Atamın kemikleri sızlıyor be. Koskoca kurumu ne hale getirdiler. Yazık, havacılığımızın ilk adımı idi Türk Hava Kurumu. Hatalar zinciri, ihmaller zinciri, rüşvetler zinciri ve adamcılık zinciri Atatürk’ün emri ile kurulan elde avuçta kalan tek manevi değerimizi içinden çıkılmaz bir yola sürükledi.
Öteden beri savunduğum bir gerçek vardı. “THK emekli askerlerin çiftliği olmaktan çıkartılsın” diye düşünürdüm. “Çiftlik” diyorum çünkü THK’nın başına hep askerler, hep askerler geldi. Sanki emeklilerin rehabilitasyon merkezi gibi idare edildi. Kimi askeriyede yaşayamadığı rahatlığı yaşamak için kimi cebini doldurmak için THK’yı çiftlik gibi kullandı.
Hep tartışıldı, hep kurban derileri ile gündeme geldi ama millet sahiplendikçe sahiplendi. Kimi arsasını, kimi evini, kimi otelini kimi de parasını THK’ya bağışladı.
İstediler ki gençlerimiz, havacılık sevdalılarımız bu kurumda eğitilsinler, havacılığı sevsinler.
Ama gelin görün ki şimdi kayyumla idare edilen, edilecek olan bir zavallı kurum haline geldi.
Osman Yıldırım ile başlayan kötü idare, borçlanma, rüşvet çarkı aldı başını yürüdü ve kanamaya başlayan yara kangren olmakla karşı karşıya geldi.
Biz o zamanları kaleme alırken, olumsuzlukları yazarken, rüşvet çarkını yazarken bize karşı açılan cephe paranın ve nemalanmanın esiri olmuş ve sessiz kalmışlardı.
Oysa bize reklam vermesine rağmen pislikleri, yolsuzlukları, adam kayırmacılığı, mafyavari tutumları yazmaktan çekinmemiş ve ısrarla devleti, devletin savcılarını göreve davet etmiştik.
Geciken bir hamle ile Osman Yıldırım görevden alınmış ve görevden uzaklaştırılmış. THK için umut ışıkları yanar dediğimiz anda, sivil bir kişinin THK başkanı olmasını istemiştik.
Yapılan genel kurul ile birlikte Vacit Öktem THK’nın sivil başkanı olarak göreve başlamıştı. Çok ama çok umutlanmıştım THK’nın yenilenmesi, sivil anlayışın kurumu yukarılara taşıyacak ve istediği ivmeyi kazandıracak diye.
Ama gemi su almaya başlamıştı bir kere. Vacit Öktem baskılara, tehditlere ve şantajlara dayanamadı. Bir yıl bile sürmedi başkanlığı. Sekiz ayda havlu arttı. Belki korktu, belki tehditlere dayanamadı ve belki de yönetme cesareti bulamadı ve kurumdan istifa etti.
Sonra işin başına, geminin dümenine Kürşat Atılgan getirildi. Askere karşı olmakla beraber asker gibi davranmayan Kürşat Atılgan’a sempati ile baktık. Borç batağına saplanan kurumu düzlüğe çıkartacak adımları atmasını ve çözüm üretmesini bekledik.
Kısmen de yaptı diyebiliriz. Borçlar azalırken, yeni açılımlar, kaynak sağlayan yenilikleri getireceğini düşündük.
Ama o da olmadı. Gelen sattı THK’yı giden sattı. Mal varlıkları birer birer eriyen THK’da işler çığırından çıkmıştı.
Kürşat Atılgan belki istediklerini yapamadı ama o da koltuğu sır perdesinin arasında devretti. Hem de olağan kongre ile.
Koltuk Bertan Nogaylaroğlu’na devredilince nereden nasıl ne şekilde koltuğa oturtulduğu bilinmeyen Nogaylaroğlu, kurumda köklü çözümler yerine kökten kavgalara girdi. Kurumun dinamikleri ile oynadı ve iç barış yerine iç kavgaları başlattı.
Tüm yönetim istifa etti, genel kurul çağrılarına kulak tıkadı. Tüzük tanımadı, resmen mafyalık yaparak tehditlerle insanları korkutma yoluna gitti.
Kimine “ya isifa et ya da seni FETÖ’cü ilan ederim” diyerek mobing uyguladı.
Devlet ile kavga etti, kurumun uçaklarını dahi uçuramaz hale getirdi.
Velhasıl kurum orman yangınları ile tartışmanın odak noktası haline geldi Devlet ile kavga etmenin, tüzük tanımamanın bedelini koltuğu ile ödedi.
Şimdi güzelim kuruma kayyum atandı ve akıbeti kayyumun eline ve vicdanına kaldı.
Ya tüm varlıkları tamamen satılır kurum kapatılır ya da küçülmeye götürülür.
Yani demem o ki THK’nın ruhuna el Fatiha….
Yorumlar Tüm Yorumlar (26)