Geçen hafta bir yazı yazmıştım. “İnsanlığı Çıplak Olana, Hiçbir Ahlâk Kuralını Giydiremezsin” Pek okur toplayamadı. Beklediğim de buydu. Peki; bunu bile bile neden Ahlak konusunu seçmiştim? Bu yazıda ise anlattığım, unutulmaması gereken sektör yaşanmışların hepsi ahlâki eksikliğe dayanıyor da ondan. Bu tür konuların işlenişinde okuyucu sayısı beni pek ilgilendirmiyor. Az da olsa okuyanların niteliklerini bilmek ve anlamak benim açımdan yeterli.
O TARİHTE THY TEPESİNDEKİLERİN NİYETİ BELLİYDİ.
Son yıllarda bu taktiği uygulamıyorlar, çalışana direk kulp takıp toplu çıkartmayı tercih ediyorlar. Şirket yönetimi; çalışma hayatında belli bir süreyi tamamlamış personelini, ‘aba altından sopa göstererek’ emekli etmeye zorluyor. Çalışma hayatında 6.500 iş gününü tamamlayan kimi personele -ki çoğunlukla kadınlara- emekli olmaları tavsiye ediliyor. Yaşı ister 50’yi aşmamış, olsun, ister şirkette 20 yılını tamamlamamış olsun, fark etmiyor. Değil mi ki 6.500 iş gününü doldurdun, bu kadarı yeterli. Daha önce; “Hayır, ben daha çalışmak istiyorum, henüz emekliliğe hazır değilim” derseniz, size “işe uyum ya da verimlilik” konusunda suçlamalar yöneltip, savunmanız isteniyor ve savunmadaki yanıtlarınız ne olursa olsun, tazminatınızı ödeyip, sizi işten atıyordu. Bunun üzerine; çalışanlar, ‘İş Güvenliği Yasası’ kapsamında, mahkemeye başvurup, yürütmeyi durdurma ve işe iade kararı alıyorlardı. THY Yönetim Kurulu mahkeme kararına rağmen, ‘işe iade’nin gereğini yerine getirmediği için, yine mahkeme kararıyla personeline, 10 ila 12 maaş tutarında tazminat ödemek zorunda kalıyordu. (Bu da bir anlamda, şirketi zarara uğratmak anlamına geliyor ki bu tür 200’e yakın vaka var.) Bugünlerde ise, THY yönetimi taktik değiştirdi; emekliye sevk etmek istediği personel, bu teklifi kabul etmeyince, asli görevinden alıp, ilgisi olmayan farklı birimlere atayarak, onları başarısız kılıp, işten atmaya ya da kendiliklerinden emekliliğini istemeye zorluyor.
Allah aşkına sorarım size; bu bir baskı, bir hukuksuzluk, adaletsizlik ve bir zulüm ya da zorbalık değil de nedir? Zira; emeklilik, çalışanlar için bireysel bir tercihtir ve onurlu bir süreçtir. İnsanın emekliliğini kendisi istemesidir doğru olanı. Bunu THY işvereninin zorlaması, üstelik 2007’de yürürlüğe giren çalışma yasası uyarınca, kadınlarda 60, erkeklerde 65 yaş emeklilik sınırı ortadayken. Oldukça manidardır.
Bir başka ayrıntı ise; THY’nin işten attığı performansı yüksek kalifiye elemanların gittiği diğer özel havayolu şirketlerinin en güzide personeli olmasıdır. Üzerinde hassasiyetle durulması gereken bir başka uygulama ise bugünkü THY yönetiminin göreve geldiği seneden bu yana, THY personel yapısının değiştirilme oranıdır. . Bu açıdan bakıldığında ise THY’nin hangi amaca hizmet ettiğini anlamamak için sağır sultan olmak gerekmez. ( Hürriyet Gazetesinin köşe yazarı bu yazıyı gönderilmiş olan çalışan mektuplarından düzenlemişti ) Evet, bu davranışın adını siz koyun. Ahlakla mı, İnsanlıkla mı, vicdanla mı bağdaşıyor. Hele bir düşünün.
DÜNYANIN NERESİNDE, HANGİ ŞİRKETTE BÖYLE BİR UYGULAMA VAR.
THY yönetimi personelini genç yaşta emekli ediyor; özellikle de hostesleri...
Yandaşlara kadro açabilmek için yapılan bu oyun karşısında yargı yoluna gidip yönetici dava edilirse ne oluyor? Habertürk gazetesi bunu şöyle aktarmıştı): “THY yönetimi, kilit noktalarda bulunan idarecilerin aldıkları kararlar, personel iş akitlerinin sona erdirilmesi ve yönetim hatalarına karşılık çareyi tüm yönetici personeli sigorta ettirmekte buldu. Söz konusu sigorta THY yöneticilerinin eylem ve işlemlerinden doğan zararların sigorta şirketince karşılanmasını kapsıyor.”
Görüyorsunuz THY yönetimi, riskini sigortaya emanet ediyor.
Bu anlayışın adına ne demek gerekiyor? Tarif eden bildirsin.
GREV YASAĞINI PROTESTO ETMEK SİZE Mİ KALDI?
THY Çalışanları 29 Mayısta Sivil Havacılık Sektörüne getirilen grev yasağını protesto için düzenlenen eyleme iştirak etmişlerdi. Değişik ünitelerde çalışan 305 kişi sendikal haklarının ellerinden alınması konusunda tabii ki mutlu değildiler.
Bu konu ile ilgili olarak havayolundan yapılan açıklamada, eyleme katılan ve görevine gelmeyen 260 şirket mensubunun ve de bir yan kuruluştan ise 45 kişinin 2822 sayılı Kanunun ilgili maddeleri gereğince iş akitlerinin feshedildiği duyuruldu. Aslında bunun yapılacağı belliydi. Dönemin YK Başkanına gazetecilerce yöneltilen, "150 çalışanını işten çıkardığınız söyleniyor. Doğru mu?" sorusuna, " Daha da fazlasını çıkaracağız " şeklinde verdiği yanıt şirketin konuya yaklaşımını zaten ortaya koyuyordu. Bu arada ilk yapılan duyuru kapsamında söz konusu eylemin yaklaşık 2 milyon dolarlık maddi zarara da neden olduğu da açıklanmıştı. Tarih 31.05.2012. Evet 305 kişi iki gün içinde atıldı işten. Sendikanın talebine rağmen insanları tekrar işe alınmadı. Sendika konuyu toplu İş Sözleşmesi görüşmelerinin sonlandırılması için şart olarak öne sürdüyse de Yönetim grev kararını göze almayı tercih etti. Tabii ki çalışanlar konuyu adli makamlara intikal ettirdiler. Kazandılar da. İşverenin hukuken haksız bulunması sonucu etkilemedi.
2012 yılında sözleşmeleri feshedilen çalışanlar Sendika Yönetiminin değişmesini takiben 2014 yılının başlarında yine toplu iş sözleşmesinin imzalanmasını takiben şirkete yeniden kabul edildiler. Sendika bu personelin geri dönüşünü TIS kapsamında görüşmelere almıştı. Peki; neden bu insanlar, aileleri ve çocukları iki sene bu sıkıntıları çektiler? Peki; bu 305 kişinin protestolarının neden olduğu 2 Milyon Dolarlık zarar ne oldu? Şirketin ilk duyurusundan sonra bu kayda hiçbir yerde rastlanılmadı. Nasıl halledildi? Buda işvereninin konuyu kamuoyuna duyururken haklılığını vurgulamak ve kamuoyu tepkisini azaltmak için kullandığı bir uydurulmuş bir argümandı herhalde. İnsanlara bile bile bu kadar zaman neden işkence yapıldı dersiniz? Kuruluşun tepesindekiler 2012 yılındaki Sendika Yönetimini benimsemediği ( ? ) için. Yine de Sendika bu konuyu Toplu İş Sözleşmesi masasına yatırmasaydı şirket yönetimi bu düzenlemeyi yapıp eski çalışanları işe kabul etmezdi. .305 aileyi perişan eden bu insanların ahlak anlayışlarını tartışmak gereksiz. Ahlak dinin yarısı diyorlar ya. İkinci yarıyı da siz düşünün. Evet; Her Yapının Bir Temeli Var. İslam Dinin Temeli de ahlaktır” sözünün doğruluğunu belgeleyen bir yaşanmış. ( Bu olaylar yaşandığı dönemde şirketin tepesinde olanlar ayrıldılar. Bir önceki yönetim iş başındaydı).
TALİMAT YERİNE GETİRİLDİ. MENFUR KALKIŞMAYI DÜZENLEYENLERİN UZANTILARI TEMİZLENDİ ? KİM KİMİ KANDIRDI?
15 Temmuz 2016 tarihinde yaşadığımız menfur darbe kalkışmasının üzerinden iki gün geçmişti. Cumhurbaşkanımız bu FETÖ zihniyetinin Devlet Kurumlarından süratle dışlanmalarının gerektiğini yaptıkları bir televizyon konuşmasında ifade ettiler. Evet; bu aşamada yapılması gereken ilk iş buydu. İşine geldiği zaman Özel Sektör Kuruluşu olan, işine gelmediği zaman ise Devlet Kuruluşu gibi davranan Türk Hava Yollarının saygıdeğer tepe yöneticileri durumdan vazife çıkartarak bu talimatı ilk yerine getiren şirket olmak hedefini önlerine koydular. Ve de Sn. Cumhurbaşkanımızın Devlet Kuruluşlarına yönelik talimatlarını takip eden yedinci günde diğer kuruluşlar belirleme çalışmalarını hangi yöntemle yapacakları hususunu planlamaya çalışırken 20 binin üzerinde istihdamı olan en büyük bayrak taşıyıcı kurumumuz 211’in üzerinde çalışanını süratle belirledi. Ve de bu personelin 24 Temmuz tarihinde GSM mesaj ile bildirimde bulunmak sureti ile is sözleşmelerini feshetti. Hedefe ulaşmışlardı, emri yerine getiren ilk kuruluş olmuşlardı Hem de kanunun tüm maddelerine ters bir işlem ile.
Listede Fetö ile ilişkilendirilen kaç kişi vardı net olarak bilmiyorum. 20 kişi bile bulunmadığı söyleniyordu o zaman. .Koskoca bir şirket bizde bu kapsama giren 20 kişi var diyemezdi ya. Araya başkaları da sıkıştırıldı Başka nedenler uydurularak. Ve liste yüzlerle ifade edilebilecek tatminkâr ( ? ) bir rakama ulaştı.
O heyecanlı günlerde kimsenin detaylarla ilgilenmeyeceği ortadaydı. Ve ilgilenmedi de.
Kimse kendini yargıç yerine koyarak mahkemeye intikal etmiş b,r konunun “esası” hakkında hüküm veremez ve yorum yapamaz.. Fakat “usul hükümleri” farklıdır, sürecin her aşamasında açıkça tartışılabilir. Büyük bir hukukçumuzun deyişiyle “usul esasa mukaddemdir” yani “usul, esastan önce gelir”. ( TDK mukaddem Öncül )
Tabii iş sözleşmeleri kanunun hiçbir hükmüne uyulmaksızın feshedilenler hukuku yola başvurdular Bazıları ise hukuka başvurmadılar. Neticeten Yerel Mahkemeler bu şirket tarafından yapılan işlemleri usul yönünden geçerli saymadı. Üst mahkeme de bu kararı onadı. Hukuka başvuran tüm personel davayı kazanmışlardı. Başka bir deyişle Personel tertemizdi ve Fetöcülük çamuru üzerlerine yapışmamıştı. Ama işveren mahkemelerce verilen işe iade kararını uygulamadı. Hissedarların parasını yanlışın üzerine bir yanlış daha koyarak çar çur ettiler. Hata yaptıklarını kabullenip, hukuna saygılıyız demek yerine personele tazminat ve mahkemenin kararlaştırdığı diğer ödemeleri yaptılar. Bu durumda işe iade kararı kadük kaldı. Doğruluğunu bilemiyorum ama bir iki kişiye istisnai muamele yapıldığı ve işe kabul edilerek İstanbul dışında görevlendirildiği konuşulmuştu.
Kimsenin dindarlığı hususunda fikir yürütmek doğru değil. O iş Kulla Allah arasında.. Hani din ile ahlak ayrılmaz bir bütündür deniyor ve buna inanılıyor ya. Bu noktadan hareketle Şimdi bu düzeni insanların ahlâki değere sahip oldukları söylenebilir mi? Konu kul hakkı yemek ise, işte böyle yenir. İşin bu tarafı da dinimizle ilgili? Yine de karar sizlerin. Bu Yaşanmış ve bu anlatım “ yazının başlığını doğruluyor “ Ahlak olmayan yerde Kanun Bir Şey Yapamaz ”
TAKDİRİ İLAHİ TAMAM DA VAH GİDENE.
Bir THY tepe Yöneticisi düşünün. Tahsili 4x4. Kültürlü. Bu insanın önüne bir liste gelir. İşten çıkartılacakların listesidir bu. Alır kâğıdı bakar. Gözü bir isme takılır. Tanır onu, eski işyerinde beraber çalıştığı biridir ve de onu kendisi almıştır işe. “ Bunu listeden çıkartın yerine başka birini yazın “ der. Emir kullarının yapmaktan başka çareleri yoktur. (x’i ) listeden silip (Y’yi) yazarlar listeye. Bu kez o insan onaylar listeyi. Ve ( Y ) işten atılır. Evet, (Y) şirketten neden dışlandığını bilmez. Onu neden attığını da o saygıdeğer yönetici de bilmez. Onun için yapılan önemli değildir. Tanıdığı birini kayırmıştır o kadar. Tesadüf o dur ki, kayırılan kişinin ismi o insanın karşı çıkamayacağı bir makam tarafından da kurumdan uzaklaştırılması için talimaten bildirilir zira devlet baba’da kendi kaynakları ile belirli tespitleri yapmaktadır o ara. Ve de nedeni açık seçik ifade ederek. O yöneticinin bu nedeni çok yakından bildiği açıktı.Cumhurbaşkanı 15 Temmuz tarihinden bir gün sonra bunları Devlet Kuruluşlarından temizleyin talimatını hangi sebepten verdi ise bu beyzadenin işyerinden tazminatsız uzaklaştırılma nedeni de oydu. Takdiri İlahi. Evet, takdiri ilahi tecelli etmiştir ama yine de vah gidene. Acaba O yönetici bu yakınına hakkını hukuk yolunda ara diye nasihat vermiş midir? Hiç Sanmam.” En Kötü Düşmanlarımız Cahil Ve Basit İnsanlar Değil, Okumuş Ve Ahlâken Bozuk Olanlardır” sözünü doğrulayan bir yaşanmışın anlatımı bu. Dinin yarısı Ahlak derler ya. Biz ahlâki durumunu biliyoruz. Diğerini, dini konusunu Allah bilir.
PARAŞÜTLE İNENLER.
Örneğin Mete senelerdir Türk Hava Yollarına emek vermiş, herkes tarafından sevilen bir personeldir. Görevde yükselme sıralamasının en başında yer almaktadır. Atamaların yapılacağı zaman kimse Mete’yi aramaz, sormaz. Mete bir de bakar ki atanmayı beklediği noktaya dışarıdan ve de sektör ile hiçbir ilgisi olmayan yine örneğin Tekin Bey atanmış. Yapılan tercihin tek kıstası ise atanan şahsın bizden olması. Bununla ilgili yüzlerce örnek bulabilirsiniz. Ahlaklı ve dine inancı olan bir insan bunu yapar mı? Detaylandırmaya gerek yok. Bu en basit deyimi ile bu hak yemek sayılmaz mı?
HERKES BORCUNU KENDİ ANLAYIŞINA GÖRE ÖDÜYOR.
Hüseyin diye biri senelerce iş bulamamıştır. Yaşamı zor geçmektedir. Elinden tutacak birini arar ve bulur. Bu kurtarıcı onu sektörde bir işe yerleştirir. Hem de fellik fellik İş aradığı dönemde başvurmayı bile düşünemediği bir işe. Borçlanmıştır bir anlamda. Ve bu borcunu eski çalışanlara yapılan her türlü haksızlığı açık açık desteklemekle, onları suçlayarak haksız yere işten atan yetkilileri alkışlamakla ödeme yolunu seçmiştir. Zaman için de görüldü ki binlerce Hüseyin aynı çatının altına aynı formata uygun olarak yerleştirilmiş. Onlar da ülkemizin çocuğu, tabii ki birileri işten çıkartılınca onlar işe girecekler. İşe girdikleri için kimse onları suçlayamaz. Ancak onları işe almak / alabilmek için mevcut içinden eski olanları seçip dışlamak hendi vicdanla, hangi ahlaki kuralla ve de hangi insanlık duygusu ile bağdaşır onu bu işlemi yapanlar bilir.İfade edilmek istenen işe bu şekilden girenlerin manevi borçlarını ödeme şekilleri ve bu ödeme esnasında ortalığı kırıp dökmeleri. Birileri bir şirket çalışanlarını bölüp parçalayarak yönetme yolu seçmiş. Başarılı ol
Yorumlar Tüm Yorumlar (31)