“Oh oh” rahatladınız mı? Yüreğiniz yağ bağladı mı? Muradınıza erdiniz mi? Atatürk Havalimanı’na inen-kalkan uçaklarda duyulan “Atatürk Havalimanı, Atatürk Airport” kısacası “Atatürk” adı geçen anonslarını susturduğunuz için mutlu musunuz? Yüreğinizi bilmiyoruz ama bizim yüreğimizdeki Atatürk sevgisi her geçen gün daha fazla harlanıyor.
İsterdim ki yeni havalimanının adı İstanbul değil de Atatürk olsun. Birleştirici, kucaklaştırıcı bir milli değerimizin adı bu muhteşem şehirde devam etsin. Hangi gayeler üzerine konulduğunu bilmesek bile suizan etmeyerek “İstanbul Havalimanı” adını da asla ve kat’a kötü bulmamakla birlikte milli değerlere önem veren birisi olarak söylüyorum ki “İstanbul Atatürk Havalimanı” olsa daha şık olmaz mıydı? Olurdu da ne diyelim isim belirleyicilerin takdiri böyle olmuş.
Şimdi gelelim İstanbul Havalimanı’na taşınılması sırasında popülizm yarışına girenlerin davranışlarına ve arkamızı dönüp gittiğimiz Atatürk Havalimanı’nda sel olan gözyaşlarının hikayesine.
Öteden beri doğruları yazmaya çalıştık ve bundan dolayı da kimsenin alınmamasını, yazdıklarımızdan da ders çıkartılmasını arzuladık. Kimi zaman ders çıkarılıp düzeltilme yönüne gidilse de çoğu zaman alışılmış yalaka medya gibi olmamızı isteyenler nezdinde hem eleştirildik hem de buğuzlarla karşı karşıya kaldık.
Ama ne önemi var ki; biz işimizi yapıyoruz.
Yine doğruları gözlemlerimiz doğrultusunda yazacağız. İstanbul Havalimanı’na havacılığın sadece THY’si taşınıyormuş havası verildi. Varsa yoksa THY yazıldı çizildi. Oysa AtlasGlobal var, Onur Air var, Çelebi, Havaş, TGS var. Turkish Do&Co var, MNG var, yerli-yabancı, irili-ufaklı bir dolu firmamız var. Onlardan hiç mi hiç bahseden olmadı. Oysa havacılığın olmazsa olmazları hep taşınma telaşında idi.
Yazımın başlığında belirttim “popülist hareketler” diye. Gelin açalım bu popülist yaklaşımları. Son bir haftadır sürekli gözlemliyorum. Özellikle THY yöneticileri “taşınma telaşı” mı yoksa kendini gösterme yarışı mı yapacaklar diye. Hiç yanılmadığımı gördüm.
Her yönetici kendi PR’ını yapmak için adeta yarış pistini aratmayacak hamleler gerçekleştirdiler. Örneğin, biri sürekli dolaşarak kendini resimleyip sosyal medyadan paylaşma derdinde iken diğeri başka bir formatta realitik çalışma yaparken yanındaki zatlar başka bir alemde idi.
Şunu anladım ki THY yöneticileri Nisan ayında yapılması muhtemel genel kurulda yerini sağlamlaştırmak için görsel şov peşinde idi. Bunlara THY’nin yönetim kurulu üyesi Orhan Birdal da katıldı. Anladım ki o da hala yönetim kurulunda yer almanın derdinde.
Siz de şunu anlayın. Artık THY’de görev almak çantada keklik değil. Bunu zamanı geldiğinde hepimiz/hepiniz göreceksiniz.
Atatürk Havalimanı’nda duygu dolu anlar…
Ayrılışı, koparılışı, veda etmeyi gözümle görerek yaşamak istemedim. Atatürk Havalimanı 1991 yılından bugüne kadar yaşadığım anılarla kalsın istiyordum. Veda anlarına da şahitlik etmeyi istemedim. Gece yarısı 00.00 gösteren saatime bakarken yol arkadaşım Murat Herdem aradı “gelip görmelisin” dedi.
Direksiyonu Atatürk Havalimanı’na çevirdim. Yollar kapanmıştı. Uzadıkça uzadı hem yolum hem de merakımı giderecek olmamın zamanı. Nihayet vardım AHL otoparkına. Hiç alışık olmadığım şekilde aracıma hemencecik yer buldum. Dolanmadım katlar arası. Terk edilişin hüznünü daha otoparkta yaşamaya başlamıştım.
İç hatlardan giriş yaptığımda savaşı andıran sessizliği yaşadım sanki. Tüm koridorlar bomboş ve sessiz idi. Her yer ama her yer bitik halde idi.
Kendi ofisime gittim orası bile kapalıydı. Arkadaşlarım “göç” denilen ayrılışı haber haline getirmek için sürekli takiptelerdi. İç hatlardan dış hatlara geçerken daha ilk günde yürüyen merdivenlerin bazılarının çalışmadığını fark ettim.
İçim eridikçe yüreğim burgaç, burgaç oluyordu. Dış hatlara vardığımda gözlerime inanamadım. Savaş filmi senaryosu için hazırlanmış bir görüntü ile karşılaşmak, yıllarca yürüdüğüm yolların hayalet şehre döndüğünü görmek çok üzücüydü.
Tanıdık birkaç yüz ile karşılaştıktan sonra Murat Herdem ile buluştuk. Aynı duyguları o da yaşıyordu.
Sonra arındırılmış salonda TAV’ın verdiği veda partisine katıldım. Çalışanların gözyaşlarına boğulduğu veda partisinde Sani Şener, Kemal Ünlü, Ekrem Akgül ve tüm tanıdıklarla sadece Atatürk Havalimanı için vedalaştık. Ama ebediyete kadar sürecek dostluğumuzu yeniden pekiştirdik.
Gördüm ki dün TAV’ın ekmeği ile kursak doyuranlar yoktu. Şimdi yeni çöplüğe gitmişlerdi. Olsun orada onlara gagalanacak çok çöp olabilirdi. Biz dostlarımızla olalım yeter.
Ve THY’nin son uçağı kalkıyordu. Singapur’a. Uğur Cebeci kendini uğurlatıyordu resmen. Uğurlayanlar arasında üstün meziyetli adamları da gördüm.
Ne diyelim uğurlayın, bir gün sizi de uğurlayanlar olabilir. Ama yakında ama uzakta. Beyliğinizi sürün...
Yorumlar Tüm Yorumlar (117)