İnsanlar bir göreve atanınca, ilk günlerinde çok yapıcı bir duruş sergiliyor. Hatırlarmısınız Sn. Aycı ilk haftalarında çalışanlara hitaben bir duyuru yayınlamışlardı. Ne kadar müspetti. Başlıktaki bu söz o duyuruda mevcuttu. Bu duyuruda “ Bu şirketi şunun veya bunun adamı diye ikiye bölemeyiz. Bu şirket bir ve bütün olmak zorunda. Tüm yönetim kurulu, icra kurulundaki arkadaşlarımız, bütün çalışanlarımız. Bir ve beraber olmak zorundayız. Egolarımızı nefsimizi, şahsi düşünce ve kanaatlerimizi bir kenara bırakacağız. Objektif olalım, adaletli, gerçek olalım ve ayağı yere basalım. Bir ve beraberiz. Şunun ya da bunun şirketi yok. Yönetim Kurulu Başkanının, İcra Kurulu Başkanının, Genel Müdürün adamı diye bir şey yok. Bu eskiden vardı diye söylemiyorum. Falancı yönetim kuruluna yakın, falancı hissedara yakın yok. Birlikteyiz. Beraberiz. Katılımcı, açık, net, şeffaf, adaletli bir yönetim ama çok çalışan bir yönetim olacağız. Çok çalışan az konuşan az dedikodu yapan, dedikoduyu silip atan. “ diye sesleniyordu Sn. Aycı.
O dönemde bazı THY çalışanları ve bazı yorumcular Aycının “ Eskinin Devamıyız” şeklindeki iki kelimesine kilitlenmiş ve onun atanmasından duydukları memnuniyetsizliği ifade eden notlar yazıyorlardı. Bu arkadaşlarıma 04 Mayıs 2015 tarihinde şöyle hitap etmiştim. “ Evet; İlker beye her türlü yan etkiden siyasi düşünceden arınmış olarak samimiyetle yaklaşıp bir normalleşme döneminin iyi niyeti ile yanında olmalısınız. Yönetim Kurulu Başkanınıza bu manevi desteği vermenizin sağlığınıza bir zararı olmayacaktır. Beklediğimiz ve özlemini duyduğumuz sonuç gerçekleşmez ise THY’nın bir çalışanı olarak üzerinize düşeni fazlası ile yapmış olmanın huzuru ile İlker Aycı beyin sizlere Gönderdikleri duyuruyu tam metnini kendilerine posta ile geri gönderebilirsiniz. Arif olan bunu anlayacaktır. Başarı dileklerimi sunuyor, huzurlu bir çalışma ortamına kavuşmanızı kalben temenni ediyorum. Sevgi ve saygılarımla.”
İlk döneminde; THY Yönetim Kurulu Başkanı İlker Aycı, “Çalışanlarımı anlamak için hep sahada geziyorum. Dün de onlarla birlikte uçak temizliğindeydim. Kötü asker olmaz kötü komutan olur. Kötü çalışan olmaz kötü yönetici olur. İyi yönetici olabilmemiz için sahada olmamız lazım” diye konuşmuş ve devamla bir kurumun topyekûn ahenk içinde başarılı olması için yöneticilerin çalışanları çok iyi tanıması, tahlil etmesi gerektiğine dikkat çekmişti. Aycı özellikle TGS hizmet birimlerini gezdiğimde şeflerle alt kadrolar arasında mükemmel bir uyum ve çalışma düzeni gördüm. Buna hayran kaldım, çünkü bu kadarını beklemiyordum. TGS çalışanlarında kuruma sahip çıkma ve aidiyet duygusu gerçekten beni son derece mutlu etti” demişlerdi. Bir yöneticinin personeli motive edebilmesi için onları daha yakından tanıması gerektiğine işaret eden Aycı, “Personelimizin neler hissettiğini süreçlerin nasıl işlediğini bilmemiz lazım. Eğer iyi yönetici olmak istiyorsak, personelle aynı dili konuşan birisi olmamız gerekir sözü hepimizi ümitlendirmişti.
Fazla uzun olmayan bir süreç sonunda THY’nin bazı personelinden Sn. Aycı için ifade ettiğim müspet hususlar ve de kendisini tanımıyorsunuz, yalnız siyasal görüşünden ötürü karşı çıkmayalım, güzel şeyler söylüyor hele biraz bekleyin dediğim için özür dileme durumunda kalmıştım. Çalışanların düşünceleri doğru çıktı. Evet; o gün bu gün kendilerinin sahaya kaç kez indiğini ve bazı çalışanların YK Başkanı ile ilgili ne hissettiğini de biliyoruz. Eminim ki kendileri de çalışanların hissiyatını öğrenmişlerdir.
Ne kadar üzücüdür ki, atandıkları sırada sergiledikleri güzel davranış ve söylemlerin yapmacık olmadığını düşünerek mutluluk duyarken hem şirket hem de çalışanlar için ümitlenenler bugün Sn. Aycı Türk Hava Yollarından ayrılacak dendiği için seviniyorlar. Ve de bu arada YK Başkanının TFF’ de görevlendirilmelerinin en tepedekilerin gözünden halen düşmemiş olduğunun bir göstergesi olarak değerlendirirken THY’ de çalışmaya devam edeceğine ilişkin yorumlara da üzülüyorlar. Olmaz mı? Olabilir. Hayırlısı diyelim. Bu dünya Kanuni Sultan Süleyman’a kalmadı. Bu da geçer.
Dileyelim ki, THY’ de öyle birini görevlendirsinler ki, bu insan uzun bir hizmet süresinin sonunda kendi isteğiyle yuvadan ayrılırken, tüm çalışanlar, bütün yan kuruluş personeli ve paydaşların hepsi samimi ve içten üzüntü duysun. Uzun süredir buna hasretiz.
YÖNETİM=DÜRÜSTLÜK: YÖNETİCİ DÜRÜST OLURSA KİMSE EĞRİ OLMAYA CESARET EDEMEZ.
Kaldı ki: El ayağın çalışmasından memnun değilse sorumlu baştır diye bir söz de var. Evet; herkesten daha başarılı olmak, işinde yükselmek isteği İnsanın yapısında var. Herkesin istediği ancak çok az kimsenin eline alabildiği bu olgulara ulaşabilmek için kişinin azimli ve sebatkâr olması şart. Tabii ki işin dozunu kaçırıp bu duyguları ihtiras haline de getirmemek gerek. İnsanda başarının, ona ulaşmak için nelerden vazgeçildiği / vazgeçilebileceğini sorgulama alışkanlığı varsa bu tehlikeli doz aşımının söz konusu olmayacağı da kabulü zorunlu olan bir gerçek tabii ki.
İş yerlerinde, hep tırmanma merdiveni tarafında duran mutlu azınlığın yanında vakit geçiren, yalnız ve yalnız kuvvetli olanların hareket tarzını benimseyen kişilerin sürekliliği olmayan yükselişlerine özenerek, aynı yoldan kazanılan sanal bir başarı sonrası merdivenden inerken, basamaklarda bulunan irili ufaklı tohumlar mutlak ayağınızı kaydıracaktır. Sakın bunları merdivenlere kim döktü diye haykırmayın. Hepsi olmasa bile bir kısmı mutlak sizin çıkışta saçtığınız döküntülerdir. Bu ne zaman mı anlaşılır? Kayıp basamaklardan yere düşerken tabii ki. Ve de işte o zaman hak yenerek, insan ezerek yakalanan başarının, size yönelik kötü duyguları yeşerttiğini fark edeceksiniz. Bu noktadan geri dönmek mümkün değil maalesef. Kurtulmak ise hiç değil. Hani bazı lekeler çıkmaz ya. Yağlı kara gibi yapışır kalır üzerine insanın. İşte o misal.
Kurumun diğer İnsanları bu tür hareket eden çalışanları hep zemmeder. Haklılardır tabii ki. Bu türlerin hakka ve hukuka saygıları yoktur. Ancak tırmanma merdiveninin daha başındayken etkili bir yönetici onu arkasından ite ite yukarılara çıkartırsa, bu türler hakkı, hukuku ve insanlığı unuturlar. Zira yapılandan nemalanan kendileridir. Bu arada tabii ki inançları da akıllarına gelmez. Hani kul hakkı yemek en büyük günahtır ya. Bunu ne zaman hatırlayacaklardır. Arkalarında duran ve onları dik tutan kuvvet zayıflayıp etkinliğini kaybedince. Başka bir deyişle merdivenlerden tepetaklak yuvarlanmaya başladıkları zaman. O gün mutlak gelecektir. Ama geç, ama erken.
Bu paragraf benim değil. Ya bir yerden not almışım ya da bir arkadaşım göndermiş. Dosyaları karıştırırken buldum. Aşağıdaki paragrafın, usta bir insanın kaleminden çıktığı anlaşılıyor. Her kimse düşüncesine, kalemine sağlık. Konumuzun esasını beş altı satırda özetlemiş“ Olmamız gerektiğine inandığımız gibi olmadığımızı en iyi kendimiz biliriz. Bu yüzden kendimizi sahte riyakâr, dürüst olmayan biri gibi hisseder ve gizlenmeğe çalışır, olmadığımız biri olduğumuz imajını vermeğe, öyleymişiz gibi göstermeğe çalışırız. Bu çabanın sonunda kendimizin suni olduğunu hisseder, başkalarının bunu görmesini engellemek için suni maskeler takarız yüzümüze. Nedendir bilinmez, başkalarının bizim göründüğümüz gibi olmadığımızı görüp anlamalarından da çok korkarız. Başkalarını da kendi mükemmellik anlayışımıza göre yargılarız. İyi düşünün, aslında tüm hayatınız boyunca hiç kimse, size kendinize verdiğiniz zarar vermedi. Sizi sömüremedi.”
Evet; biz insanları bu istenmeyen şekle sokanlar kim? Kimse değil. Hasletlerimiz, hırslarımız, egolarımız insani duygularımızı yitirmemiz ve de hayat şartları.
Yorumlar Tüm Yorumlar (38)