İstanbul Havalimanı’na personel taşıyan servis araçlarının peş peşe kaza yapması birikmiş bir çok şikâyeti gündeme taşıdı.
Aslında uzunca bir süredir bu konu personel tarafından bize, belki sorumlu amirlerine ve kendi konuşma gruplarında sıklıkla ifade ediliyordu. Şoförlerin yorgunluğundan tutun da eğitim eksikliğine, araç kullanım şekline ve daha birçok konuya ışık tutuluyordu.
Söyleniyordu söylenmesine ama bir işe yarıyor muydu? Tabi ki hayır…
Bizim ülkemizde ağır bir durum yaşanmadan tedbir alındığı görülmüş mü?
Neydi personelin şikâyeti peki?
Diyorlardı ki; Yeni havalimanı açıldı ve dolayısıyla yol uzadı. Toplu taşıma zaten sıkıntılı. 8 saat vardiya ise; gidiş geliş yol ile birlikte bu süre 11 saati buluyor. Yani neredeyse bir günün yarısı.
Devam ediyorlar ve diyorlar ki; Bizim servisimiz ücretli yolu kullanamıyor. Şirketimiz buna izin vermiyor. Bu da yolun daha da uzaması ve aralardan derelerden gidilmesine neden oluyor. Bu da zamanında yetişebilmek için de servis şoförünün bazı sınırları zorlamasına yol açıyor. (Ücretli yolun kullanılmaması bazı şirketlerde var)
Yine diyorlar ki; Şoförler uykusuz çalışıyor. Dinlenmeden yeni bir servise çıkıyor bu da tehlikelere neden olabiliyor. Uykusuz araç kullanmanın tehlikesi malumunuz…
Demeye devam ediyorlar; Şoförlerde eğitim eksikliği var ve bu hem seyahati zorlaştırıyor hem de davranış biçimlerine yansıyor.
Bitmiyor devam ediyor; Diyorlar ki, araçlar bakımsız ve sırf vakit kaybı olmasın diye araçların bakımları yapılmıyor. Konforu bir kenara bırakın, aracın hayati önem taşıyan kontrolleri bile yapılmıyor.
Dahası da var ama burada kesip tespiti yapalım…
Personelin şikâyeti neden önemli? Personel dışarıdan bir göz. Durumu daha iyi gözlemleyebilir ve aksayan yanları görebilir. Önemli olan dikkate alınması. Alınmış mı? Hiç öyle görünmüyor.
Son ciddi kaza bildiğiniz gibi Göktürk’te yaşandı. Personeli taşıyan araç devrildi, birçok personel yaralandı. Bazılarının durumu da ciddiydi.
Bu kaza neden yaşandı. Eğer gerçekse çok vahim. Aracın şoförü kurumunu uyarıyor. ‘Lastik kabak değişmesi gerekiyor' diyor. Ancak yaptığı uyarılar geçiştiriliyor ve kabak lastikle yola devam deniyor.
Ve o kabak lastik seyir halinde patlıyor ve otobüs devriliyor. İnanılacak gibi değil.
Bir diğer mesele; Şoförlerin yoğun ve uykusuz çalışması… Bir servis şoförünün sabah 4’te mesaiye başlayıp öğlen 1’de, sonra akşam 5’te ve son olarak gece 10’da servise çıkıp evine gece 1’de girdiğini düşünün. Yani bu adam toplasanız aralıksız 3 saat uyuyabiliyor. Dehşet verici değil mi?
Peki ya bazı şirketlerin maliyet hesabı yapıp ücretli yolu kullandırmaması ve servis şoförlerinin zamanla yarışmasını nasıl değerlendireceğiz?
Akla geliyor…
Adamın biri ‘kurban’ın nasıl başladığını anlatıyormuş: ‘çocuğu olmayan Hazreti Davut, Allah'a dua etmiş, 'Ya Rabbi bana bir kız çocuğu ver, onu sana kurban edeyim' demiş. Dua tutmuş Davut, kızının adını Ayşe koymuş, bir zaman geçmiş, çocuğun kurban edileceği zaman gelmiş, Hazreti Davut kızı yatırmış, tam boğazını kesip kurban edecekken Azrail, gökten bir keçiyle gelmiş, 'çocuğu bırak, al bu keçiyi kurban et' demiş’
Dinleyenlerden biri dayanamamış:
‘Yahu bunun neresini düzelteyim; Davut değil Hz.İbrahim; kız değil erkek; Ayşe değil İsmail; Azrail değil Cebrail; keçi değil koç’ demiş.
Burada da neresini düzeltelim? Servis şirketinin can güvenliğini yok saymasını mı? Şirketlerin üç-beş kuruşun hesabını yapıp şoförlerini Formula 1 yarışçısı gibi yarıştırmasını mı? Şoför sayısını artırıp insan gibi çalışma düzenini oturtmamış olmasını mı? Şikâyetleri yok sayıp insanların yoğun tempo mesai öncesinde rahat rahat işe gidip gelme hakkını elinden almasını mı? Hangisini?
Şoförlerin hızlı araç kullanması, aniden şerit değiştirmesi, trafikte agresif olmaları aslında işin derinine indiğinizde işverenden kaynaklandığı çok net belli oluyor.
Ümit edelim de bu son kaza ders olur da daha ağır bir kaza yaşanmadan gerekli tedbirler alınır. Siz maliyet hesabı yaparsınız ve anlık olarak şirketinizi kârda sanırsınız ama insan hayatından daha büyük bir kâr yoktur.
Yorumlar Tüm Yorumlar (23)