Kütüphane İstatistikleri, 2020
TUIK Haber Bülteni Sayı: 37201, 22 Haziran 2021, Saat: 10:00
Türkiye genelinde 2020 yılında 1 milli kütüphane, 1 213 halk kütüphanesi, 606 üniversite kütüphanesi ve 32 bin 158 örgün ve yaygın eğitim kurumu kütüphanesi mevcuttur. Milli Kütüphane kayıtlı üye sayısı 125 bin 935, halk kütüphanesi kayıtlı üye sayısı 4 milyon 437 bin 954 ve üniversite kütüphanesi kayıtlı üye sayısı 3 milyon 560 bin 694 oldu.
Milli Kütüphanedeki kitap sayısı, 2020 yılında 2019 yılına göre %5,1 artarak 1 milyon 475 bin 337 oldu. Milli Kütüphanedeki diğer materyal sayısı ise %1,8 artarak 188 bin 902 oldu. Milli Kütüphaneden yararlananların sayısı 2020 yılında, 2019 yılına göre %71,6 azalarak, 202 bin 144 oldu.
Halk kütüphanelerine kayıtlı üye sayısı 2020 yılında, 2019 yılına göre %12,2 artarak 4 milyon 437 bin 954 oldu. Bu kütüphanelerden yararlananların sayısı, bir önceki yıla göre %58,8 azalarak 12 milyon 962 bin 119 oldu. Halk kütüphanelerindeki diğer materyal sayısı 2020 yılında, 2019 yılına göre %2,5 azaldı.
125'i devlet 72'si vakıf üniversitesi olmak üzere 197 üniversitede kütüphane mevcuttur. Kütüphane sayısı, 2020 yılında 2019 yılına göre %0,7 azalarak 606 oldu. Üniversite kütüphanelerindeki kitap sayısı 2020 yılında, 2019 yılına göre %3,4 artarak 18 milyon 553 bin 121 oldu. 2020 yılında e-kitap sayısı 2019 yılına göre %1,0 azalarak 97 milyon 340 bin 35 oldu.
2021 yılı Haziran sonu itibariyle Türk Patent ve Marka Kurumu’na yapılan marka başvuru sayısı 87.919’u yerli toplam 95.373 olarak gerçekleşti. Yerli marka başvuru oranı %92,2 oldu.
Patent başvuru sayısı 3.570’i yerli, 4.531’i yabancı, toplam 8.101 olarak gerçekleşti.
Faydalı model başvuru sayısı 2.389’u yerli toplam 2.419 oldu. Yerli faydalı model başvuru oranı %98,8 oldu.
Tasarım başvuru sayısı 25.032’si yerli, 526’sı yabancı, 2.823’ü Lahey sistemi üzerinden uluslararası başvuru olmak üzere toplam 28.381 oldu. Yerli tasarım başvuru oranı %88,2 oldu.
Haziran sonu itibariyle tescil sayıları ise; markada 47.300’ü yerli toplam 55.691, patentte 1.556’sı yerli toplam 6.111, faydalı modelde 927’si yerli toplam 950, tasarımda 23.534’ü yerli toplam 26.129 oldu.
2021 yılında illere göre yapılan Patent Başvuru Sayıları ise şöyle;
2582 İstanbul, 1117’si Ankara. Başkaca dört haneye erişmiş şehir yok.
Üç hanelilerde ise açık ara 471 ile İzmir ve 450 ile Bursa.
23 şehrimiz 10 patent sayısına erişememiş. 3 patenti olanlar Kars ve Artvin, 2 Patenti olan Muş ve 1 patenti olan ise Tunceli. Kilis, Ardahan ve Hakkari sıfır çekmişler.
Tüm iller toplamı patent başvuru sayısı ise 2021 senesi için 8439.
https://www.turkpatent.gov.tr/patent-istatistik
2021 senesinde ilk okullarımızda 5.328.419 öğrenci okuyordu. Bunların yaklaşık %5’i üstün zekalı idiler ki yaklaşık 266.419 parlak zekalı öğrenci demektir. Hani biz bu parlak öğrencilerimizi 12 yıl eğitip bu oranı %2.2’ye düşürüyoruz ya, bu durumda 117.225 parlak zekalı öğrenciyi üniversitelerimize soktuk demektir.
Henüz üniversiteye girip, bu özelliklerini kaybedenlerin oranı ölçülmedi ama şunu söyleyebiliriz.
2021 senesinde parlak zekalı 117.225 öğrenciye karşı toplam patent adedi 8439 ise bunun bir nedeni olmalı.
Çevremde çok az sayıda üstün nitelikli çalışan ve üreten arkadaşlarım var. İçerisinde bulundukları ortam ise sanki dev bir öğütücü. Hani ‘Devrim Arabaları’ filminin bir sahnesi vardı ve bu klibin son repliği;
https://www.youtube.com/watch?v=fKjreLnSWzE
Anlık kişisel çıkarlar uğruna geleceğini feda ettiğinin farkında olmayan eğitimsiz bir halk için tüm bu çevremizde olup bitenler, bizi geri düşürmekten de öte, yok olmaya doğru itmekte.
Etrafımız eskiden yurt içinde meşhur bilim insanları ile dolup taşarken, şimdi bu parlak zekalı çocuklarımız yurt dışında meşhur olmakta. Meşhur olmak bir yana, dünya çapında tanınıp sevilip ödül almaktalar. Ülkemiz için yaratıcı zeka tehlikeli görülmekte, bilim geri itilmekte, yeterlilik değil biat yüceltilerek gençlerimizin gelecekleri karartılmakta. Düşünmenin suç sayılmasına artık gerek kalmadı. Kimse düşünen adam istemiyor. Ülkemizde zaten bir adet var, o da İstanbul'da Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'nin bahçesinde bulunmakta. Bilimsel aşırma ise şirketleşti ve sizin yerinize tez yazan aşırma ustası şirketlerin adedi arttı. Artık “Licentia”, müsaade etmek, serbest kılmak, “licentia docenti” ‘öğretme müsaadesi’ yani bu yetkiye sahip birisinin bir mesleği yapma, uygulama ve öğretme yetkisi, “Doctorate”, docēre fiilinden “öğretmek”, Doceo, ‘öğretiyorum’ fiilinden gelen Doctorate, ortaçağ Avrupasında “Licentia docendi”; öğretme yetkisi, “Ducendi” Latince önderim (ben önderlik ediyorum) ve “Profes” Latince açıkça söylemek anlamında olup “Professor” de açıkça söyleyen, anlatan anlamını taşısa da şimdilerde maaşa endeksli görev sıfatları haline indirgendi bizde.
Çoğumuz ikinci el insanlar haline geldik.
Okuyoruz, üniversiteye gidiyoruz, büyük oranda bilgi biriktiriyoruz.
Bu bilgiler başka insanların düşündüklerinden ve söylediklerinden oluşuyor.
Topladığımız bilgileri başkalarının söyledikleriyle kıyaslıyoruz.
Orijinal hiçbir şey yok. Yalnızca tekrar ediyoruz, tekrar ediyoruz, tekrar ediyoruz.
Ve biri bize, "düşünce nedir, düşünmek nedir?" diye sorduğunda da yanıt veremiyoruz.
Jiddu Krishnanıurti
Konu döndü dolaştı İnovasyona (günlük dilde yenilik) geldi. “Başımıza icat çıkarma” diye diye icat etmenin gereksiz ve aşağılayıcı yönünün duyarak büyütülen bir nesilden şimdi “yenilik” beklemenin anlamsızlığı size de yanlış gelmiyor mu?
“Aptallık, zekâ eksikliğinden ziyade cehaletin sonucu olarak gelişmiştir. Her şeyden evvel Türkiye insanı tartışmayı bilmez. Fikir ayrılığına düştüğü bir başka kimse ile ortak bir doğru aramak için değil, kendi bildiğinin doğru olduğunu dayatmak için tartışır. Bilgisi az olduğundan, kendi bildiklerinin kesin doğru olduğunu sanır. Bilginin nasıl üretildiğini bilmediğinden, gözlem ile uyumluluk, bir ifadenin doğru olabilmesi için kendi içinde çelişki içermemesi gerektiği kuralı, bilgi üretiminde varsayımın yeri ve varsayımın mahiyeti, varsayım kontrolünde gözlemin yeri ve gözlemlerdeki hata kaynakları ve payları, onun anlayabileceği şeyler değildir.”
Aptalı Tanımak, Celal Şengör
Yorumlar