Evet, Havalimanı iyi bir işyeri. Renkli, her an değişik insanlar ve olaylarla renklenen güzel bir ATMOSFER. Ancak orayı da Türkiye’mizin genel şartlarından soyutlamak mümkün değil. Evet; işte renkli ve güzel dediğimiz bu ortam bile insanları hasta ediyor. Havalimanının çalışma şartlarını sizlere, içinde yaşayanlara uzun uzun anlatmama gerek yok. Corona’nın ülkemizi ziyaretinden önce de işyeri şartlarının rahatsızlık verici olduğunu hatırlıyorsunuzdur mutlak. Corona’ dan bir ay kadar önce Havalimanında çalışan bir kardeşimizle sohbet etme imkânım olmuştu. Anlatımları bana THY’ da çalıştığım sürecin bir döneminde içine düştüğüm ruh halini hatırlattı. Majör depresyon demişti gittiğim psikiyatrist. Şirketten kaynaklanan nedenler bir tarafa görev yapılan yerin kendine has zorlukları ile kişisel sorunların birleşiminin çalışanı hayli hırpaladığı meydanda. Kaldı ki o zamanlar şartlar bu günkü gibi de değildi. Ne Corona vardı ne de ona bağlı olup bu gün ağırlığını hissettiren diğer sıkıntılar.
Ülkemizde Antidepresan kullanımı eğitimli nüfus artışına bağlı olarak arttığına ilişkin haberler okumuştuk. Sağlık Bakanlığı’nın verilerine göre Türkiye’de son yıllarda bu tür ilaçların kullanımının küçümsenmesi mümkün olmayan oranda ve hızla arttığı görülüyor. Aslına bakarsanız bizim havalimanı çalışma yaşamımızda da küçümsenmeyecek boyutta depresyonda olan insanlarımız zaten var. Farkında veya farkında değil. Buna ilaveten, bu tür, Corona tipi salgınlarda stres düzeyinde artma, korku, panik, kaygı, şüphecilik, insanlardan uzaklaşma gibi kişide daha önce var olan psikiyatrik hastalığın belirtilerinin daha da ağırlaşması tabii.
Corona sonrası ise, İnsan vücudunun yaşamdaki olumsuzluk ve belirsizliklerin üzerine ev / geçim sıkıntısından oluşan gerginliğinin ilave edilmesinin sonuçlarına dayanabilmesi hayli zor olup bu durumun, insanı ayakta tutan mekanizmayı fazlası ile yıpratacağı da kabulü zorunlu olan bir gerçek. Bu zorlanmanın bir süre sonra karşımıza çıkartacağı sorun yumağının doğal sonucu depresyondur. Evet, bu aralar Sağlık Bakanlığı öncelikle aile hekimliklerinde mutlak birer psikiyatrist görevlendirse iyi olacak
Tüm bunlar yetmezmiş gibi şimdi bir de, Corona sonrası ülkede ve Sivil Havacılık camiasında yaşanması muhtemel olan gelişmeleri ve yaşanan acaba’ların ( ? ) kendisine nasıl yansıyacağını düşünmek insan zihnini tarumar ediyor desem, Corona sonrası hangi mesleklerin zirveye yerleşeceğinin cevabını da vermiş olurum diye düşünüyorum. Evet; Corona sonrası Sivil Havacılığın ne duruma düşeceğini kestirmek beni aşıyorsa da hekimliğin Psikiyatri dalının en geçerli meslekler sıralamasının en önünde yer alacağını düşünebiliyorum. AB’ de yapılan bir araştırmada da aynı sonuca ulaşıldığını okumuş veya dinlemiştim.
Corona virüs gibi beklenmedik salgın hastalıkların yaşamı tehdit etmesi nedeniyle toplumsal travmalara yol açtığını geçmiş örneklerde de görmek mümkün. Bu süreçte dehşet, çaresizlik, tedirginlik, acı, kayıp hissi, öfke, yalnızlık ve korku gibi pek çok duygunun topluma yayıldığını gördük hatta bir kısmını da bu kez yaşadık. Bu duygular depresyon, panik atak, paranoya, fobik reaksiyonlar, anksiyete, akut stres bozukluğu gibi birçok ruhsal sorunları da beraberinde getiriyor.
Koronafobi’ nin konuya yaklaşımı da farklı değil. “ Korona virüs salgınına bağlı oluşan psikolojik bunalım ile ilgili bugüne kadar pek çok şey söylendi. Söylenenlerin birçoğu da deneyimlenen kaygı, korku ve panik ile ilgiliydi. Bütün bunların elbette önemli ve ön planda tutulmasının gerekliliği inkâr edilemez, ancak bunun yanı sıra ulusumuzun ve dünyanın yaşamakta olduğu olayın travmatik doğasının da varlığı yadsınamaz. Bu salgın, hiç şüphe yok ki sarsıcı psikolojik bir krizin öncüsüdür.”
Bu kez de uzman psikiyatristlerin, yaşanan depremi takiben her haber programında halkı bilgilendirmek üzere yer alan ünlü deprem uzmanları veya Corona krizi süresinde ekrana çıkmalarını heyecanla beklediğimiz bilim insanları gibi yaşadığımız psikiyatrik sorunlarla ile ilgili olarak bizi aydınlatmalarını bekleyeceğiz gibi görünüyor.
İşin kötüsü, Majör depresyon diğer sağlık sorunları ile bağlantılı olabilmesi. Hatırlıyorum da ilk gittiğim doktor beni uzun muayeneler ve tetkiklerden geçirmişti. Bu hastalık beynin işlevlerinde bozulma ve düzensizliklerin yansıması olarak duygu, düşünce, davranış ve bedensel işlevlerde bozulmanın ortaya çıktığı bir belirtiler kümesi olarak kabul ediliyor. Evet, depresyon olumsuz etkenler karşısında insanın hissettiği duygudur. Mutsuzluk, çaresizlik duygusu olarak tarif etmek daha doğru.
Ve de majör depresyonda uyaranlara karşı duyarlılığın azalması, kendine güvenin yitirilerek umutsuzluğun ve karamsarlığın güçlenmesi biçiminde beliren ruhsal çöküntü durumu mevcut olduğunu söylüyor uzmanlar. Bunlar depresyonun Corona’dan yan tesirlerinden etkilenmemiş hali. Etkilenmiş halini tam düşünemiyorum. Yalnız bir yerde okudum, sinir sisteminde dengesizlik yarattığını. Tabii teyidi gereken bir bilgi.
Evet; hepimiz için en önemli şey sağlığımız. Durumumuz ne olursa olsun buna dikkat etmemiz gerek. Bu tür sıkıntıların yıpratıcılığını dış yaşamdan, işyerimizden başka bir formatta da olsa evimize, çoluğumuza çocuğumuza mümkün olduğunca taşımamamız gerek. Zor olduğunu biliyorum ama bunu mutlak başarmak gerek.
Nedense siyasiler ülkenin ekonomik krizde olduğunu bir türlü kabullenmezler. Oysaki Corona sonrası tüm dünya ülkeleri az çok benzeri durumda. İşte stresi azaltacak bir fıkra. SEN BAŞLATTIN: Kriz sonrasında aylarca sinek avlayan dükkân sahibine genç biri yaklaşır: Beyefendi iş arıyorum. Dükkân sahibi: Tamam. Haftada üç gün geleceksin, sadece beş saat burada çalışacaksın. 7.500 TL maaş, araba ve de masrafları öderim. Genç: Dalga mı geçiyorsunuz benimle? Dükkân Sahibi: Ne yapayım sen başlattın. Evet, işsizlik durumumuzun özeti bu. Belki de bu aralar Amerika ( işsizlik % 40 ) başta olmak üzere tüm dünya ülkelerinin durumunu anlatıyor bu fıkra.
Her şeye rağmen; kendisini iyi tanıyan, tutum ve davranışlarını hissi olmadan değerlendirme becerisine sahip olan insanlar bu tatsız durumlardan kurtulmanın ilk adımını bizzat yapacakları “ Kişisel durum tespiti” ile atabilirler. Evet, herkes içindeki karanlığı önce loşluğa daha sonra aydınlığa çevirmenin ilk adımını kendisi atmalıdır. Yukarıda belirtilen arazları sıralamamın bir nedeni ise bunlara yabancı olunmamasını sağlamaktan öte değil.
Bu aralar bize üzüntü kaynağı olan / olacak birçok şeyin kontrolümüz dışında geliştiği / gelişeceği bir gerçek.
Üzülmemek, tedirgin olmamak nasıl mümkün olabilir aslında tam olarak bildiğimi söyleyemem.
Ancak insanın bu husustan ötürü sağlığını bozacak düzeyde tedirginlik ve gerginlik yaşamasından korkuyorum. Ve ailede bu kişi hele hele ailenin reisi ve gelir sağlayıcısı ise ruhsal bir bozukluk yaşamasının tüm aileyi aynı sıkıntıya sokması kaçınılmaz. Bu nedenle daha dikkatli olunması şart.
Evet; Çok doğru. İnsanlar her konuda içlerindeki karanlığı önce loşluğa sonra da aydınlığa çevirmenin ilk adımını kendisi atmalıdır. Bu bir mücadeledir. İnsanın hem kendisi ile hem de yaşam şartları ile yapması gereken bir mücadele. Bu güne kadar insanlar tarafından alt edilemeyen, yenilmeyen bir kriz görülmedi. İnsanoğlu daha büyük salgın hastalıkların hatta dünya savaşlarının etkilerini bile sildi.
İçinizi aydınlatın. Zaferin büyüklüğü mücadelenin zorluğu ile ölçülür. Her şeyin normale döndüğünü görecek ve kazanacaksınız. Moral bozukluğunun tüm benliğinizi sarmasına müsaade etmemek gerek. Mevlana ne demiş. “ Zor diyorsun, zor olacak ki imtihan olsun “ Temennim sağlıkla kalmanız ve bu imtihandan başarı ile geçmenizdir. İnşallah çalıştığımız şirketlerde bu krizden çalışanlarını mümkün olduğunca en az etkileyecek bir sonuçla kurtulmayı başarabilirler. Hepiniz için, aileleriniz için günler aydınlık olsun.
Yorumlar Tüm Yorumlar (14)