon mahkemelerinde 50.000 aydın, düşünür, filozof, sanatçı yakıldı. Soyları devam etmedi.
-Paleolitik çağ'dan itibaren son 40.000 yılda istatistiksel olarak sayıları 143 milyon olarak hesaplanan üstün zekalı insan “Dinlere, Tanrı’lara, dogmalara, tabulara, masallara” inanmadığı için öldürüldü ve hiç birisinin soyu devam etmedi.
Soyları devam etseydi bugün dünya insanların %5’i değil %35'i üstün zekalı olacaktı.
https://www.servetbasol.com/Articles/Ucuyorum/APH-2323.htm
Elini taşın altına koyacak olanları azınlığa düşürmeye yönelik cehalete övgü ve ahlaki çöküşü hızlandıran eşitsizlik, Ouroboros misali gerçeğe dönüşmektedir. İhtiyacı olmadığına inanlara verilenin yararı olmayacak ve kıymet görmeyecektir. Bundan dolayıdır ki sosyolojik eğitim, insan hakları, eşitlik ve adalet kavramı, akılcı düşünce ışığında verildiğinde kıymete binecektir demokrasi ve cumhuriyet.
Yorumlar