Ne sektör sorunu ne atamalar ne Rusya ile yeniden aynı rotaya girişimiz ne de İsrail ile yaptığımız anlaşma. Hiç biri umurumda değil ve hiç biri Atatürk Havalimanı’nda kaybettiğimiz her bir canın bir zerresi dahi etmez gönlümde. Ve bayram mı yaşıyorum zehir mi içiyorum belli değil. Hissiyatımı kaybetmiş haldeyim.
“Ramazan Bayramımız kutlu olsun” diyerek başlamak isterdim yazıma. Kimimiz anamızın dizinin dibinde kimimiz eşinin yanında kimimiz ise sevdikleri ile beraber olacak bu bayramda.
Ama gel gör ki geçen hafta Atatürk Havalimanı’na gerçekleştirilen terör saldırısı sonrasında aramızdan ayrılan havacı arkadaşlarımız ve vatandaşlarımızın evinde hep hüzün olacak. Hemen ekleyeyim terör örgütü ile mücadele ederken şehit düşen canlarımız da bu bağlamda kılcal damarlarımızda hissettiğimiz ve hiçbir vakit unutmayacağımız acılarımız arasındadır.
Müslümanlık anlayışımın hiçbir kelamına sığmayan terör olayları maalesef 26 yıldır görev yaptığım ve her günü ayrı bir anı ile süslü Atatürk Havalimanı geçmişim maalesef geçen hafta kapkara bir film şeridi oldu gözümde.
İftarımızı açıp o günün huzurunu yaşamak istediğimiz o anda gelen saldırı, kıyamet koparcasına yaşattı bize kaosu.
Saldırı haberini alır almaz havalimanına yola koyuldum. Ama ulaşmak ne mümkün. Arkadaşımız Emir Ferdi Balkı iki dakika önce geçtiği ve belki de saldırından kıl payı kurtulduğu havalimanına çok yakın idi. Hemen olay yerine dönerek, ilk izlenimlerini aktarırken “Çok sayıda yerde kanlar içinde yatan vatandaş gördüm. Ölü sayısı çok” derken içimizden “gördükleri rüya olsun” diye geçiriyorduk ki yanımızdan ambülanslar ardı ardına geçmeye başladı.
Detaylar ortaya çıktıkça, yüreğimizdeki kanamanın şiddetinin artmaya başladığı yaramızın da büyüdüğünü hissetmeye başladık.
Başlangıçta 6-7-8-9 şeklinde verilen ölü sayısının artmaması için dua ederken; 20-25-28 derken 36 ya ve daha sonra da 45’e yükselmesi, terör canilerinin gözü dönmüşlüğünün bilançosu olarak ödemeye mahkum olduğumuz hesap olarak önümüze konmuş oldu.
Bu saldırıyı sadece terör saldırısı olarak göremiyorum. Derin mevzuların hesaplanmış kurgusu olarak görüyorum ve maalesef ben bunu adlandıramıyorum.
Ben maalesef gerçekleri yazan kötü adamım ve o kötülüklerime devam etmek istiyorum.
Başbakan Binali Yıldırım, olması gerektiği gibi makamından gelişmeleri an ve an takip ederken, kriz masası kurup gelişmeleri değerlendirirken, telefonu kaldırıp doğrudan Atatürk Havalimanı Nöbetçi Meydan Müdürünü arayıp sıcağı sıcağına bilgileri alıp tedbirleri düşünüyor ise bu gerçeği yazmak bizim görevimiz olmalı.
Ve maalesef birileri can derdinde iken bir başkası kriz masasında olması gerekirken sadece haber olmak ve sadece popülizm yapma uğruna sallana sallana Atatürk Havalimanı’na gelerek iş yapıyor gibi görünmesini hazmedemiyorum. Kimden bahsediyorum? Tabi ki Temel Kotil’den. Sormak istiyorum o kaousun içinde hangi işin üstesinden geldiniz Temel Bey? Delil toplama işine mi eşlik ettiniz, bir yaralının yarasını mı sardınız, yoksa personelin başında durup onları sakinleştirdiniz mi?
Vallahi, tallahi beklemediğim hesaplar içindesiniz. Allah yolunuzu açık etsin ne diyeyim.
Ve gelelim kaybettiğimiz havalimanı çalışanlarına. Onların her biri bizim evladımız bizim şehidimizdir. Saldırının yapılmasının ardından ortaya çıkan kara tablo üzerine sosyal medya hesabımdan havacıların anısına 3 gün yas ilan edilmesi gerektiğini belirten bir paylaşım yapmıştım. Üç gün olmadı ama bir gün bile havacılarımızın ruhunu rahatlatmıştır diye düşünüyorum.
Ve ikinci önerim. Tarih boyunca bunu unutmayacağız. Saldırı gününü havacılar adına özel bir gün ilan edelim ve teröristin kendi patlattığı yere de havacılarımızın anısını yaşatmak üzerinde şehitlerimizin isimlerinin ve belki de resimlerinin olduğu bir anıt yapalım.
Olabilirliği var mıdır bilemem ama ben aklımdan geçeni yazdım. Yapmak yapmamak yöneticilerimizin elinde.
Hayırlı bayramlar demek isterdim ama Allah bir daha böyle üzüntülü bayram yaşatmasın demek daha mantıklıdır.
Saygılarımla…
Yorumlar