Size bir (K)’not vereyim!
Mimarisine diyeceğimiz yok, yapanlardan, tasarlayanlardan Allah razı olsun. Lakin olumsuzluk yaşamayacağız diye kimse beklemesin. Geçtiğimiz hafta yaşadığımız ani hava değişimlerinde meydana gelen aksaklıklar gibi. Ama burada Hava Trafik Kontrolörleri’ne ayrı parantez açmak, ayrı not vermek lazım.
Hafızalarımızı yoklarsak hemen hatırlarız. AirportHaber olarak üzerimize düşeni yapmış ve THY’nin yan rüzgar limitini 25 knot’tan 30 knot’a çıkardığını yazmıştık. Geçen hafta yaşanan ani hava değişimleri gösterdi ki 40 knot’a da çıkartsanız fayda etmeyecek.
Gönül isterdi ki İstanbul Havalimanı tıkır tıkır çalışsın olumsuz laf edilmesin. Ancak mümkün değil. Dört dörtlük yapsanız dahi eleştirilecek nokta bulunur. Ve yine gönül isterdi ki Atatürk Havalimanı da işlesin ve o samimiyet kokan her köşesinde havacılar sağa sola koşuştursun. Tıpkı Londra’daki Gatwick, Stansted, Heatrow gibi bizim İstanbul’umuzda da üç havalimanımız olsun.
Neyse konumuza dönelim.
Geçen hafta İstanbul Havalimanı’nda tam bir hava patlaması yaşandı. Havalimanı tam kapasiteye yakın şekilde çalışmaya başladıktan sonra ilk kez ciddi bir hava hadisesi ile sınav verilecekti. Uçaklar inecek mi, inmeyi deneyip pas mı geçeceklerdi.
Tam bir bilek gücü deneyimi sergilenecekti. Pilotlar açısından da eğitim sınavı gibi bir durum yaşanıyordu aslında.
Havada ani değişimler yaşanıyor, pilotlar şiddetli türbülans, windshear gibi raporlar anons ederken, havada 360 derece hava akımı değişimleri yaşanıyordu.
Burada iş Hava Trafik Kontrolörleri’ne düşüyor ve havadaki trafiği yere indirmek veya başka meydanlara sevk etmeleri gerekiyordu.
Film sahnelerini aratmayacak bir aksiyon yaşanırken, deneyimli hava trafik kontrolörleri durumu ustaca yönetiyor, inmek isteyen pilotlara öncelik tanıyordu.
Bu arada THY’nin 30 knot’a yükselttiği yan rüzgar şiddeti de 40 knot’a çıkmıştı.
Windshear olarak tabir edilen rüzgarın hızındaki şiddet ve ani yön değişikliği pilotlarda tedirginlik yaratırken, üç kez inmeyi deneyip pas geçen pilotların cesareti(!) de korkutucu idi.
Oysa windshear; bizim bildiğimiz rüzgârın yön ve hızındaki çok kuvvetli ani değişikliğe sebep olur. Uçaklarda ani irtifa kaybı yaratır. Uçaktaki sistemler bu durumu algılayıp ikaz verir. Pilot aniden gaz açıp pas geçer. Özellikle son yaklaşma hattında düşük süratte iken büyük tehlike ve risk yaratır.
Bu durumlarda windshear hafife alınacak bir durum değildir.
Gökyüzü örümcek ağı gibi bir hal alırken, değişik meydanlara yönlendirilen uçakların sorunsuz inişleri teselli edici durum idi.
Şunu unutmayalım, bu ve buna benzer olayları bu meydanda çok yaşayacağız. Buna hem meydan işleticisi, hem pilotlar, hem havayolu şirketleri hem de tüm kamuoyu hazır olsun.
Bu arada dikkat edilecek ve önemsenecek nokta şu olmalı. Demek ki Atatürk Havalimanı tamamen köreltilmiş ve gözden çıkartılmış. Acınacak nokta bu olsa gerek. Burnunun dibinde havalimanı varken, Çorlu’ya divert eden uçak sorgulanmalı. Daha bir ay yeni doldu AHL’den çıkılalı. Her yer kapatılmış, her yer çürümeye terk edilmiş. Yazık, yazık.
Evet, hava hadisesi çok olacak dedik. Bir örnek daha verelim. Deniz kenarına yapılan Ordu-Giresun Havalimanı da buna benzer hadiselere gebe kalıyor. Ama maalesef orası pek gündem olmuyor. Neden?
Orası gözden de uzak gönülden de uzak. Üç gün üst üste uçak inip kalkmadı. Bir kişi de ses çıkartamadı. Oradaki hadise de pistin üzerine sis çökmesi.
İstanbul Havalimanı üzerine kabus çöker, Ordu Giresun’a sis çöker. Aman sadece bunlarla kalsın. Kaza kırım olmasın da uçmayalım.
Bu krizi sorunsuz yöneten Hava Trafik Kontrolörleri’ne kocaman bir alkış ve her ne kadar İstanbul Havalimanı üzerinde 40 (k)not’a çıkan rüzgar olsa bile ben kontrolörlere tam not veriyorum.
Yorumlar Tüm Yorumlar (22)