Bir şirket ve bir orkestra ve de bunları yöneten bir insan. Orkestradakine şef diyorlar, şirketlerdekini ben “tepedeki diye anıyorum.
Orkestra da tüm enstrümanlar iyi durumda ve de usta ellerdeyken, Konser salonu akustik açısından istenilen düzeydeki konumunu korurken, hele hele dinleyiciler müzik dinlemenin adap ve kültürüne sahipse, bu konserde orkestra şefliği yapmak zor mu? Olmasa gerek.
Kötü şans, konserin yükseliş anında ön plandaki baş enstrümanlardan biri akort kaçırırsa veya baş kemancının enstrümanının teli koparsa, bu arada ön sırada oturan seyirci Mehmet beyin telefonu da zırıl zırıl çalmaya başlarsa, bu durumda şefimiz sakin konumdayken gösterdiği yönetim performansını sergileyebilir mi sizce? Tabii ki hayır.
Peki bu şefin usta olup olmadığını ne zaman anlarız? Tabii ki orkestranın ideal çalışma şartları bozulunca.
Eğer sakin konumda dinlediğimiz müzik kalitesini, düzenin bozulmasını takiben de alabiliyorsak, şartların bozulduğu o anda işittiğimiz müzik kulaklarımızı tırmalamıyorsa, dinleyiciler ideal müzik yapma şartlarının o an için şu veya bu nedenle bozulduğunu fark etmiyorsa demek ki şefimiz usta bir müzik adamıdır.
Evet orkestra baş kemanının re telinin konser anında koptuğunu ve de bu virtüözün devre dışı kaldığını, bas seslerin ön planda olduğu bir anda kontrbasın akordunun düştüğünü ve bozuk ses verdiğini bir düşünün. Ve de dileyiciler bu aksaklıkları fark etmesinler. Yönetirken enstrümanları sürekli dinleyen gözlemleyen şefin o anda süratle vereceği bir karar sonucu ikinci keman baş enstrümanın yerini hemen, bir saniyeden de az bir sürede alabiliyorsa ve de en önemlisi provalarda bu durum öngörülerek gerekli geçişin vakti ve zamanı konusunda çalışma yapılmış ise aksaklığın dinleyiciler tarafından fark edilmesi mümkün değil tabii ki.
Bu basit misalden anladığımız kadarı ile yöneticinin sahip olması gereken en önemli vasıflardan biri süratli karar vermek diğeri ise öngörmek.
İşte orkestra şefi. Ve işte bir kurum yöneticisi yani tepedeki. Bakalım işlevleri nasıl çakışıyor.
1-Her iki yöneticinin de sahip olması gereken en önemli enstrüman “süratle ve doğru karar vermek
2-Karar süratle ve gereken anda verilmiyorsa, doğru bile olsa geciken doğrunun her konuda olduğu gibi kıymetinin olmadığı açık
3-İkisi de bir grup insanı yönetiyor ve onları organik bir bütün haline getirmek gibi önemli bir sorumlulukları var. Topluluğu takım haline getirme becerisi her iki uğraşta da ön planda.
4-Usta bir şefin yönetimindeki bir orkestranın çalışması esnasında gerçek bir demokrasi oluşumunu izlemek mümkün. İşyerinde de demokrasi mantığının bulunması insanlara daha rahat çalışma ortamı sunacak ve de haliyle verimi artıracaktır.
5-Yöneten ve yönetilen dengesinin önemi orkestra çalışması esnasında en basit gözün bile seçebileceği önemli bir formatta ortaya çıkıyor. İşyerinde de bu konunun vazgeçilmezliği ortada.
6-Orkestralar başta olmak üzere her türlü çalışmada yöneten ile yönetilen arasında zihinsel bir iletişimin olması gerektiği açık. Orkestra şefi mutlak ve mutlak bu iletişimi kurabilme yeteneğine sahip biri olarak temayüz eder. Gurupta 50 farklı derdi olan 50 kişi olabilir. Bunların içinde mutlu olanı da mutsuz olanı da mutlak vardır. Ve de şef bunlarla çalışmak ve ahenkli bir müzik yapma durumunda ve Orkestra yöneticisi böyle bir topluluktan optimumu çıkarmak zorunda. İşyerlerindeki yöneticilerin de aynı vasıflara sahip olması durumunda iş yerinin hedefe ulaşma konusunda sıkıntı çekmeyeceğini anlamak zor değil.
7-Kimin ne zaman ön planda olması gerektiği gibi toplumla ve insan yönetimiyle ilgili birçok motifi orkestra çalışmalarında görebiliriz. Aynı uygulamayı doğru bir şekilde işyerinde görebilmeyi hangimiz istemeyiz ki?
8-Çok insan, çok yönetici görmüşüzdür. Bir konuyu sizden dinlerler, yorumlatırlar ve neticeten konunun sonuçlanmasının verecekleri karara bağlı olduğunu da anlarlar ve bilirler. Verecekleri kararın belirli bir sorumluluğu da beraberinde getireceğini de müdriktirler. Kısa bire süre içinde size döneceğim veya benzeri bir ifadeyle görüşmeyi noktalarlar. Beklersiniz hayli uzun bir süre. Biraz daha ve bir süre daha. Sonuç yoktur. Anlarsınız ki amiriniz karar verme konusunda yavaştır. Bir müddet sonra konuya açıklık getirilir ve beklenilen karar amirinizce verilir. Sonraki tablo ise daha sıkıcıdır sizin açınızdan. Zira iş işten geçmiştir. Geciken karar doğru olsa bile yapılması gereken uygulama geçerliliğini yitirmiştir.
Evet yönetici bu konuda orkestra şefinden bile hassas olma durumundadır. Nasıl ki, müzik parçasının kesinti olmadan devamı için akordu bozulan veya teli kopan birinci kemanın yerini alacak olan enstrümanın notayı, devreden çıkanın bıraktığı yerden anında devralması şart ise, sizde iş yaşamında da aynı hassasiyeti görmek istemez miydiniz?
Geç ve ağır karar veren veya başkalarının etkisinde kalıp karar vermekten kaçınan yönetici, birlikte çalıştığı toplumu yönlendirebilecek bir profesyonel değildir. Aslında yönetici de değildir. Unvanı ne olursa olsun o zat yönetici taklidi yapan bir beyaz yakalıdan öte değildir. Gönderelim onu bir orkestraya çalışsın orada mı dediniz? Haydi canım. Alırlar mı ki? Zannetmem. Yönetim denilen enstrümanı iyi çalıp çalmadığına bakarlar. Torpil mi?
Güldürmeyin beni. Yapacağı hata bir saniyeden az bir zaman sonra para ödeyip konseri dinlemeğe gelenlerin tümünün kulaklarında. Yankılanır.
SİZİ BÖYLE GÖRENLERDE VAR. ÜZÜLÜR MÜSÜNÜZ, MEMNUN MU OLURSUNUZ BİLMEM?
Geçen hafta, THY’ de daha önce görev yapan, şirkete olan ilgisini sürdüren bir arkadaşımız aradı. Bilmezdim, yazılarımı devamlı okurmuş. Uzun uzun konuştuk oradan buradan. Müşterek arkadaşlardan ve onların ne yapıp ne ettiklerinden. Söz yazılarıma ve şirkete geldi. Son haftalarda, Bolat beyin aleyhinde hayli fazla görüş ve değerlendirme yaptığımı söyleyerek nedenini sordu. Kendisine, özellikle Bolat Beyin aleyhinde olmadığımı, eski bir çalışan olarak sadece THY çalışanlarından yana olduğumu söyledim. Ancak, Bolat Beyin gelir gelmez verdiği olumlu mesajlar ve sinerjinin, aradan geçen zamanda beklenen sonuçları vermemiş olmasının, yazılarımızı takip eden personel / eski personel okuyucularımız nezdinde olumsuz bir hava oluşturduğunu ve bunun da yorumlara yansıdığını söyledim.
Bu açıklamam üzerine, bünyeyi iyi bildiğini ve şu anda şirkette sözü geçen baş aktörleri iyi izlediğini, Aycı’nın gönderilmesinden sonra şirkette oluşan güç dengesini de bu çerçevede farklı tahlil edebildiğini söyledi. Ahmet Bolat Beyi açıkladığı görüş ve değerlendirmelerinde, iyi niyetli, samimi ve yapıcı bulduğunu, ama karşısındaki liseli blokun sert muhalefeti nedeniyle verdiği sözleri yerine getiremediğini ifade etti. Bolat Beyin başkan olduğunu ama netice itibarıyla yönetimde ve icrada tek oya sahip olduğunu da ekledi.
Ben de kendisi kadar olmasa da şirketteki güç dengelerini eski bir çalışan ve THY’yi yıllardır izleyen bir kişi olarak yakından izlediğimi ve bu konudaki değerlendirmesine aslında iştirak ettiğimi söyledim. Zira yıllardır dıştan, içten yönetime karışmayan yok gibi. Herkes de kendine göre kuvvetli ve arkasını bir güç odağına yasladığını düşünüyor. Çaylar, şekerler vb. Bu durumda, Bolat Bey’in kamuoyuna deklere ettiği, hatta taahhüt ettiği profesyonel yönetim anlayışını oturtması elbette sıkıntılı olacaktır. O koltuğa güçlü gelemediğini, şirketi bir başkan / lider olarak kendi vizyonuna göre yönetmekte sıkıntı yaşadığını biliyorum dedim kendisine.
Bunun üzerine THY dostu olan arkadaşım şu detaylı değerlendirmeyi yaptı. Madem tam yetkili olarak o makama getirilmedi, verilen görevi kabul etmeseydi diyenler olabilir. Sizin de defalarca yazdığınız üzere, THY’yi özelleştirdiklerini söyleyenler, on beş yıldır şirket yönetimini devretmediler ve THY ye olan ilgilerini hiç kaybetmediler. Yani Bay Bolat’ı görünüşte genel kurul (hissedarlar) o makama getirdi ama aslında bu takdir hakkının kimin elinde olduğunu herkes çok iyi biliyor. Netice itibarıyla, Bolat Bey İktidar partisine yakın duran / durmuş biri. Tepedekilerin geçici veya daimî bir görev vermeleri durumunda, buna uymaya mecbur. THY’ de daha önce de benzeri durumlar yaşandı. Siz benden daha iyi hatırlarsınız. Ne yapacaktı Bay Bolat? Mecburen evet dedi.
Aslında, daha fazla inisiyatif sahibi olan selef İlker AYCI da bu denklemin içinde görev yapıyordu. Yaptığı hataları bir yana bırakacak olursak, şirketten gönderilmesi sürecinde karşısında duran Çay-Şeker koalisyonunun kulis faaliyetlerini de göz ardı etmemek gerekir. Aynı mücadele, aynı karşı duruş yine yaşanıyor. Bu nedenle, iyi niyetli ve olumlu yaklaşım sergileyen Bay Bolat ile karşısındaki klik arasında bir tercih yapmak gerekirse, Ben Bay Bolat’ı desteklerim. Çünkü, bu klik yıllardır THY’yi adeta akraba-arkadaş-yandaş bütün taallukatın kadrolaşacağı, yüksek maaş ve imkanlarından faydalanacağı bir imkân olarak görüyorlar. Yıllardır neredeyse bütün yönetim kadrolarını hak etmeden, işgal ettiler. Medyada gazetecilerin, Genel Kurullarda hissedarların bu yağmacı kadrolaşmayı gündeme getirmeleri de çok umurlarında değilmiş gibi davranıyorlar. Bu durumda, yıllardır yapılan haksızlıkları anladığını ve düzeltmeye çalışacağını söyleyen Bay Bolat’ın en azından vicdan sahibi bir insan olduğunu, hatta biz bilmiyoruz ama yapılması muhtemel başka haksızlıklara da belki engel olduğunu düşünebilirsiniz. Durumu bu şekilde değerlendirdiğimiz zaman Bay Bolat hakkındaki görüş ve kanaatlerimizi açıklarken, daha insaflı ve objektif olabiliriz diye düşünüyorum, dedi.
Evet, bunlar partili-purtili olmayan eski bir çalışanın görüşleri. Yaptığı değerlendirme için teşekkür ettim ve noktaladık konuşmayı.
THY: KABAHAT VE SAMUR KÜRK HİKAYESİ:
İki hafta kadar önce “SKYLIFE: ÜLKENİN EN BÜYÜK TURZM NEŞRİYATININ İSTİSMARA AÇIK BİR TAHSİLÂTSİSTEMİ UYGULAMASI İLE ÇÖKERTİLMESİ NİHAT DURSUN (AND)” başlıklı bir yazı yazmıştım. Konuda adı geçen Arif Nihat Dursun Bey beni aradılar. Bunun üzerine bende sizlere yorumlar kapsamında aşağıdaki notu göndermiştim
Biraz önce Arif Nihat Sursun Bey' den bir e-posta aldım. SKYLIFE ile ilgili kendileri hakkında yazdığım hususların hakikati yansıtmadığını ve doğruları anlatabileceklerini söylüyorlar ve bir anlamda düzeltme istiyorlar. Tabii ki hatalı bir anlatımda bulundumsa siz okurlara doğrularını da anlatmaya başka bir deyişle yazıyı düzeltmeğe mecburum. Kendileri ile görüştükten sonra konuyu sizlerle yeniden paylaşacağım. Evet şimdi bu mailin gereğini yapıyorum. Hem siz okurlar için hem de Adı geçen yayımcı beyefendi ve firması için.
Öncelikle şunu ifade etmek isterim ki, yazıyı yayımlamadan önce Arif Nihat Dursun beyle temas kurma imkânım yoktu. Internet’ de araştırdımsa da Amerika’ da mı yoksa Türkiye’de mi bulunduklarına ilişkin dair bir not da bulamadım. Bundan daha önemlisi önceki senelerde aynı mealde yazılan bir yazıya sessiz kalıp yalanlamamış ve tepki göstermemiş olmalarıydı. Bu haberin gözlerinden kaçmış olabileceğini de düşünemezdim.
Konumuz AND firmasının SKYLIFE’ ın yapım ve baskı işlemini bırakmalarından sonra THY’ ye 4 Milyon dolar borçlu olmaları. Sözleşmeye uygun, zamanında ödeme yapılamamış ve söz konusu bir borç oluşmuştur. YAZIDAKİ BU BİLGİ DOĞRUDUR.
Bu meblağ THY’ nin Tahsili zor alacakları arasında mı bilinmiyor. Ayrıca firma bu meblağı THY’ ye o dönemde yönetimin mutabakatı ile yapılan bir ödeme planına göre ödediğini ve borcu sıfırladığını ifade ediyor. EĞER BU İFADE DOĞRU İSE YAZIDA VERDİĞİM BORÇ BİLGİSİ DOĞRU DEĞİLDİR
THY Yönetiminin sözleşme maddeleri hilafına nasıl bir ek ödeme planı hazırlanmasını kabul ettiğini anlayamadığımı yazmış ve tenkit etmiştim. Mevcut kriz şartları nedeni ile tahsil edilmesi mümkün olmayan bir meblağı yeni bir ödeme planına bağlayarak ödenmesini sağlamak için yapılan, söz konusu meblağı şirkete kazandırmaya yönelik bu işlemde mantıki bir hata yok. İki firmanın mutabakatı ile yapılan ödeme planında THY’ nin hakları korundu ise hukuki bir hata olduğunu da zannetmiyorum. Yapılması gereken budur.
Türk Hava Yollarının istikbali parlak Genel Müdür Yardımcısının büyük bir meblağ olmadığını söylediği şüpheli alacaklar, 2019 bilançosuna 507 milyon TL (85 milyon USD), 2020 bilançosuna 725 milyon TL (99 milyon USD), son olarak 2021 yılı bilançosuna da1 milyar 212 milyon TL (91 milyon USD) olarak yansıyan rakamlardan oluşuyor.ve de şirketin bir Genel Müdür Yardımcısı bu rakamları küçümsüyor Türk Hava Yolları senelerdir her Genel Kurulda Toplantısında kendilerine sorulan bilançoda toplam olarak gösterilen tahsili şüpheli alacakların açılımı sorulmakta ise de (Bunun genelde acentelerden kaynaklandığı bilinmesine rağmen) bunu cevaplamamakta ve hissedarlarını bu konuda bilgilendirmekten kaçınmaktadır. Bu tutum akla değişik konular getirmektedir. Şayet mevcut ise bu listede kayıtlı olup borçlu görülen yerli acenteler mevcutsa TÜRSAB üyesi olup olmadıkları, hangi tarihlerde faaliyete başladıkları ve de sahiplerinin kimler olduğu vb.
%100’ne yakın bir meblağın yabancı acentelerden kaynaklandığı tahmin edilen bu meblağın açılımının gizlenmesinin amacı ne olabilir? Anlayabilmek mümkün değil. Evet özellikle halka açık kurumlarda açıklanması gerekmesine rağmen, gizli tutulan her türlü bilginin zihinlerde değişik sorular oluşmasına neden olacağı açık. Bunun yadırganmaması gerekir.
VE SKYLIFE HESABI: HATAYI NEDEN KABULLENMİYORDA SAMUR KÜRKÜ TEK OMUZUMA ALMAKLA YETİNİYORUM?
Evet SKYLIFE ile ilgili konunun bu alacaklar kapsamında olmadığı açık. Ancak eğer mevcut ise bu münferit alacağın THY’ nin muhasebe kayıtlarında bulunmaması düşünülemez. 91 Milyon doları küçümseyerek “büyük bir meblağ değil” diyen zihniyetin 3-5 milyon dolar için ağzını açması düşünmek zor. (?) ama adı geçen firma için borçlu sözünü kullanması meblağ ne kadar olursa olsun önemli.
Tekrarlıyorum. Eğer bir açıklama yapılsa ve 2003-2009 seneleri arasında SKYLIFE ‘ı hazırlayıp baskısını yapan şirketin Havayolumuzla alacak/verecek ilişkisi bulunmamaktadır dense bu konunun tekrar gündeme getirilmesi gereksiz olur ve de getirilmezdi.
Türk Hava Yollarının (X) firmadan kuruluşumuzun alacağı yoktur veya (x) kuruluş şirketimizin ALACAKLI OLDUĞU FİRMALAR arasında bulunmamaktadır türünden bir cümle veya bir açıklama bu yazıların tümünü sıfırlar. Acaba bu neden yapılmaz. Hadi bizi muhatap almak istemiyorlarsa, zamanında birlikte uzun seneler çalıştıkları firma THY’den talep etse ve THY alın bunu, o yazıyı yazanın gözünün içine sokun dese ne olur?
Evet, bizin sorduğumuz, borçlu olduğunu ifade ettiğimiz şirketin patronu bir bu parayı kör kuruşuna kadar ödedik diyor. Ben kendilerine inanıyorum. Yapılan ödeme planına göre ödemeyi yaptıklarını ifade ediyorlar. Alacaklı olduğunu ifade ettiğimiz kuruluştan çıt yok. Borcunu ödediğini ifade eden bir firmanın adının borçlu olarak geçmesine sebebiyet veren Türk Hava Yolları Yönetimidir. Samur kürkü neden ben giyeyim ki?
Bu konuda söyleyebileceğim tek şey kabahat varsa onu açığa çıkarmak herkesin menfaatine. Zira bir kabahatin konu ile ilgili biri tarafından gizlenmesi o suçu ikizleştirir. Tabii ki ikizleşmiş kabahatin kürkünü kim omuzlayacaksa konu onu bağlar.
Yorumlar Tüm Yorumlar (40)