Yaz sezonun kendini iyiden iyiye hissetirdiği bu dönemde yolcuların kâbusu olan rötar dönemine de giriş yapmış bulunuyoruz.
Geçtiğimiz yaz sezonu sürecinde özellikle Avrupa’daki meydanlara yaşananlar hepinizce malum. Başta Almanya olmak üzere İngiltere, Fransa, Hollanda ve pek çok Avrupa ülkesinde seyahatin çileye dönüştüğü bir döneme hep beraber şahitlik ettik.
Binlerce yolcunun saatlerce, hatta günlerce bagajlarını beklediği geçen yaz dönemi pandemi etkisinin devamı olması sebebiye yolcuları isyan edecek noktaya getirdi. O haberleri yaparken Türkiye’de böylesine bir durumun yaşanma ihtimalinin olmadığını kendi kendime söylendim durdum hep.
Pandemi sürecinde Avrupa’da personel sayısının yüzde 30’lara varan oranlarla azaltılmış olması ve 2022 yazı itibarıyla yolcu patlamasının yaşanması öylesine kaotik bir ortam doğurdu. Ancak bizde personel çıkarma yasağı olması (kılıfına uyduranlar hariç) böylesine bir süreci daha kolay atlatmamızı sağladı.
Bir yolcunun uçak yolculuğu için evinden çıktığı an seyahat süreci de başlamış oluyor. Havalimanına vardığında ise asıl mücadele edeceği sürece giriş yapıyor. Güvenlik sırasında beklemesi, gate için bir güvenlikten daha geçmesi, gate’de beklemesi ve uçağa girmesi derken yaşadığı fiziksel yorgunluk aslında yolcu için atlatılması daha kolay olabiliyor. Uçağa girip koltuğa oturduğunda o yorgunluk yerini varış planlarına bırakıyor.
Ama asıl yorgunluk da burada başlıyor.
Yolcu alımının tamamlanmasıyla uçağın kalkışını beklemeye başlayanlarda el hep saate gidiyor. Ancak özellikle yaz döneminde vaat edilen saatte kalkış neredeyse imkansız hale geliyor. İşte burada fiziksel yorgunluk yerini psikolojik yorgunluğa bırakıyor.
15 dakikayı aşan gecikmeler rötar kategorisine giriyor ama keşke 20 dakikada o kalkış gerçekleşebilse diye içinden geçirmeyen yoktur!
Ama ne mümkün?
Havayolu şirketlerinin uçaklarının geç kalkması için çeşitli parametreler var; olumsuz hava koşulları, havalimanından kaynaklanan aksaklıklar, personel hatası ya da uçuş ekibi planlama hatası gibi sebeper sayabiiriz. Ancak yolcu bunlar bakmaz. Vaat edilen saatte kalkması gerekir ki vardığında yapacağı planlar aksamasın.
Ancak yaz döneminde bu planlamaların tutması ne yazık ki imkansız. Haziran, Temmuz, Ağustos ve Eylül aylarında Türkiye’de tarifeli ya da tarifesiz şirketlerin zamanında kalkış oranı ortalama yüzde 50 seviyelerinde. Bu çok düşük bir oran.
Ve bizler de o döneme giriş yapmış durumdayız.Sabiha Gökçen’de tek pistle yapılan operasyona rağmen Pegasus bu konuda kötünün iyisi durumda. Zaten Pegasus’un en fazla övündüğü özelliklerinden biri de bu. Haklı olarak…
Havayolu şirketleri türlü planlamalar yapmalarına rağmen bu duruma bir türlü çare bulamıyor.
İşin bir de yolcu profili var. Bazı yolcular of’larla puf’larla bu problemi geçiştirirken bazı sabırsız ve öfkeli yolcular durumu başka bir boyuta çevirebiliyor.
Haziran ayında idrak edeceğimiz Kurban Bayramı süreciyle çok yoğun bir yaz sezonuna giriş yapacağız. Yolcu sayısı rekor duyuruları, ek sefer bilgilendirmeleri, filoya dahil edilen ya da edilmesi planlanan uçakların haberlerini sık sık okuyacağız.
Ancak rötar sorunlarını sadece yolculardan duyacağız.
Kalkış saatini aşan her bir dakika yolcu için bir çile. ‘Bir daha bu şirketle uçmam’ dese tercih edeceği diğer şirkette de durum çok farklı olmayacak.
Yolcu açısından oldukça kötü bir deneyim olan rötar, havayolu şirketleri için de büyük maliyet demek. Yakıt sarfiyatının artması uzun vadede şirketleri zora sokan önemli bir gider kalemi. Varsa devam seferlerinin aksaması, ekip planlamada yaşanması muhtemel aksaklıklar, havalimanı giderlerinin artması gibi çok fazla kötü sonuç anlamına geliyor.
Bana göre havayolu şirketlerinin çözmesi gereken en önemli sorunlarının başında rötar geliyor. Bu hem yolcuya hem şirketin kurumsal kimliğine hem de uçak içi personele zarar…
Yorumlar