Geçen hafta bir yazı yazmıştık. Konusu; İşyerlerindeki torpil mekanizması Türk Hava Yollarının necip bir çalışanı bu yazımıza bir Sivil Havacılık mensubunda olması gereken görgü ve kültür seviyesi ile hiçbir şekilde bağdaşmayan çirkin ötesi bir yorum göndermiş. Bende göndericinin Müslümanlığı ile ilgili kesin şüphe uyandıran bu cahil yorum da ne diyor? Kelimesine dokunmadan paylaşıyorum. “Senelerce dinsiz, imansız, allahsız, kitapsızlara torpiller yapıldı, kurumlara bunlar dolduruldu, sonra düzen değişti, ak parti zamanında devran tersi tepe yaptı. ne döndü. Şimdi bu torpille giren zevat isyanlarda, gel de halimize gülme” diyerek bu muazzam yorumun sonuna bir de gülücük işareti eklemiş. Nasıl cevap verdim dercesine.
2004 veya 2005 yılında bir siyasimiz kamudaki kadrolaşma ile ilgili olarak kendisine yöneltilen bir suali cevaplarken benzeri bir söz söylemişti Tabii ki beyanda bulunan siyasi fikri ve zikri bir tarafa görüşünü yukarıdaki yorumu yapan kişi gibi adi bir tarzda ifade etmemişti.“ Şimdi sıra bizde, onlarda başa gelince bizimkileri çıkartsınlar.” demişti büyüğümüz. Belli ki kişi bunu kopya çekmek istemiş ama bir çuval incirin görünümünü bozmak ( ? ) işte böyle olur.
THY’ nın Sn. Yönetim Kurulu Başkanı ve Sn. Genel Müdürü. Bu tür personeliniz çok var mı bilemiyorum? Bu denli derin, karanlık bir çukura düşmüş benzeri insanların kurumda olabileceğine inanmak istemem. Öngöreceğim tek şey var ki o da, bu çarpık zihniyetin ilk önce kendisini uzman zannettiği konularda eğitilmesinin gerektiği. Her ne kadar bu işi ailesi yapılmış olması gerekliyse de kendisine bir sivil havacılık çalışanının sahip olması gereken nezaketi aşılayabilir misiniz bilemiyorum? İlk işe başladığım zaman rahmetli annemin bana verdiği “Nezaket Kuralları “ kitabını hatırlıyorum halen. Ben de çalışma hayatının başlangıcında kızıma vermiştim. Evet; öncelikle her fırsatta bir şekilde ortaya koymayı meziyet addettiği dini konularda eğitmek gerekir bu kötü karakteri.. Bu zatın yorum adı altında gönderdiği cehaletiyle bezenmiş sözlerini yine de kendisini okur ( insan ) yerine koyarak cevapladım. . “ANLAYABİLİRSEN OKU VE BECEREBİLİRSEN UTAN: Ebû Zer’den (r.a) rivayet edilen hadis-i şerifte Peygamberimiz (s.a.v) Şöyle buyuruyor: “Hiç kimse, başka bir kişiye fasık (yoldan çıkmış sapmış) diye söz atamaz, kafir diyemez. Eğer fasık dediği kimse fasık, kafir dediği kimse de kafir değilse, bu sıfatlar muhakkak onları söyleyen kimseye döner.” (Buhari, Edeb,44) Bu hususta diğer bir hadis-i şerifte de şöyle buyrulmuştur: “Bir kimse din kardeşine kafir derse, bu söz ikisinden birine döner.” (Buhari, Edeb, 73/Müslim, İman, 111) Yani bir Müslüman din kardeşini fasık veya kafir olmakla suçlarsa, suçladığı kimse gerçekten öyle olsa bile onu suçlayıp teşhir etmek caiz değildir. Eğer fasık dediği kimse fasık değilse kendisi fasık olur, kafir olduğunu iddia ettiği kişi kafir değilse, bu söz geriye dönerek söyleyenin kafir olmasına sebep olur. Çünkü o, bu sözle bir müminin kâfirliğine hükmetmiştir. Hükmettiği kişi gerçekten kafir değilse, kendisinin küfrüne hükmetmiş olmaktadır. Böyle bir suçlama ise bir Müslüman’ın kendi kendine yapacağı çok büyük bir kötülük olur. Bu konuda başka bir hadiste de şöyle buyrulmuştur: “Her kim bir adama: Ey kafir veya Allah’ın düşmanı der de o adam dediği gibi değilse, o sözler bunları söyleyene döner.” (Müslim, İman, 112) “şeklindeydi.
Dinimiz insanlara “ Dinsiz, İmansız, Allahsız, Kitapsız şeklinde hitap edilmemesini öngörüyor. Hatta konuşmada veya yazıda hedeflenen kişi hakikaten bu vasıflara sahip değilse bile. İstirhamım bu zihniyetin eğitilmesinden öte değil. Hadisler bu sözlerin ifade edene geri döneceğini söylüyor. Her neyse ahrette Sırat’a doğru ilerlerken toplumun bir kesiminin “ Dinsiz, İmansız, Kitapsız ve Allahsız ” olduğunu iddia ve ifade eden bu sefil yaratığa rastlarsam, onun aşağı düşmesi için dua edeceğim mutlak. Bu sözlerin değil bir Müslüman’a, bir Hıristiyan’a ne de herhangi başka bir dine inanan insanlar için bile sarf edilmemesi gerekir. Bunu düşünebilmek zor değil ama yine de kırıntı zekâ ister. (?) Buna da sahip değilse “ Bu adam delidir, ne söylerse söylese yeridir “ demekten başka çare yok.
APH’ de iki satır yazı yazıyor ve sizlerle paylaşıyoruz. Hali ile yazıda işlenen konu ile ilgili olarak aynı görüşte olanlar da var, olmayanlarda. . Aynı görüşü paylaşmayanların yazanı bırakın birbirleri ile yaptıkları yazışmalardaki üslup bile çirkin. Hem takma isim kullanacaksın, VPN ile IP adresini değiştireceksin hem de insanların isimlerini afişe ederek onları açık seçik suçlayacaksın. Çaldı, çırptı diyeceksin. Hatta bu okurlardan biri bana “sende yazılarında isim veriyorsun” diye çıkıştı. Evet; ben bunu yapabilirim. Ben isim verebilirim zira okurlarla, yorumcularla konumumuz aynı değil. Farklıyız çünkü ben yazıları adımı, soyadımı vererek yazıyorum. Hepsi bu. O Fetö’cü, bu hırsız, bu bilmem ne, türü suçlamaları mesnetsiz bir şekilde yapmak insanın vicdanı ile bağdaşmamalı diye düşünüyorum. Kaldı ki bu tür konuları nereye bildirmenizin gerektiğini hepiniz benden iyi bilmektesiniz. Tabii ki o bildirimde VPN kullanmak mümkün değil. Bu durumda bildirimde bulunmak ise tabii ki cesaret ister. Her halde bu türlerin İnandıkları hususlar içinde “ bize her şey mubahtır “ da var?
Hani derler ya bedenin bilmediğimiz bir yerinde bir “Yargıç” mevcutmuş. Kimi kalpte oturduğunu söyler, kimi ise onun adresini daha yukarılarda olarak tarifler. Yargıca en güzel mekânı ise bir küçük sofa beyinde, bir bakla oda ise kalbinde yer ayıranlar vermiştir. Görevli yargıcın adı mı? Bu seçkin kiracımızın adı “ Vicdan”
Sizinki de, benimki de, ortalığı toz duman edenlerinki de hep aynı isimle çağırılır. Çatık kaşlı, kırmızı yakalı cübbesi olan, elindeki tokmağı “ karar “ deyip masaya vuran bir yargıç mı bu vicdan dediğimiz? Gören yok ki tarif etsin.
Yargıç, duygusal oluşumları, beynin mantık fonksiyonu ile yoğurup bizi sorgularmış. Ve de gün boyu yaptıklarımızı yargılarken, gece aniden uykudan uyanırmışız bazen. Ona neyi, neden yaptığımızı anlatırken, arada bir rahatsızlık hissettiğimiz olur. Bakarız ki ya yastık ıslanmıştır terden, ya da atlet sırılsıklamdır. Yaptıklarımızdan ötürü vicdanımızın bize uygun gördüğü mahkûmiyet kararını irdeleme hakkımız pek olmaz? Zira yaşamda bedenimizde misafir ettiğimiz bir üst yargıç yoktur.
Ve de Yargıcın bu görevi, bizler yaşam sahnesinden çekilene kadar sürer. Perdenin kapanmasından sonra, eğer yaşamdaki cezaları kabulleniş şeklimizde terslik yoksa cezaya konu olan fiili tekrarlamamak için gayret sarf etmiş isek, yüce yargıcın bizi ana mahkemede sanki avukatımız gibi koruyacağını söylüyorlar. Doğrudur inşallah.
İçimizdeki bu yargıcın farkındaysak, onun mahkemesinde her gün kendimize hesap veriyorsak ve de yaptıklarımızdan ötürü kendimizi yargılıyorsak, insan olduğumuza inanabiliriz.
Ahrette Sırat’a yürürken, tanımadığı insanlara salt siyasi mülahaza ile “ Dinsiz, İmansız, Kitapsız ve Allahsız” diyen o sefil yaratığa rastlarsam, ayağının tökezlenip kor ateşlere düşmesi için dua edeceğim mutlak. Bu sözlerin bir Müslüman’a, Hıristiyan’a veya başka bir dine bağlı insan için sarf edilmemesi gerektiğini bilmek için bir kırıntı zekâ ve Müslümanlık dinini tanımak gerek. Bunlara sahip değil se? Bu adam delidir. Her ne yapsa (?) yeridir.
Vicdan, kendimizi keşfetmemize, kendimizi kınamamıza ya da suçlamamıza neden olur. Şahit eksikliği nedeniyle bize karşı tanıklık eder.” Ve de onun şahitliğine tüm hâkimler inanır. Uzmanlara göre, vicdan azabı gelişini önceden haber vermiyor, herhangi bir yerde tutup boğazınıza sarılabiliyor. Vicdansızlık ise psikiyatrik bir sorun. Evet; buyurun sizlere 1 gazeteci ve bir felsefecinin vicdanla ilgili görüşleri.
Mehmet Y. Yılmaz, Gazeteci-Yazar “Kimse vicdansız değildir” Tek bir cümle ile tanımlamam gerekirse “içimizdeki yargıç” diyebilirim. Bu yargıcın karar verirken başvurabileceği ‘hukuki’ kaynak ise kişiliğimizin gelişmeye başladığı andan itibaren oluşturmaya başladığımız bütün değerler silsilesidir.
İnsan, içinde bulunduğu dünya kendinden ne istiyorsa, öyle olur. Bulunduğumuz çevre bir ‘kalıp’ gibi kişiliğimizi şekillendirir. Çünkü "hayatımız" dediğimiz şey, esasen çevremizle ilişkimizin biçimi ile oluşur, olgunlaşır. Bunun için karşı karşıya kaldığımız durumları ‘vicdan’ ile test etmeye kalkıştığımızda, benzer çevrelerde yetişmiş insanların, benzer yargılara vardığını görürüz. Ve bizler gibi davranmayan, düşünmeyen insanları da bu nedenle ‘vicdansız’ olarak yargılamaya eğilimliyiz. Oysa onların da bir vicdanı vardır. Sadece hayat görüşleri bizimkinden farklı olduğu için onların vicdanları başka türlü kendini ortaya koyar.
Ahmet İnam, Felsefeci – Akademisyen “İnsan olamazsan vicdan oluşmaz sende” Vicdan insanın kendisiyle karşılaşmasıdır. İnsanın kendisiyle karşılaşması, başkasıyla karşılaşmasını gerektirir. Bu ise yaşadığımız dünyada çok zordur. Çünkü çoğunlukla her insan kendini başka biri sanıyor. Dayatılan kendilerimiz var: Sen erkeksin, sen güçlüsün, sen şusun, sen busun. Sen cici çocuksun. Olmalısın. Sen beğenilmelisin. Sen onanmalısın. Sen bizim ailemizin şanını ayağa düşürmemelisin. Sen şu ırktansın. Şu millettensin. Sen dünyaya bedelsin. Sen beş para etmezsin. Ben kimim anne? Sen, ben ne dediysem o olanımsın. Ben kimim, ulu terapistim? Dur bakalım beraber araştıralım. Bana yaşam öykünü anlatır mısın?
Kiminle bulacağım kendimi? Bir liderle mi? Sevgilimle mi? Sevgilim bana kim olduğumu söyle, kendime ulaşayım, kendimle karşılaşayım. Kimse sana seni söyleyemez. Sen, kendini, kendin gibi olmayanları tanıyarak tanıyacaksın. Oysa kendine tıkılmışsın. Dünyayı 'benim gibi olanlar' ve 'benim gibi olmayanlar' diye ayırıyorsun. Kendin gibi olmayanlara omuz silkiyorsun. Nefret ettiklerin de var. Onlardan öğrenmeyi bilmiyorsun. Bu gezegende yaşayan bir canlı türü olarak insan olmayı bilmiyorsun.
Hep şusun, şundan yanasın, şu etnik kökenden, şu ülkeden, şu siyasal görüşten, şu cinsiyettensin. Oysa sen bir insansın. Neden kendini hep başka bir varlık gibi düşünüyorsun? İnsan olamazsan, sana giydirdikleri ideolojik, dinsel, siyasal, etnik, cinsiyetçi giysilerden arınamazsan, vicdan oluşmaz sende. Kendinden yana olanı onaylar, olmayanı suçlarsın. Vicdan bu değil. Vicdan, bütün bu giydirilmiş benliklerden arınıp kendine insan olarak bakabildiğinde oluşur.
Yorumlar Tüm Yorumlar (50)