SIKMA KENDİNİ BİLAL BEY! YARGITAY’DA DAVAYI KAZANSAYDINIZ DA ÜCRETSİZ BİLET HAKKINIZI YİNE DE ALAMAYACAKTINIZ. ( ŞİMDİLİK) : Bilal Yıldız Beyi çoğunuz tanırsınız. THY’ nın eski başmüfettişi. O da Türk Hava Yolları ile hukuki mücadeleye girdi. Ve sonuncusu Yargıtay olmak üzere 3 davayı kazandı ve işe iade kararı aldı. Tabii ki Türk Hava Yolları verilen kararı uygulamadı. Yargıtay’ın lehte kararının anlamı bence iş akdinin feshi için işveren tarafından ortaya konan tüm suçlamaların sonuçları ile birlikte ortadan kalkmasıdır. Hukuki anlamı budur. Ve ya ben böyle anlıyorum.
Ancak THY Bilal Yıldız Beyi işe almamakla da kalmadı ve eski personelinin emekliliğinde kullanacağı emekli personel kartını ve de ücretsiz bilet haklarını da vermedi. Ne yapsın Bilal Bey, son on senede alıştığı üzere yine Yargıtay’a müracaat ederek haklarını talep etti. 2015 yılının Mart ayında açmıştı bu davayı. Ve geçenlerde aynı mahkeme, Yargıtay bir önce vermiş olduğu işe iade kararına rağmen Bilal beyin bu talebini reddetti. Demek ki
Yargıtay’ın müspet kararını takiben suçlamaların sonuçları ile birlikte ortadan kalkmasına ilişkin görüşüm doğru değilmiş ( ? ) Ne de olsa hukukçu değilim. Tam 5,5 yıl sonra. Bilal Bey şimdi yeniden düşünmeye başladı.
Hatırlarsınız. Teftiş kurulundan bir Başmüfettiş daha kendileri ile davalı duruma düşmüş, kazanmış, işe iade edilmemiş ve de pas hakları için o da yeni bir dava açmıştı. Yazıyı kaleme alırken kendisi ile görüşmemiş olmamam nedeni ile ismini veremiyorum. Teftiş Kurulunun bu eski mensubunun Bilal beyden tek farkı bu mahkemeyi de kazanmış ve davacının pas bilet haklarının verilmesinin Türk Hava Yollarına resmen bildirilmiş olması. Evet, fark buydu ama sonuç aynıydı. Türk Hava Yolları mahkemenin bildirimine rağmen kararı uygulamıyordu. Türkiye’de özel
bir şirketin (?) mahkeme kararına uymaması görülmüş şey değildi. Hoş THY işine geldiği zaman özel, gelmediği zaman ise devlet şirketi görünümüne giriyor ya. Baş Müfettiş Bey ne yaptı. Haklarını icra yolu ile alabilmesi için yeni bir dava daha açtı. Şimdi sonucunu bekliyor. Temenni ederiz ki bu davada 5 sene sürmesin.
Bilal Bey bu tür konulara kafayı takmayacak kadar profesyoneldir. Gereğini yapar, konuyu kaldırıp kenara koyar ve bekler. Keşke sabrı kadar şansı da olsaydı. Kendisi Ankara Üniversitesi / Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunudur. Hukuk bilgisi yerindedir. Ama bu yaşanmışla beraber konu ile ilgili bir bilgi eksikliğini de gidermiş oldu. Belirli kuruluşlara karşı bu tür konularda açılan davalarda davacının mahkemeyi kazanması veya kaybetmesinin pek bir şey değiştirmediğini gördü.
Evet, özetle: göreve iade kararını almasını takiben ücretsiz bilet hakkının iade edilmesi talebiyle Yargıtay’da açtığı davayı kazanan Başmüfettiş ( A)’ ya hakkı, nasıl bir cüretse, işveren tarafından verilmiyor. Bir önceki davaları kazanıp Yargıtay’dan işe iade kararını aldıktan sonra aynı talepte bulunan 2. davacı Başmüfettiş (B)’ye ise ücretsiz bilet hakkının iade edilmesini yüksek Mahkeme kabul etmiyor. Anlayamamış olmamı mazur görün. Şu anda ki görünüm bu. Anlayan beri gele. Noam Chomsky’ ın şu sözü. “ Kanunları severim. Tabii ki Faydalıdırlar. Ama uygulanmadıklarında Bir İşe Yaramazlar” içinde bulunulan durumu anlatıyor gibi. Bu kadar olumsuzluğa rağmen ben kanunlarımızı seviyor ve her iki Başmüfettişin sonuçta talep ettikleri haklarını alacaklarına inanıyorum.
BRAVO DEĞERLİ TROL KARDEŞİM: THY’ DE GÖREVİNİ YAPAN BİR TEK SİZ VARSINIZ. Evet, Türk Hava Yollarında bir grup çalışan var. Yorumlarda belirginleştiriyorlar kendilerini. Bu grup THY’de görevini tam yapan ( ? ) çalışkan (?) şirketine bağlı (?) dürüst ( maddeye karşı dürüstlüklerini tabii ki bilemem ancak manevi açıdan dürüst olmadıkları ayan beyan görülüyor ) insanların bir araya gelmesi ile oluşmuş. Kim bunları bir araya getirmiş ise, helal olsun. Bu arkadaşlarımıza göre pilotlar asalak, kabin memurları fuzuli, teknisyenler tornavida kafalı, yurt dışındakiler soyguncu, sonuçta herkese bir kulp takıyorlar. Nedense? Evet, bu grup mensupları bir tek kendilerinden bahsetmiyor. Kimler, nereden geldiler, şirkete nasıl girdiler ve de nerede çalışıyorlar. Başka her konunun içindeler. Yönetimin hatalı bir uygulamasını mı dile getirdiniz? Bu konuyu hemen siyasetle birleştirip incilerini döküyorlar ortalığa. Bir tarafları var, o da Türk Hava Yollarından, yönetiminden, kendi maaşlarından, çalışma şekillerinden hiç bir şikâyetleri yok. Nedense. Bunda tümü, hepsi aynı noktada birleşiyor. Mutlu bir grup anlayacağınız. Bu grubun mensupları, yazdığınız konuda şu husus yanlış, anlattığınız gibi değil, şöyle oldu. Dolayısı ile bunu düzeltmeniz gerek deseler baş üstüne. Bu güne kadar olmadı. Bu arkadaşların iyi bir tarafı da var tabii ki. Üst seviyede vefa duygusuna sahipler. Yönetime ve bağlı oldukları sisteme olan vefa borçlarını bu şekilde ödüyorlar. Evet, Adıyamanlı rumuzlu bir okurun söyledikleri çok doğru. “Yazdıklarınızda bir hata bulsalar neler yazarlar? Bu beylerin standart yorumları o yazıda belirtilen hususların bire bir doğru olduğunun açık bir göstergesi. Söyleyecek bir şeyleri olmayınca konuyu hemen kişiselleştirerek kendilerine yakışan türde saldırıya geçiyorlar. Devam etsinler. Bunları mutlak yayımlayın. ” Zaman zaman küçük sözü de dinlemek gerek. Demek ki bu kişiler yazılarımdaki konular hakkında beraatımı sağlıyorlar. Hiç böyle düşünmemiştim. İyi ki varsınız Trol Bey kardeşlerim.
Bu arada, Airporthaber’ deki değişik konulu 8 yazıya gelen yorumları bir şey ararken tek tek inceleyecek vakit buldum geçen gün. Baktım ki değerli yorumculardan (?) biri VPN kullanayım derken yanılgı ile kendi IP numarası üzerinden bir yorum göndermiş. İlk kez karşılaştım. Şaşırdım. Belki de VPN programını çalıştırmayı unutmuştur? Kim bilir? Dikkat lütfen.
KEŞKE PANDEMİ SONLANSA, İŞLER ESKİSİ GİBİ OLSA DA, 50 SAAT ÇALIŞSAK DİYECEKSİNİZ AMA: Evet, yorumsuz bir not. Gazete haberi kaynaklı. Avustralya Ulusal Üniversitesi yaptığı araştırmalarla temayüz etmiş, konuda söz sahibi olan bir kuruluş. Ne diyor araştırmasının sonucu? 39 saatten fazla çalışmak zararlı. “ Avustralya ulusal üniversitesi haftada 39 saatten fazla çalışmanın akıl sağlığına zararlı olduğunu belirledi. Araştırmaya göre bu süre aşıldığında maruz kalınan stres, kaygı ve öfke hastalıklara yol açıyor.” diyor. Bundan 3 sene önce bir yazı kaleme almıştım. Başlığı, İşçimizi Çok Yorduğumuz Tescillendi. Olsun. Onlar Mutlu ya (?) O sırada, TUIK mutluluk anketi yayınlamıştı, başlığı düşünürken ondan esinlenmiştim. “OECD verilerine göre o sene de 2016’ yılında da aynen 2013’ de olduğu gibi.
Türkiye, 36 ülke içinde en uzun çalışan ülkeler’ arasında yine birinci. İstikrarlı bir ülkeyiz. ITUC Küresel İşçi Hakları Endeksi’ne göre ise Türkiye, ‘işçiler için dünyanın en kötü 10 ülkesi’ arasında yer alıyor. Yani çok çalışıp yeterince üretemiyoruz. Üretememekten de öte, verimli değiliz. İş- Yaşam endekslerinin tümünde de kötü durumdayız.” diye seslenmiştim okurlara. Şimdi ne durumdayız bilemiyorum. Bildiğim o ki, 4857 sayılı İş Kanunumuzun 63. maddesi, haftalık çalışma süresinin 45 saattir, aksi kararlaştırılmadıkça bu sürenin çalışma günlerine eşit olarak dağıtılacağını hükme bağlamaktadır. Buna göre, haftanın altı günü çalışılan bir işyerinde günlük çalışma süresi 7.5 saat olacaktır. Bu uygulanmıştır. Belki +’ sı bile mevcuttur. Herhalde yaşanmakta olan pandemi krizinin tüm dünya ülkelerinin ekonomilerine verdiği zayiattan sonra “ KEŞKE PANDEMİ SONLANSA, İŞLER ESKİSİ GİBİ OLSA DA, 50 SAAT ÇALIŞSAK DİYECEKSİNİZ AMA.” başlığı yaşadığımız dönemle tam uyuşuyor. Ne üniversitenin bu araştırmayı yapmasının zamanı ne de bizim basınımızın bu araştırmayı haber yapmasının. Şimdilerde akıl sağlığımızı törpüleyen, zorlayan bu kadar sıkıntımız varken.
Yorumlar Tüm Yorumlar (39)