Malum enkaz aldık edebiyatı birçok siyasinin sığınağıdır. Anavatan partisi döneminde Günaydın gazetesinde bir manşet vardı. Hiç unutmam. “Enkaz devraldık ama söyleyemiyoruz “ Nasıl söyleyememekse. Ama bu gün bu sözü kimse söyleyemez. 20 senedir her kurumun başına gelen aynı partiden. Bakan değişse, bu sözü edemez. Ancak kendisine duyulan güven için teşekkür eder. Zira her gelen, o görevden ayrılanın bir devamı. Aynı siyasi görüşün insani. Bürokratlar mı dediniz? Cevap bile vermiyorum. THY’ de bir dönem yaşanmıştı. Allah bir daha yaşatmasın. Nöbeti devralan biz giden yönetimin devamıyız demişti ilk seslenişinde. Çalışanlar gidenlere güven duymadığı için maça 3-0 mağlup başlamıştı yeni gelen. Evet, hayli fazla kasti faulden yaptıktan sonra daha maç bitmeden tepedeki en büyük hakem onu oyun dışı etti. Bu uygulamanın adına da istifa dendi.
Şu anda başta bulunan YK Başkanı böyle bir söz söylemedi söylemesine ama aşağısı sakal yukarısı bıyık. Bunu açıklıkla söylemiyor ama hissettiriyor gibi. Evet, ben hatalı düşündüm. Beklentim, eşyanın tabiatına aykırıydı. Bu yaşta böyle hata olur mu derseniz. Maalesef oluyor. Benim ki iyi niyetlilik desem pek değil. Kendimle ilgili daha fazla menfi yakıştırma yapmama ise gönlüm razı değil. Evet, aldatılmak kötü, ama beni kimse aldatmadı. Kimse bana herhangi bir söz de vermedi. Daha kötüsü, ben kendi kendimi aldattım. Ortada inanacak pek bir şey yokken inandım. Berber mi hatalı yoksa müşterisini mi?
Yeni bir işe başlayınca önceki dönemlerde yanlış yapılan bir işi kucağında bulmak ne kadar zordur değil mi? İnsanlar o konunun düzeltilmesini yeni gelenden bekler. Oysaki planlamasından, uygulamasına kadar içinde olmadığı bir konudur. Hele hele söz konusu yaptırımın düzeltilmesinin sonucunda gereken tercih ortaya sakal ve bıyık konumunu çıkartacak ise. Ömür boyu sakala bağlı kalan, beklide onlar sayesinde var olan yöneticiler için tercih sonucu açıklıkla belli olan zor bir iş değil mi?. Yeter ki ikide bir hak ve adaletten gem vurmasın. Sessizce otursun, diğer işlerine baksın. Tercihinin sonucunda kaybedeceği tek şey bir kısım çalışanların benim gibi kendi kendilerine yitirdikleri güveni olur. O da önemli değil? Nasıl olsa balık hafızalı insanlar onu da unutur. Tüm icraatına (?) rağmen bir önceki tepe yöneticiyi hatırlayan var mı? Yok.
“ Babana bile güvenme “ hiç dünyanın herhangi bir ülkesinde böyle bir atasözü / özlü söz duydunuz mu? Ben duymadım. Çok sordum, soruşturdum, ben biliyorum, falan ülkede benzeri bir söz var diyen bile çıkmadı. Yalnız bir yerde rastladım, sözün başına iki kelime koymuşlar. Bu devirde babana bile güvenme olmuş bu söz. En çokta Yahudiler kullanırmış. “ Başka insanlara duyulacak olan güven duygusunun temelinde kendine güven yatar. Kendine güvenmeyen insan başkalarına güvenemez. Kendi güvenilir olmayan insan da başkalarına güvenemez. Halk arasında yaygın bir deyiş vardır “ Babana bile güvenme.” Biz eğitim programlarımızda ” ‘Babana bile güvenme’ diyen insana güvenme” diyoruz. ( Acar Baltaş
İnsanlarımız artık birbirlerine olan güven duygusunu yitirdiler. Birbirimizi sevmiyor ve saygı duymuyoruz ve de inanmıyoruz. Buna samimiyetle hayır diyecek kimse çıkar mı? Zannetmiyorum. Eh bu durumda babamıza da güvenecek değiliz ya.
İnsanlar, birbiri ile bir adım öte çalıştıkları iş yerlerinin yöneticileri ile ve de iş yaptıkları firmalar ile nasıl iyi ilişki kurar?
Etrafımızda görücü usulü ile evlenen insanlar hayli çok değil mi? Birbirini tanımayan iki insan senelerce bir arada olacak ve yaşam boyu iyi veya kötü günlerde birbirine destek olacak. Hayli zor bir iş değil mi? Ama yaşıyorlar. Ve de üstelik büyük bir çoğunluğu da mutlu.
Bu mutluluğun temelinde yanlız bu insanların birbirine zamanla duyduğu, aralarında bu süreçte oluşan sevginin bulunduğunu söyleyebilirmiyiz? Benim görüşüme göre bu insanlar önce birbirine güvenip, bu güven duygusunun tesisinden sonra sevgi tohumunu bu münbit toprağa dikmişler ve bunu birlikte sulamışlardır.
Bir çocukluk arkadaşımızla, devam eden dostluğumuzun karşılıklı fayda ilişkisine dayandığını nasıl düşünebiliriz ki? Bu dostluğun, bu güne kadar süren devamlılığının ne denli büyük denemeler sonunda oluştuğunu bir düşünün. Geçmiş senelerin muhasebesini yapıp bunları bu gün sıralayabilir miyiz teker teker? Tabii ki hayır. Bu uzun denemeleri takiben aramızda oluşan güven duygusunun büyüklüğü, sarsılmazlığı değilmidir bu güzel arkadaşı vazgeçilmez yapan.
Bir de kendisinden başka kimseye güvenmeyen, her olayda daha ilk adımda yapısına hakim olan güvensizliği sergileyen insanları düşünelim. Ben bu yaradılışda olan ve de bunu her olayda sergileyen kimselerin aslında kendilerinin güvenilir olmadıklarını düşünürüm. Bu tür insanlardan hep uzak olmayı yeğlerim.
Özellikle şüphenin ve güvensizlik duygusunun genç beyinlere hakim olabilmesini bir türlü anlayamıyorum. Genç kardeşlerimde bu tarzı görmekten, hissetmekten üzüntü duyuyor ve bir ömrün, güzel olmasını dilediğim pırıl pırıl bir yaşamın bu yıpratıcı yapı ile nasıl zor geçeceğini onlar adına düşünüyor, üzülüyorum.
Bir önceki özel veya iş ilişkisinde üzülen, aldatılan insanın yaşamının geri kalan bölümünde tüm insanlardan kuşkulanması nasıl bir duygudur ki? Düşünün tüm iş yaşamınızda yanınızda çalışan hiç kimseye güvenmemek gibi bir durumdasınız? Herkese, birlikte çalıştığınız herkesin yaptıkları her işe kuşku ile yaklaşacaksınız. Belki de daha ileri gidip herkesin sizi aldatmak için seferber olduğunu düşüneceksiniz. Bu cenderenin içerisinde mutlu olmanız kolay değil. Zamanla bu çelik kafes nefes alamayacak kadar sıkıştıracaktır sizi. Uzun seneler sonra ise sizi çevreleyen cendereyi kırarak rahatsız edici bu ruh halinden kurtulmanız ise mümkün olmayacaktır. Yaşam bu değil. İnsanlara yeniden güvenmeye alışmak gerek.
Stephen Covey’e göre: “Güven, insan isteklendirmenin (motivasyonunun) en yüksek biçimidir. İnsanların doğasında var olan “iyi” ve “güzel”i ortaya koymalarına imkân verir.” Güven duygusu, iş isteklendirme (motivasyonu ) üzerinde bu kadar önemli olduğuna göre iş ortamında bu duygunun yaşanmasını sağlamanın nasıl mümkün olabileceğini yöneticilerin bilmesi gerekir.
Evet, sevgili okurlar.
Bence güven duygusu insanları birbirine yaklaştırıyor. Onları birbirinden ayrılmaz hale getiriyor. Bu duygunun üzerine bina edilen sevgi ve karşılıklı saygının gerek iş hayatında ve gerekse özeldeki yaşam fırtınalarını atlatmada en önemli faktör olduğu açık değil mi?
Yorumlar Tüm Yorumlar (13)