Geçen hafta bir yazım vardı Airporthaber’ de. Başlığı; İşyerlerimizde Dedikodu ve Aptal Espiyonlarla Karar Verip Birbirimizi Yargılıyoruz. Yazının sağ tarafındaki reklamın altında bir söz vardı. “ Benim için ne söyledikleri önemli değil. Bunu senin yanında nasıl konuştular sen onu söyle“ diyordu o söz. Evet; iş yaşamında başımıza her gelen musibet bir anlamda ahlaki çöküşün simgesi olan bu tutum ve davranışlarından geliyor. Dedikodulardan ötürü eşini öldürenleri sizler de okumuşsunuzdur gazetelerde. İşyerlerindeki konu örneklerini de çoğunuzun bildiğini zannediyorum.
BAŞKA BİRİ: En son hatırladığım 211 kişilik malum listenin sonlandırılması aşamasındaydı. Şunu çıkar, yerine başka birini yaz talimatı üzerine belirlenen ve de ” Başka biri “diye ifade ettiğimiz çalışan doğru bir seçimle belirlendi ise ( listeden çıkartılan ismin doğru seçimle belirlenmiş olduğu kısa bir süre sonra ortaya çıkmıştır) bu liste neden 212 kişi ile baştan şekillendirilmedi? Bu şanssız adam kimlerin dedikodusu ile sonradan o listeye girdi? Bu dedikoduyu kim yaptı ve buna kim itibar etti? Vb. vb. Haydi olan oldu diyelim. Zaman her şeyin ilacı değil mi? Buda geçer desek de, geçmesine müsaade etmeyenler var etrafta. Üç, dört sene sonra günlerden bir gün bu “Başka Biri” diye isimlendirdiğimiz THY eski çalışanı işyerinden eski bir arkadaşının cenazesine gider. Bir daha vurgulamak isterim. Vefat eden de kendisi ile aynı yerde çalışmış bir arkadaşıydı. “ Başka Biri”’ nin Rahmetlinin cenaze törenine iştirak eden diğer şirket mensuplarından bir farkı yoktu anlayacağınız. Gel gelelim “ Başka Biri ” yabancı gibi kalmıştı o toplulukta. Daha doğrusu topluluk ona tümü ile yabancıdır. Sanki İlk kez karşılaştıkları biridir. Tanımazlar, tanışmakta istemezler. Dini vecibe yerine getirildikten sonra selam, sabah olmadan camiden çıkarlar ve herkes yoluna gider. Şimdi cemaatteki bazılarının bu davranışlarını bir şekilde isimlendirmeyi düşünürsek, nasıl adlandırmamız gerekir? Yapılanların, ezikliği nedeni ile utançtan “Başka Biri “ olarak isimlendirdiğimiz şahsın yüzüne bakamamak. Veya bakmaya utanmak olabilir mi? Bu düşünce topluluğa ve yapılana hiç uymadı galiba. Yoksa işverenin çalışanlardan aldığı bilgilendirme (?) üzerine şirketten uzaklaştırdığı “ Başka Biri “ ile cenazede bile olsa bir araya gelmenin olası riskini yaşamama düşüncesi olabilir mi? Evet; bu daha realist bir yaklaşım oldu galiba. Veya süslü lafları bırakıp anlatımdaki davranışa bire bir uyacak kısa bir isimlendirme yapmak gerekirse bunu “ KORKAKLARIN AHLAKİ ZAFİYETİ” şeklinde isimlendirmek galiba en uygunu.
VERDİĞİ UMUDU GERİ ALAN ALDIĞI AHI GÜLE GÜLE KULLANSIN:211’lerin adı geçince geçtiğimiz hafta ortasında Cumhurbaşkanımızın yaptığı AKP gurup toplantısında işten atılan birinin haykırışı geldi aklıma. 15 Temmuz’dan sonra işten atıldığını, hukuki kovuşturmanın sonucunda beraat etmiş olmasına rağmen işvereninin mahkeme kararını dinlemediğini söylüyordu haykırarak. Aynı tarihlerde işten uzaklaştırılan 211 THY çalışanının büyük bir bölümü konuyu hukuki platforma taşımışlar, hem yerel Mahkemede, hem de THY’nin konuyu taşıdığı Yargıtay’da suçsuzlukları onaylanmıştı. Buna rağmen Türk Hava Yollarının en tepesinde oturan zat yapılan hatadan geri dönmedi. Oysaki Cumhurbaşkanımız 15 Temmuz sonrası yapılan işlemlerde mağdur olanların haklarının geri verileceğini ifade etmişlerdi. Anlayışıma göre bu bir talimattı. Thy’ nin tepesindeki adam ne onu dinledi ne de bir ara konunun düzeltilebileceğine ilişkin verdiği sözde durdu.
BOŞ YERE HİÇ KİMSEYİ UMUTLANDIRMAYIN; KEFARETİNİN ALTINDAN KALKAMAYABİLİRSİNİZ. Ve de tepedeki o zat hiç düşünmedi ki “ Bir insana yapılabilecek en büyük kötülük onu boş yere ümitlendirmektir “Evet bunu hiç düşünmedi. Bunun kefaretini ödemenin ne denli zor olduğunu da. Birçok insan diliyor ki bu insanın davranışlarını yönlendiren ve de bizlerce kötü olarak yorumlanan “ niyeti onun kaderi olsun.”
Evet, yanılmıyorsam 2015 yıllarındaydı. Bir Profesör insan karakterinde mevcut 54 ahlaki unsuru yanılmıyorsam önem sırasına sokup sıralamıştı alt alta. Ve de yine hafızam beni yanıltmıyorsa Türkiye'nin listede mevcut olan 40 maddede dünya birincisi olduğuna ilişkin söylevi birçok gazetede yer almıştı. O zaman bu bilginin kaynağını, listenin kimin hangi uluslararası kuruluş tarafından hazırlandığını epeyce araştırdımsa da bulamamıştım. Hatta haberi yayınlayan gazetelerden birini de arayarak bilgi istedimse de kendilerindeki bilginin de bu kadar olduğunu ifade etmişlerdi. Acaba bugün aynı konularda nerelerdeyiz? Bu günkü durumumuzu merak ediyorum.
AHLAKLI İNSAN HAKKA VE HUKUKA SAYGILIDIR. Esasen sorun yalnız bizim değil. Dünyada birçok ülke aynı sorunu yaşıyor. Maalesef tüm dünya bu konuda bir bunalım içerisinde desek yanlış olmaz. Batı medeniyeti bu süreçte konu ile ilgili olarak bu güne kadar yaptığı hataların bir anlamda sıkıntısını ödüyor. Tüm dünyada milyona yakın genci uyuşturucu alışkanlığı nedeni ile kaybediyoruz. Hepsi, tüm ülkeler derin arayış içerisinde. Halktaki ahlaki çöküşü sonlandırmayı ve aile müessesini yeniden tesis etmeyi nasıl başaracaklarını düşünüyorlar. Zira bilinmektedir ki; halkı ahlaken çökmüş bir devlet yaşayamaz ve iç ve dış düşmanına, savaşmadan teslim olmak zorunda kalır. Ahlaklı insan hakka ve hukuka saygılıdır. Kendisine saygılıdır. Ve basit dünyevi vaatlerle ele geçirilemez. Dedikodulara alet olmaz.
MÜDÜRLÜĞÜNE KARAR VERMİŞLERDİ AMA İŞTEN ÇIKARTTILAR: Görev yaptığım şirketlerin birinin ilgilileri merkeze uzak bir biriminin bir ünitesine atanmak üzere müdür arayışındaydı. İnce eleyip sık dokuyorlardı. Nihayet bir şefin bu kadroya atanmasına karar verildiğini duyduk. Sevindik. Doğru bir seçim yapılmıştı. Havalimanında gerek şirket içinde ve gerekse şirket dışındaki herkesin takdirini kazanmış biriydi. Ciddi ve çalışkan biriydi. Birlikte görev yaptığı tüm çalışanların hep arkasında olduğu anlatılıyordu. On gün sonra yapılacak olan Yönetim Kurulu toplantısı Başkanın o tarihte yurt dışında olacağı dikkate alınarak ertelenmişti. Bu on gün içinde olan biten ne ise, bizim müdür adayımızın iş akdi feshedilmişti. Tabii ki kendisi bunun neden yapıldığını biliyordu. Ben de öğrendim, daha doğrusu herkes öğrendi. Bu konuda hiç konuşmayan ise müdür adayı olup sonra işten uzaklaştırılan arkadaşımızdı. Yönetim Kurulundan yakını olan birine hizmet sunulan şirketlerin bir çalışanı bir şeyler (?) anlatmıştı. Ve de bu şahsın müdürlüğe atanmasına mutabakat veren Genel Müdür Yönetim Kurulundaki şahsın isteğini yerine getirmekte bir sakınca görmemişti. Mağdur olan arkadaşımız bu işlemin yapılmasına neden olan hususun bir şekilde gündeme getirilmesini ileriyi düşünerek, bu insanların daha sonraki muhtemel iş arama çabalarına sekte vurabilecekleri düşüncesi ile istememişti. Haklımıydı? Evet, haklıydı. Kaldı ki, bundan yüzü kızaracak olan kendisi değildi. Peki; bunu yapanların yüzü kızarmış mıydı? Kesinlikle hayır. Kızarmazdı. O günden sonra Yönetim Kurulundaki o zat ve Genel Müdür bizlerin ve tüm bir ünite çalışanlarının ve de bu hikâyeyi bilenlerin gözünde sıfırlanmıştı. Sinek gibiydiler artık. Bu onlar için önemli değildi. Bu konu en tepeye anlatılsaydı ne olurdu. Bir şey değişmezdi. Takdir hakkını kullananlar o en tepedekinin yakınıydılar.
SOKRATES’İN ÜÇ FİLTRE KURALI NEDİR? Ahlâk kurallarını çiğnemeyin. Zira öcünü çabuk alır. Ahlâk bir defa bozulmaya yüz tuttu mu toplumda bir çatışma ve şiddet zuhur eder ve huzur, güven kalmaz de Tolstoy. Kim yaşamını nerede sürdürüyorsa, kim nerede çalışıyorsa etraflarında olan bitenleri düşününce yadırganan, nefret doğuran tüm oluşumların kökeninde ahlaki noksanlıkların bulunduğunu göreceklerdir.
Eski Yunanda, Sokrates saygı değer bir ün yapmıştı. Bir gün büyük filozof bir tanıdığına rastladı ve adam ona sordu. Arkadaşınla ilgili ne duyduğumu biliyor musun? Sokrates: Bir dakika bekle. Bana bir şey söylemeden evvel senin küçük bir testten geçmeni istiyorum. Buna "Üçlü Filtre Testi" deniyor.
Sokrates: Benimle arkadaşım hakkında konuşmaya başlamadan önce, bir süre durup ne söyleyeceğini filtre etmek, iyi bir fikir olabilir. Üçlü filtre testi dememin sebebini birazdan anlayacaksın.
Şimdi birinci filtre; 'Gerçek Filtresi' Bana birazdan söyleyeceğin şeyin tam anlamıyla gerçek olduğundan emin misin? Adam: Hayır. Aslında bunu sadece duydum. Sokrates: Öyleyse, sen bunun gerçekten doğru olup olmadığını bilmiyorsun.
Şimdi ikinci filtreyi deneyelim, 'İyilik Filtresini.' Arkadaşım hakkında bana söylemek üzere olduğun şey iyi bir şey mi? Adam hayır, tam tersi diye cevaplar. Sokrates: Öyleyse, onun hakkında bana kötü bir şey söylemek istiyorsun ve bunun doğru olduğundan emin değilsin.
Fakat yine de testi geçebilirsin, çünkü geriye bir filtre daha kaldı.' İşe yararlılık filtresi.' Bana arkadaşım hakkında söyleyeceğin şey benim işime yarar mı? Adam: Hayır, pek değil. Sokrates: İyi, eğer bana söyleyeceğin şey doğru değil, iyi değil, işe yarar ve faydalı değilse bana niye söyleyesin ki?
İnsanoğlu birçok şeyden ders almıyor. Ne anlatılanlardan, ne de yaşadıklarından. Sokrates ile ilgili anlatım bize ders olur mu ki? Hiç sanmam ki olsun.
Evet: Bu türlere ben mağdur arkadaşlarımızın yerine beddua ediyorum.
EN AĞIR BEDDUA: Siz tüm ailelerimize kıydınız ama bizler yine de dileriz ki hayatınızın en sevgili varlığı olan çocuklarınızın yaşam boyu ayaklarına taş değmesin. Onlar için en kötü dileğimiz ” İŞ YAŞAMINDA SİZİN KARAKTERİNİZDE AMİRLERİ OLSUN.” Bizlere yaşattıklarınızın benzerleri ile karşılaşmaları halinde kahrolacak, bizi anne ve babalarımızı daha iyi anlayacaksınız.
Yorumlar Tüm Yorumlar (19)