Şu son haftalarda bazı şeyleri hayretler içerisinde izliyorum. Önceki hafta Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım hakkında gensoru önergesi verdirenler avuçlarını ovuşturup beklerken ortaya çıkan sonuçla hüsrana uğramayı hazmedemediklerini görüyorum.
Bu hazımsızlığın intikamını Ak Parti’nin kapatılması için Anayasa Mahkemesi’nden çıkartırız mantığı ile pusuya yatanlar Adaletin vurduğu şamarla sersem olurken şunu düşünemiyorlardı. “Demokrasilerde halkın getirdiklerini yine halkın götürmesi”
Oysa çözüm üretemeyenler çözümsüzlükten medet umduğu ülkemizde yepyeni senaryolar yazılıp çizilecek.
Benim üzerinde durmak istediğim konu Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü Hukuk Müşavirliği’nden alınan Nilgün Özgür’ün ispata mecbur iddialarının üçüncü şahıslarla nasıl paylaşıldığına dair.
Nilgün Özgür kendi penceresinden yansıttığı bir takım iddialarda kendi kurumunun başındaki bürokrat hakkında suç duyurusunda bulunuyor. Suç duyurusunda bulunmak bir hak olabilir.
Ancak bu hakkı aramadan Nilgün Özgür’ün mahkemeye gidip haksız yere görevden alındığını beyan ederek yürütmenin durdurulmasını isteyip istemediği merak konusu. Nilgün Özgür, şikâyet dilekçesini üçüncü şahıslarla paylaşmasını nasıl izah edecek o tam bir muamma.
Bu davranış hangi devlet memuru yönetmeliği veya kanunu ile izah edilir. Hangi etik kuralla, hangi davranış bilimi ile açıklanabilir.
Bu şikâyet dilekçesinin, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım hakkında verilen gensoru görüşmeleri esnasında eli kanlı terör örgütü pkk hakkında terörist örgüt diyemeyen, onun elebaşısı bebek katili Abdullah Öcalan’a biat etmiş bir DTP Milletvekiline “değerli” diyen bir kişi ile paylaşılması beni çok rahatsız etti.
Şimdi o hakkında şikâyette bulunduğun bürokratta senin hangi sebeplerle görevinden uzaklaştırıldığını açıklarsa kendinizi nasıl savunacaksınız.
Yargının karar vermesi gereken bir suçlamayı elden ele dolaştırarak insanları kamuoyu önünde küçük düşürmenin nasıl bir çıkar meselesi olduğu elbet bir gün ortaya çıkacaktır. Kişisel husumetlerle devlet memuriyeti ciddiyetinin bağdaşmayacağı göz önünde bulundurulduğu takdirde başkaları tarafından kullanılmak da bir o kadar acınılacak durumdur.
Önüne gelen bir şeyler düşünüp Kurtlar Vadisi misali senaryo yazıp ortalığı bulandırmaya çalışıyor. Birileri de bu durumdan mal bulmuş mağribi gibi faydalanmanın yollarını arayıp üzerine çullanıyor.
Kendi hakkını savunamayıp haklarını kaybeden, küçücük çemberinin etrafındaki insanlar nezdinde bile umutsuz vak’a olarak görülen bu tiplerin içlerini kemiren ne idüğü belirsiz intikam duygularıyla ne yapmak istediklerini anlamamak için aptal olmak gerek.
Bir gün Nilgün Özgür’ün bu suçlamaları açıklığa kavuşacak. Peki, sonuç Nilgün Özgür’ün beklemediği gibi çıkarsa ne olacak? Ya bu iddiaları hukuki bir sonuç olmamasına rağmen dillendirenler hangi vicdanın arkasına sığınacaklar. Tabi vicdan varsa…
Görüşmek dileğiyle…
Yorumlar