İstanbul Havalimanı’na geçiş resmen tamamlandı. Artık Türk Havacılığının ezberlenmiş adresi Atatürk Havalimanı yerine İstanbul Havalimanı olacak.
Yıllarca tartışıldı, erken açılır diyenler oldu, açılması 10 yılı bulur diyenler oldu ama sonuç itibarıyla ilk fazı olarak adlandırılan kapasite ile hizmet vermeye başladı. Taşınma süreci hem zahmetli hem de çok duygusal oldu. Türk Hava Yolları üst yönetimi sürekli sürecin başında olduğunu gösterdi, detaylı açıklamalar yapıldı, sahanın içinde operasyon hep takip edildi. Başarılı da bir operasyon ile taşınma gerçekleşti.
Ama burada özel şirketlere bir parantez açmak istiyorum. Onur Air, Atlasglobal gibi Atatürk Havalimanı’nın önemli oyuncuları arasında yer alan bu iki şirket hep geri planda kaldı. Taşınmaya dair en ufak bir açıklama, küçücük bir bilgilendirme yapılmadı. Buna anlam veremedim açıkçası. Evet, belki herkes Türk Hava Yolları’nın taşınmasına odaklanmıştı ama bu şirketlerin de küçük de olsa bilgilendirme yapması, en azından taşınmada nasıl bir yol izleyeceklerini bildirmesi çok önemliydi, ama yapılmadı.
İstanbul Havalimanı’nda şu an için 2 pist aktif olarak kullanılır durumda. 3. pistin de 2020 yılının başlarında açılması hedefleniyor. Gidenler şahit olmuştur, yeni koduyla IST gerçekten devasa bir yapı.
İstanbul’da özellikle yeni yapılan AVM’lere gittiğinizde kaybolma ihtimaliniz, daha doğrusu gitmek istediğiniz yere uzun bir arayıştan sonra ulaşma ihtimaliniz çok yüksek. İstanbul Havalimanı’na girdiğiniz anda ilk hissedeceğiniz şeylerden biri de bu olacaktır.
Check-in kontuarları nerede, sırada ne kadar beklerim, valizimi nasıl teslim ederim, pasaport kontrol noktaları nerede, gate gibi kafalarda büyüyen soru işaretleri en büyük probleminiz olacak.
Ama korktuğunuz kadar karmaşık değil, aslında karmaşık ama o düğümü hemen çözebileceğiniz sistemler mevcut. Mesela havalimanına girdiğinizde güvenlik noktasında kaç dakika bekleyeceğinizi bile biliyorsunuz. Havalimanında 10 bine yakın kamera ve binlerce sensör var. Bu sistemler bir ısı haritası oluşturarak güvenlik sırasında kaç dakika bekleyeceğinizi ön görüyor ve size tahmini bir zaman veriyor.
Güvenlikten geçtikten ‘ask me' yani bana sor sistemiyle karşılaşıyorsunuz. Bu sistem hem dijital hem de insan yardımıyla size hizmet veriyor. Adından da anlaşılacağı üzere sisteme ya da ask me personeline izleyeceğiniz yolu soruyorsunuz. ‘Check-ini nerede yaptırırım, pasaport kontrol noktası nerede, uçuş kapım hangisi’ gibi sormak istediğiniz her soruyu sorabiliyorsunuz. Sistem de size uçuşunuzu söylediğinizde izleyeceğiniz yolu tarif ediyor.
Kontuarlara ulaştığınızda self check-in noktalarındaki kioskları görüyorsunuz. İsterseniz kendi check-in’inizi kendiniz yapıp zamandan tasarruf ediyorsunuz isterseniz personel yardımıyla bu hizmeti alıyorsunuz.
Boarding kartınızı aldıktan sonra pasaport noktalarına yöneliyorsunuz. Burada da yine dijital bir bölüm var. ’iGate adı verilen sisteme pasaportunuzu okutup parmak izi ve yüz taraması yapıldıktan sonra kapınıza gidebiliyorsunuz.
Otoparkın teknolojik yönlendirmesi de son derece başarılı bir sistemle hizmet veriyor. 40 bin araca yakın kapasiteli bir otoparkı var İstanbul Havalimanı’nın. Aracınızı koyduğunuz yeri unutsanız bile uygulamaya plakayı yazmanız yeterli oluyor. Sistem aracınızın nerede olduğunu size gösterip izleyeceğiniz yolu da tarif ediyor.
İstanbul Havalimanı’nın ‘İstanbul Airport’ adında bir uygulaması var. Bu uygulama ile tüm süreci kontrol edebiliyorsunuz.
Yeni havalimanı teknolojik olarak takdir edilecek bir sisteme sahip. En son teknolojiler kullanılmış ve teknolojik anlamda da işin uzmanlarıyla çalışılmış.
Rakamlar da bunu çok net gösteriyor; Havalimanında 20 milyon GB’lık data alanı ve bu data için oluşturulmuş 3 veri merkezi, 9500 güvenlik kamerası, 3260 uçuş bilgi monitörü, 3257 kartlı geçiş noktası, 800’e yakın bilişim ekibi bulunuyor.
Peki havalimanında olumsuz hiçbir şey yok mu?
Diyelim ki havalimanına araçla giriş yaptınız ve yolcunuzu alacaksınız. Yolcu alım bölümüne yani geliş tarafına gidiyorsunuz ve buradan otoparka geçmek istiyorsunuz. Ama bu bölgeden otoparka geçiş bulunmuyor. O andan itibaren otoparka girmek isterseniz havalimanından çıkış yapacaksınız, 1.5-2 km yol yapıp tekrar giriş yaparak otoparka ulaşıyorsunuz.
Personelle iletişime geçip otopark girişlerini sorduğunuzda net bir yanıt alamıyorsunuz. Otoparkın ana girişini kaçırdığınızda giriş yapmanız biraz zahmetli oluyor.
Restoran ücretleri ve otopark ücretleri Atatürk Havalimanı ile kıyasladığınızda biraz daha pahalı. Rakam rakam açıklamak doğru olmaz belki ama yeme-içme konusu biraz tuzlu.
Toplu taşımanın oturmamış olması, sadece Havaist’e bağlı kalınması ciddi bir handikap. Çünkü Havaist’in ücreti de başlı başına bir bütçe gerektiriyor.
İstanbul Havalimanı’na özel araçla ya da Havaist ile varma süresi yola çıkılacak yer ile değişmekle birlikte ortalama 45 dakika, havalimanına varıp uçağa geçme süreniz 15-20 dakikayı buluyor. Buradan sonrası daha zahmetli. Uçağa binip piste varmanız neredeyse 40 dakikayı buluyor. Alan büyük olduğu için uçağın taksi yaptığı süre ciddi zaman kaybına neden oluyor. Kısacası uçağın kalkış anına kadar 2 saatten fazla bir zaman heba oluyor. İşte bu ve buna benzer sebeplerden dolayı toplu taşımanın ve temelde metronun mutlak suretle hayata geçirilmesi gerekiyor. Çünkü trafiğe takılma durumunuzda yolda geçecek 45 dakika duruma göre 1 saat ve üzerinde bir zamana mal olabilir.
Havalimanının büyüklüğünden kaynaklı sorunlar bir süre daha yaşanacaktır ancak personellerin bu konuda mümkün olduğunca bilgilendirilmesi gerekir diye düşünüyorum. Çünkü teknolojiyi kullanmayan bir yolcu personelden yardım isteyip o yardımı alamayınca büyük hayal kırıklığına uğruyor.
TAV süreci iyi yönetti
Cumartesi gündüz Atatürk Havalimanı’nda, akşamı da İstanbul Havalimanı’ndaydım. Atatürk Havalimanı’ndaki sessizlik gerçekten bir şok etkisi yaratıyor. Yıllarca orada çalışıp şimdi terk edilmiş haline şahit olmak gerçekten acı verici. Birkaç personelin sesi dışında adeta çıt çıkmıyor.
Yolcuların koşuşturmaları, alıştığınız kuyruklar, beyninize işlemiş uğultu, gözlerinizin alıştığı kalabalık gruplar, valizlerin tekerlek sesleri, ayrılık ve kavuşma anları... Hiçbirinden artık eser yok. Bu durum çalışanlar için gerçekten çok zor bir süreç. Havalimanında alıştığınız anların bir anda kaybolması öyle bir his uyandırıyor ki; adeta bir rüya gibi... Birazdan uyanacaksınız ve Atatürk Havalimanı'ndaki işinize döneceksiniz gibi...
Yemek yediğiniz yerlerin kahve içtiğiniz alanların yerinde artık yeller esiyor. Sürekli selam vererek geçtiğiniz insanların olmaması, yakanızdaki apron kartını görünce hemen gideceği yeri soran yolcuların artık bir başka yerde olduğunu hatırlamak her saniyesiyle acı veriyor. Ama hayatın gerçeği hasret, onun da ilacı alışmak... Başka çare yok.
Atatürk Havalimanı’nın işletmecisi TAV, son güne kadar sanki hiç kapanmayacakmış gibi hizmet vermeye devam etti. Gerçekten bu işi hakkıyla yapan ve Türk havacılığına çok şey katmış bir firma. Büyük bir alkışı hak ediyor…
İstanbul Havalimanı’nda ilk gün ufak tefek aksaklığın dışında her şey yolunda gitti. O dev operasyonu yürütebileceğini gösterdi. Umalım bundan sonrası da aynı şekilde devam etsin…
Hoşça kal Atatürk Havalimanı, hoş geldin İstanbul Havalimanı
Yorumlar Tüm Yorumlar (14)