Hepsi birer kahraman, hepsi havacılığın ağır işçileri, hepsi havacılığın hamalları. Bir çoğunun gözünde küçümsenen o insanların hallerini empati yapıp düşününce aslında bizlerin birer hiç olduğunu hissettim. Ne zaman? Geçen hafta o kavurucu sıcaktan korunmak için kendilerini en küçük gölgede korumaya çalıştıklarını gördüğüm anda.
Havaş'ta, Çelebi'de, TGS'de çalışan ve çoğumuzun nasıl bir hayat mücadelesi verdiklerinden haberi dahi olmadığımız apron işçileri, emektarları bu haftaki yazımın konusunu teşkil edecek.
Hangi şartlarda çalıştıklarını dahi biz iklimlendirilmiş odaların çok bilmişleri bilemeyiz. Onları anlamak için tıpkı onlar gibi yaşamak lazım. Hiç olmazsa bir gün bunu denemek lazım.
Kışın dondurucu soğuğunun, yazın kavurucu sıcağının tek esirleri onlar.
Geçen hafta AirportHaber sayfalarına yansıyan görüntüleri görünce ne kadar duyarsız olduğumuzu fark ettim. Ve dedim ki kendi kendime: "Bize göre varsa yoksa yöneticiler, hostesler, pilotlar, uçak şöyle olmuş böyle olmuş. Yolcular perişan olmuş" der haber yapar, sonra da kendi kendimize övünür hale geliriz.
Oysa kahramanların hikayeleri hepsine bedeldir.
Bizler koltuklarımıza kurulup, iklimlendirilmiş odalarda keyif çatıp havacılığın kaymağını yerken, onlar bir dilim ekmekle ay sonunu getirmenin hesaplarını yaparak, görevlerini en iyi şekilde yapmanın terini akıtırlar.
Uçağa bagaj atan bir işçiyi düşünüyorum da kavurucu sıcağın altında "bunu nasıl yapıyor" diye kaçımız düşüne biliyor? Ya harekat memurları. Onlar da farksız sayılmaz. Bizim 30-35 derece hissettiğimiz sıcaklığı onlar 45-50 derece hissederken nasıl bir görev aşkları olduğunu düşünebiliyor muyuz?
Bizler kış aylarında odamızda bile üşürken onların durumlarını hiç mi hiç aklımıza getirebiliyor muyuz?
Çelebi'de, Havaş'ta, TGS'de çalışan apron işçilerinin üç beş kuruşa çalışırken bizlerin onları nasıl da hor gördüğümüzü "Alt tarafı şoför parçası, apron işçisi, uçak hamalı" diye düşündüğünüz o insanlar bu sektörün en değer verilmeyen çalışanlarıdır.
Çelebi, Havaş, TGS örneklemelerimin yanlış anlaşılmasını istemiyorum. Onların daha ağırlıkta olduğundan yola çıkarak yazıyorum. Diğer bütün apron işçileri aynı kaderi paylaşıyor.
Hiçbir hakları olmayan en küçük bir olumsuzlukta dahi savunmaları bile alınmadan işten kovulan bu cengaverleri ihmal ettiğimiz gerçeğini vurgulamak isterim. "Aman sen de" dediğimiz çok olmuştur.
Ezilen insanların duygularına bir nebze olsun bu yaz aylarında serinlik verebilme derdinde değilim. Sadece ve sadece onları ihmal ettiğimizin ezikliğini yaşıyorum.
Benim tavsiyem apron işçilerinin senede bir kez bile olsa ödüllendirilmelerinden yanadır. Örneğin TGS, THY ve TAV'ın ortak kuruluşu olması hesabıyla bir formül bulup hiç olmazsa senede iki bilet hakkı tanınabilir.
Çelebi, HAVAŞ'ta buna benzer bir uygulama yapıp iki bilet parası ikramiye ya da bilet hediye edebilir.
Bunlar büyük şeyler değil. "Yarım elma gönül alma" olarak görülebilir.
Apron işçileri bizim evlatlarımız. O halde yönetim kurulu başkanları, genel müdürler, başkanlar, müdürler, şefler. Bilmem siz benim söylediklerimden bir ders çıkartabilir misiniz?
Apron işçileri için bir empati yapabilir misiniz? Çöl sıcağının kavurucu ateşini ensenizde hissedeilir misiniz?
Sanmıyorum.
Ben empati yaptım. Siz de bir empati yapın derim.
Yorumlar Tüm Yorumlar (97)