30 Ağustos 2023, Çarşamba
Servet BAŞOL
Servet BAŞOL [email protected]

OPTİK



İbn-i Heysem, Ḥasan Ibn el-Heysem, Batılıların söyleyişiyle Alhazen, veya tam ismiyle Ebū ʿAlī el-Ḥasan ibn el-Ḥasan ibn el-Heysem (965 – 1038/1040), Arap matematikçi, astronom, ve İslam'ın Altın Çağının önemli fizikçilerinden biriydi. "Modern optiğin babası" olarak da anılır. Özellikle görsel algı dinamiklerine önemli katkılarda bulunmuştur. En etkili eseri, 1011–21 yılları arasında oluşturduğu ve Latince baskılar sayesinde günümüze kadar gelmiş Kitāb el-Manāzir (anlamı "Optik Kitabı") olmuştur. Polimat, felsefe, teoloji ve tıp üzerine yaptığı birçok çalışmayı da kitaplarına kaydetmiştir.

İbn-i Heysem, ışığın bir nesneden yansıdığı, sonra gözlerine geldiğini ve böylece görüntünün gerçekleştiğini ilk açıklayan kişiydi. Aynı zamanda görüntülenmenin, gözler yerine beyinde meydana geldiğini ispatlarıyla birlikte ilk gösterendi. Antik Yunanistan'da ilk Aristoteles'in öncülük ettiği doğa olaylarını inceleme felsefesinin, ampirik bir yöntem üzerine inşa edilmediğini düşünen İbn-i Heysem, belirlenmiş prosedürlere veya matematiksel ispatlara dayanan deneylerle desteklenmesi gerekildiği fikrini, Rönesans bilim insanlarından çok daha önce ilk savunucusu oldu. Bu da onu, bilimsel yöntemi kullanan ilk insan, yani ilk bilim insanı yaptı. Aristo ve Batlamyus'un eserlerini inceleyerek hatalarını gösterdi. Bunları özetleyerek Arapça'ya çevirdi. Geometriyi mantığa uyguladı. Öklit ve Apollonius'un geometrik ve sayısal metotlarını geliştirdi ve pratik uygulama alanlarını işaret etti. Geometri ve matematiğin inşaatçılık alanında uygulanmasında katkıda bulundu. Eski medeniyetlerden intikal eden matematik, geometri ve astronomiyi tetkik ederek ilmi tenkitlerini ortaya koydu ve bu sahalarda kendi nazariyelerini geliştirerek ilim alemine sundu. Mesela; Aristo ve Batlemyüs'e ait olan dünyanın, kainatın merkezi olduğu şeklindeki görüşleri üzerindeki şüphe ve tereddütlerini ifade etti. Dünya merkezli bir kainat sisteminin kesin olmayacağını, uzayda daha başka sistemlerin de bulunabileceğini ve güneş sisteminin mevcut olduğunu söyledi. İbn-i Heysem'den yüzlerce sene sonra, İbnu’ş-Şâtır ve Nureddin Batrucîsonra, Newton ve Kepler, Güneş sistemi tezini kabullenmişler ve yer kürenin bu sistem içinde bulunduğunu söylemişlerdir.

13. yüzyılda konuyla ilgi çalışmalar yapan Roger Bacon, John Pecham ve Witelo gibi bilim insanlarının eserlerinde Kitâb el-Menâzır’a atıfların bulunmasına dayanarak 12. yüzyılın sonlarında çevrildiği tahmin edilmektedir. Buna karşılık bilinen ve yaygın olarak kullanılan Latince çevirisi ise Friedrich Risner tarafından 1572’de Basel’de, Witelo’nun kitabını da içerecek şekilde Opticae Thesaurus (Optik Hazinesi) adıyla yayınlanmıştır. Bundan sonra da yoğun bir şekilde okunmaya başlanan Opticae Thesaurus Batı’da optik biliminin kurulup gelişmesinde neredeyse tek kaynak eser olarak etkili olmuştur. Benzer etkiyi Doğu’da da gösteren eser üzerine 14. yüzyılda Kemâlüddîn elFârisî Tenkih el-Menâzır (Optiğin Düzeltilmesi), 16. yüzyılda ise ünlü astronom Takîyüddîn İbn Marûf Kitâb-ı Nûr adlı çalışmasını yazmıştır. Her iki eser de Kitâb el-Menâzır’dan derin izler taşımaktadır. Eserin doğrudan görmeye ilişkin ilk üç bölümü 1989’da İngilizceye çevrilmiştir. 16. yüzyıl Rönesans bilgini Giabattista Della Porta, görüntüyü keskinleştirmek için ışığın iğne deliğinden girdiği alana içbükey bir mercek ekledi. Ayrıca ters görüntüyü de düzeltecek aynalı panelleri cihaza ekledi.

Heysem’in anısına Ay’ın bize bakan yüzünde bulunan bir kratere ismi verilmiştir (bkz. Alhazan Crater).

Lumière Kardeşler tarihte ilk film yapımcıları arasındadırlar. Sinematograf cihazının patentini almış ve cihazı geliştirmişlerdir. Bu cihaz, Thomas Edison'un geliştirdiği kinematoskopun aksine, aynı anda birden fazla kişinin film izlemesine olanak tanıyordu.

Lumière Kardeşler ilk özel sinema sunumlarını 22 Mart 1895 tarihinde, halka açık olan ve izleyiciden ücret alınan ilk gösterimlerini Paris'te Salon Indian Du Grand Café'de 28 Aralık 1895 tarihinde gerçekleştirmişlerdir. (Bu gösteriye Louis Lumière tarafından öykülü film ve bilimkurgu filmin atası sayılan Georges Melies de davet edilmiştir.) Tarihe geçen bu genel sunum, Lumière kardeşlerin ilk filmi olan Sortie des Usines Lumière à Lyon (Lumière Fabrikasından Çıkan İşçiler) ve bir trenin istasyona yaklaşmasını kesit alan (Bu tren filmi izleyenleri o kadar etkiledi ki izleyiciler yerlerinden kalkıp salondan dışarı cıkmak istediler.) filmin de aralarında bulunduğu on kısa metrajlı filmden oluşuyordu. Her film 17 metre uzunluğundaydı ve yansıtıcı ile çevrildiklerinde 46 saniye sürüyorlardı. İlk filmlerini, gösterim yılıyla aynı olan 1895'te, Léon Bouly'nin 1894’de patenti alınan sinematograf cihazı ile kaydettikleri düşünülmektedir. Daha sonra Lumière kardeşler tarafından da geliştirilen sinematograf, filmlerin kaydedilebildiği, düzenlenebildiği ve yansıtılabildiği bir cihazdı.

Donuk fotoğraf karelerini canlandıran ve tarihteki ilk film yapımcıları olarak kabul edilen Lumiere kardeşler, ilk film gösterimini de bundan tam 128 yıl önce gerçekleştirdi. Yıl: 1895, Yer: La Ciotat tren garı, Oyuncular: yolcular. Sinematograf adlı aygıt tren garına kuruldu, yolcular inmeye başladı. İşte tarihteki ilk sinema filmi böyle çekildi. Adı da “Trenin La Ciotat Garına Gelişi”ydi.

Büyük bir mucizeye imza atan Fransız Louis ve Auguste Lumiere kardeşlerin eseri, tarihe adını altın harflerle yazdıran bu filmin halka açık gösterimi 28 Aralık 1895’te Grand Cafe’de yapıldı. O gün sadece bu film gösterilmedi. Bebeğin Kavgası, Tuileries Havuzu, Lumiere Fabrikasından Çıkan İşçiler, Alay, Nalbant, Kâğıt Oyunu, Ayrık Otlar, Duvar, Deniz filmleri de izleyicilerin beğenisine sunuldu. Babaları Antonie Lumiere’in resim öğretmeni olması ve sonrasında fotoğrafçılığa başlaması iki kardeşin sinemaya ilk adımı oldu. Tek amaçları, bu donuk fotoğraf karelerini canlandırmaktı.

İzleyiciler o gün belki de sinema tarihi açısından nasıl bir mucizeye tanık olduklarının farkında değildi. 10 film gösteriminin yapıldığı gala çok beğenildi. Özellikle Trenin La Ciotat Garına Gelişi, büyük ilgi gördü: Ne olduğunu anlayamayan izleyiciler, trenin kendi üzerlerine geldiğini sanıp büyük panik yaşadı.

İlgi o kadar büyüdü ki sinemacı iki kardeş kendilerini geliştirmenin yollarını aradı: Görüntünün arkasına müzik eklemeyi keşfettiler. Her ne kadar bu işin bir geleceğinin olmadığını düşünseler de artık amaçları tüm dünyayı gezmek ve icatları sinematograf ile gezdikleri yerleri çekmekti.

1896’da yolları İstanbul ile kesişti. Boğazı ile herkese kendisini hayran bırakan İstanbul’da Haliç’in Panoraması, Boğaziçi Kıyılarının Panoraması ve Türk Piyadesinin Geçit Töreni adlı filmlere imza attılar.

Lumiere kardeşler, filmleriyle tarihe ışık tutuyor, kardeşlere halkın ilgisi günden güne artıyordu. Ancak, onlar farkında olmadan tarihte bir ilke daha imza attı: İlk sansür. 1896 yılının Mayıs ayında kardeşlerin kamerası aslında Rus Çarı 2. Nikola’nın halkı selamlamasını çekiyordu, ancak görüntülere tribünün çökmesi de dahil olunca, polis kayıtlara el koydu ve görüntülerin gösteriminin yapılması yasaklandı.

İnsanlığın ilgisini çekebilmek için ilk yapmanız gereken şey, okumaktır. Sizden öncekiler ne yapmış, nasıl yapmışlar, nerelerde kullanmışlar, ekonomik mi yoksa ün getirisi mi daha büyük olmuş? O an ilgi görmeyen bir buluş, şimdi nasıl bir yarar sunar? O devirde yapılması zor hatta gerçekleşme yüzdesi çok düşük olan bir buluş, şu an yapılınca sıradan mı görünür? Kimler yararlanabilir? Getirisi götürüsüne denk ya da fazlamı olacaktır? Benim ülkem bunu nasıl karşılar? Ülkeler böyle bir şeyi nasıl karşılar? Pazarda yeri var mıdır?

(Heron -ms 10 – 70-, buhar makinası yapıyor (aeolipile) ama hiç kullanmıyor! Heron’un kıymeti ancak 1668 sene sonra, 1698 yılında İngiliz mühendis Thomas Savery’in, ilk ticari olarak satılan buhar makinesi ile anlaşılıyor. 2201 - Kültürel Zeka…)

Okumak yetmez, araştırma yapmanın zorunlu olduğu da ortaya çıkacaktır. Merak, çoğu ülkeler için üzerinde durulmayan bir tavırdır. Merak edenleri desteklemek, yol göstermek ve yardımcı olmak ise sosyal bir davranış biçimidir. Bilim insanı olmak tek başına bir başarı getirmez. Etrafınızda sizi anlayacak, size destek olacak ve yardım edecek kişilerin bulunması ayrı bir zorunluluktur. Kısaca, bilim yapabilmek için sosyal ortamınızın da bilim ile ilgileniyor, en azından bilime kıymet veriyor olması gereklidir. Böyle bir ortam da yazılı belgelerin erişilir olması ile gerçekleşebilir ancak. Latince baskılar, dilden dile çeviriler, oradakinin yaptığı, yapılanı yazanı, yazılmışı okuyanı çok olacak ki gelişme olsun.

Günümüzde (inovasyon) yenileme ve geliştirme üzerine kurulu bir ekonomi mevcut. Buluşlar (icatlar) çoğu zaman kişisel çıkarları bile erteleyerek kamu yararı için değil, ülke gücü, ülke üstünlüğü, ülke ekonomisi güdülerek saklanmakta ya da pazarlanmakta. Yine de bunu başaranların toplumca okuyan, araştıran ve denemek için destek veren toplumların tekelinde olduğunu görmekteyiz.

Bizde ise “icat yapma”, “hiçbir başarı cezasız kalmaz” vs.. gibi sözlerle ifade edebildiğimiz cehaletin izleri her yerde karşımıza çıkar. Okuyarak öğrenmek yerine ezber, ne yazık ki bu devirde hala devam etmektedir. Halbuki ki matbaanın daha icat edilmediği zamanlarda Mişna (-Yahudilikte Medeni ve Ceza Hukuku olan Talmud’un ilk bölümü olan ‘Sözlü kanunlar’ ilk defa Haham Yehuda HaNasi tarafından derlenmiş ve Mişna adını almıştır. Mişna, İbranice şana kökünden gelir ve “tekrarlayarak ezberleme”yi ifade eder) bir çözümdü. Hele Kur'an, bugüne kadar farklı dillere 500 kere tercüme edilmişken! Elde mevcut en eski Kur'an tercümesi Oğuz Türkçesi iledir. Şirazlı Hacı Devletşah oğlu Mehmet tarafından çevrilmiştir. Bu eser Türk-İslâm Eserleri Müzesinde 73 numarada kayıtlıdır; Hicrî 734, Milâdî 1333 yılında yazılmış olan bu çevirinin daha eskiden, Hicrî dördüncü asırda yapıldığı bile tahmin edilmektedir. Eserde 2500 sözcük olup arada Arapça ve Farsça 10 sözcük vardır. Kalanı öz Türkçedir. Bu eski çevirilerin dil bakımından büyük önemi vardır. Çok güzel karşılık bularak çevrilmişlerdir.

Tüm bunlar mevcut iken okuyup anlamadan ezberlemenin yararı yerine zararı vardır.

Ezber yenilenmedikçe unutulur ama okuyup anladığınızı asla unutmazsınız.

O nedenle okuyun, okutun, anlayın, sağlamasını yapın ve uygulayın.

www.servetbasol.com

OPTİK

Yorumlar

Bu haber için henüz yorum gönderilmedi.

Yorum Gönder

Kalan karakter 1000