Bir zamanlar bir ülkede 1990 yılında yolcu taşımacılığı yapmak için bir havayolu kurulmuş. Adı Pegasus olan bu şirket 2005 yılında ülkenin en önemli markalarından biri olan Sabancı ailesi tarafından satın alınmış ve yönetim kurulu başkanlığını da genç iş adamı Ali Sabancı üstlenmiş.
Pegasus Havayolları yönetimi bu ülkede henüz çok yaygınlaşmamış bir sistemi uygulamaya başlamış. Adı ‘low cost’ olan bu sistemle tarifeli yolcu taşımacılığına yeni bir soluk getirmiş. Yolcu bilet ücretini ödeyerek uçağa biner, seyahat sırasında içtiği sudan yediği sandviçe kadar her şeye para ödermiş.
Bu sistemin ilk zamanlar benimsenmesi biraz zor olmuş. Ülkenin özelliklerinden biri ikram kültürü olunca suya bile para vermek insanlara biraz tuhaf gelirmiş. ‘Su bile parayla satılır mı’ gibi eleştiriler yoğunluktaymış. Ancak şirket bu uygulama ve doğru politikalarla neredeyse atıl durumda olan bir havalimanını hayata döndürmüş.
Uçak sayısını artırmış, yolcu sayısı ile ülkenin en çok yolcu taşıyan ikinci şirketi konumuna gelmiş. Gel zaman git zaman şirket yeni bir uygulamaya daha geçmiş…
Demiş ki, bundan sonra benim çağrı merkezim de dakika başına ücretli olacak.
Bu karar da çok eleştirilmiş. ‘Olur mu öyle şey, normalde zaten telefonda konuştukça yazıyor, dakika başına ücret haksızlık’ gibi tepkiler yükselmiş. Ancak zamanla buna da alışılmış.
Bir zaman sonra o ülkenin en büyük şehrindeki seçimlerin iptal edildiği ve yenileneceği devlet tarafından ilan edilmiş.
Çağrı merkezi ücretli olan bu şirket, yaptığı duyuruyla seçim gününde seyahati olan yolcuların biletlerinin ücretsiz olarak değiştirileceği ya da iptal edilirse ücret iadesi yapılacağını açıklamış.
Ve eklemiş;
‘İşlemlerinizi 0850 250 67 02 numaralı ücretsiz çağrı merkezimizden yaptırabilirsiniz’
Ve bu hikâyeyi yazan kişi de şunu sormuş; ‘Madem ki ücretsiz çağrı merkezi gibi bir uygulamanız var, neden yolcularınız bu hizmeti her zaman kullanamıyor da sadece bir defalığına bunu hayata geçirdiniz. Sürekli sizinle seyahat eden yolcularınızın buna hakkı yok muydu?’ demiş.
Bu arada o ülkenin gazetelerinden biri bu şirkete çok kızmış. Seçim iptali nedeniyle yolculara kolaylık sağlayacağını duyuran bu şirkete gazete tarafından; ‘Pegasus tarafını seçti’ manşetiyle yüklenmiş.
Bu gazete sadece bununla da kalmamış; suçlayıcı ifadelerin yer aldığı haberde Pegasus’un kaza yapan bir uçağının fotoğrafını kullanmış. Yani marka değerine zarar vermek istemiş.
Ve bu hikâyeyi yazan kişi şimdi de gazeteye bir soru sormuş ve demiş ki;
‘Ülkenin bayrak taşıyıcı şirketi Türk Hava Yolları başarıdan başarıya koşarken bazı ülkelerin basın yayın organları tarafından THY’yi karalayıcı yayın yapanlara gösterdiğimiz tepki nedendi? MAX uçakları düşüp yüzlerce insanın hayatına mal olurken kazalarla en ufak ilgisi olmayan THY resmini kullananlara neden kızdık biz? Nedir bu ayrıştırıcı yaklaşım? Yolcularına kolaylık sağlayacak bir şirketin marka değerine zarar vermek kime fayda sağlar ki?’
Ülkeyi tahmin etmek oldukça zor biliyorum ama hikâye bu kadar…
Yorumlar