Fransa’nın başkenti Paris’ten Esther Duflo ve Hindistan’ın büyük şehri Kalküta’dan Abhijit Banerjee, ABD’nin en önemli üniversitelerinden, Massachusetts Teknoloji Enstitüsü, MIT’de tanıştılar, üniversitede ortak projelerde birlikte çalıştılar, MIT’de profesör oldular, 2015 yılında evlendiler ve küresel fakirliğin önlenmesi konusunda yaptıkları deneysel çalışmalarla, ikisi de 2019 yılı Nobel Ekonomi ödülünü aldılar. Nobel ödülünü aldıklarında, Abhijit Banerjee 58, Esther Duflo ise 46 yaşındaydı. Duflo-Banerjee çifti “Fakir ülkeler neden fakirdir?” sorusuna aşağıdaki cevabı veriyorlar:
“Fakir ülkelerin fakir kalmalarının nedeni, tarihteki talihsiz olaylar ya da kaderlerinin fakirlik olması değildir. Bu ülkedeki insanların, savaşmaları gereken üç düşman, cehalet, ideoloji (katı siyasal görüşler) ve eylemsizliktir. Başka bir ifade ile, bilgisizlik, fanatiklik ve tembellik.
Esther Duflo henüz altı yaşında iken, Rahibe Teresa’nın hayatını anlatan bir resimli romanda, Hindistan’daki Kalküta’nın aşırı kalabalık bir şehir olduğunu ve kişi başına sadece 1 metrekarelik konut alanı düştüğünü okumuştu. 24 yaşında, MIT de yüksek lisans öğrencisi iken, Kalküta’yı ilk defa görme fırsatını bulduğunda, ağaçlık, kaldırımları boş ve resimli romanda vurgulanan sefaleti olmayan bir şehir gördü. Abhijit Banerjee, daha altı yaşındayken Kalküta’daki fakirlerin nerede yaşadığını öğrenmişti. Şehrin ana caddelerinde değil, arka sokaklardaki barakalarda. Oradaki çocuklar, bütün günü sokakta oyunlar oynayarak geçiriyordu ve küçük Abhijit, sporun her dalında kendisini yenebileceklerini düşünerek, onları kıskanıyordu. Fakirlik var olduğundan beri fakirlere karşı ön yargı da hep var olmuştur. Edebiyatımızda dahi fakirler ya göklere çıkartılmışlar ya da yerin dibine batırılmıştır. Bay Banerjee ve Bayan Duflo, bu alana yenilikçi fikirler getiren, “Poor Economics- Fakir Ekonomisi” adlı kitaplarında, fakirliğin gerçek doğasını ve fakirlerin çeşitli konulardaki teşviklere, nasıl tepki verdiklerini, inceliyorlar. Birine iyilik yapmak istiyorsan, ona balık verme, balık tutmasını öğret derler. Aslında, birini balık tutmayı öğrenmeye ikna etmek de çok zor bir şeydir.
Karı, koca iktisatçılar, fakirliği önlemek için gerekenin, fakirleri karton karakterler olmaktan çıkarıp, onların hayatlarını tüm zenginliği ile anlamak için, zaman harcamaktan geçtiğini fark ettiler. Böylece dünyanın en fakir insanlarını ve piyasalarla, kurumların onlar için çalışmalarını, incelemeye karar verdiler. 2003 yılında, fakirliği incelemek için, MIT’de, Abdüllatif Cemil Fakirlik Aksiyon Laboratuvarını, “J-Pal” kurdular. (İkili, 2015 yılında evlenmeden önce uzun süre birlikte çalıştılar) Yıllar boyunca, Hindistan ve Afrika’da yaptıkları ve rastlantısal deneyler yaptıkları, saha çalışmalarının yardımı ile, fakirlerin neyi, ne kadar başarabildikleri ve nerede, hangi nedenle desteğe ihtiyaç duyduklarını anlamaya başladılar. Bay Banerjee kendisinin ve Bayan Duflo’nun çok sayıda ülkede, 70-80 farklı deneysel projede çalıştıklarını söylüyor. Nobel ödülü sahibi çift, fakirliği sona erdirecek bir mucizenin olmadığını belirtiyor. Onların hayatları mucize ile değil ama, farklı yöntemler ile iyileştirilebilir. Örneğin; Afrika’da HIV virüsünün bulaşma yollarını ve tehlikesini öğretmek, içinde iyot ve demir minerali bulunan tuz kullanımını yaygınlaştırmak, ya da yardım, destek yöntemlerinde inovasyonlar (mikro krediler- küçük borç sermayeler verme, ya da yardım yöntemi olarak cep telefonu ile para transferi kullanma) benzeri ufak şeyler fakirlerin hayatlarında farklılık yaratabilir.
By Soutik Biswas - BBC News India correspondent
https://www.bbc.com/news/amp/world-asia-india-50048519
Bizde ise bazı ekonomistler! fakirliğin çalmasını bilmediğine bağlarlar. Fakir ise geçimine yetecek ölçüde bir geliri olmayan, güçlükle geçinen, yoksul, acınacak durumdaki, zavallı anlamında kullanılır.
Fakirlik
elini cebine attığında..
boş olması değil..
çıkardığında..
tutacak birinin olmamasıdır..!
G. G. Marguez //
Büyük bir Japon bilgesi, sahilde kumlar üzerinde oturmuş, meditasyon halindedir.
Delikanlının biri, ona yaklaşır ve der ki:
-Beni öğrencin olarak kabul et.
Bilge, parmağıyla kumlar üzerinde düz bir çizgi çeker ve şöyle der:
-Kısalt!
Genç, avuçlarıyla çizginin yarısını siler. Bilge der ki:
-Git, bir sene sonra tekrar gel!
Bir yıl geçer. Bilge, yine bir çizgi çizer ve der ki:
-Kısalt!
Delikanlı, bu kez çizginin yarısını avucu ve dirseğiyle kapatır. Bilge, onu da kabul etmez:
-Git, gelecek sene yine gel!
Bir yıl daha geçer. Bilge, tekrar kumların üzerine bir çizgi çeker ve onu kısaltmasını ister.
Bu kez, genç der ki:
-Bilmiyorum...
Ve bilge’den cevabı kendisine söylemesini rica eder.
Bilge, çizginin yanına daha uzun bir çizgi çeker ve der ki:
-Şimdi kısaldı.
Bu hikaye, Japon kültüründe gelişmenin, ilerlemenin yolunu gösteren sırlardan biridir:
Düşmanlığa ve diğer insanlarla boğuşmana hiç gerek yok, çünkü sen olgunlaşıp ilerlediğinde onlar kendiliğinden kısalır, geride kalırlar...
Fakirlik kader değildir…
Yorumlar