Corona ve Tusunami ile 2020’ de tanıştık Salgın hastalıkla uğraşırken deprem felaketi yaşamak nasıl bir şeydi öyle? Doktorlar mümkün olduğunca evlerden dışarı çıkmayın derken, depremciler evlere girmeyin diyor. Neticeten ne yapacağını şaşırdı İzmir’dekiler. Salgını mı düşünelim, kayıplarımızı mı? Yoksa muhtemel İstanbul depremini mi? Her ne ise olan oldu. Herkes Allaha sığındı. Yapacak fazla bir şey yoktu. Yasaklamalara uymak dışında. Onu da tam yapılmadığını / yapmadığımızı gördük. Allah’ın Bizi Artık Neden Sevmediğini Görmeyenin gözü bozuktur gibi.
Yaşadıklarımızı düşününce aklıma bu konu geldi. Yazıyı güncelleyerek tekrarlama ihtiyacı hissettim. Sanki birileri okuyacak ve de bu tür insanlık dışı davranışlarını tekrarlamayacak. İnsanları tanımamdan ötürü bana da komik ama böyle düşündüm.
Aslına bakarsak bugün birçok yönden daha tehlikesiz yaşar durumdayız. Yaşamımızdaki risk yüzdeleri azalıyor. Son yüzyılda araba kazasında can kaybı riski %96 daha az. Kaldırımda araba çarpması riski ise %88, uçak kazası can kaybı riski %99 ve de iş kazası can kaybı riski %95 daha az. Kuraklık, sel, yangın, fırtına, volkan, heyelan, deprem ve meteor çarpması gibi doğal felaket sebebiyle can kaybı riski de %89 daha azalmış eskilere göre. Evet, teknoloji ilerledikçe daha risklerin azaldığı başka bir deyişle güvende olduğumuz ortada. Başka bir deyişle evet, bizi bekleyen birçok tehlikenin yüzde olarak azaldığı görülüyor ama bu arada insanlığımızı yitirdik mi dersiniz? Yoksa bana mı öyle geliyor?
2009 yılı Eylül ayında İstanbul İkitelli'de büyük bir sel olayı vuku bulmuştu. 35 yurttaşımız yaşamını yitirdi. Gece yarısı başlayan şiddetli yağış nedeniyle kentin en işlek otoyollarından ikitelli Basın Ekspres yolu tamamen kapandı. Trafiğe kapatılan basın ekspres yolunda sel nedeniyle yol kenarlarında bulunan birçok fabrikanın camları kırıldı. Fabrikaların ve satış mağazalarının malları yol kenarlarına saçıldı. Sabah erken saatlerde ellerinde poşetler ve çuvallarla bekleyen bazı kişiler uyarılara aldırmayarak ne buldularsa yağmalamaya devam ettiler. Su basan mağazalardaki malzemeleri kapan aldı gitti. Mağazalardan dışarı taşanlarda tabii ki
Evet, büyük Türk Milletinin fertleri Elazığ depreminden sonra söz konusu ilimizdeki ev kiralarını üç katına artırdılar ve büyüklüklerini gösterdiler. Ne hükumetin ne de Valiliğin çağrıları fayda sağlamadı. Van depreminde felaketzedelere gönderilen yardım malzemeleri bazı kendini bilmezlerce talan edildi. Bu gün 26 Kasım 2020. Görsel Medyanın sabah haberlerinde aynı konuda İzmir’deki durum anlatılıyordu. Bazılarımızın ne denli acımasız olduğu meydanda.
Hep birlikte bir pandemi yaşıyoruz. Korunmanın en önemli faktörü maske. Piyasa kalitesiz maske doldu. Pazarlarda bir kutu maske 15-20 TL'ye düştü. Televizyonlar ha babam kalitesiz maske kullanımına dikkat çekiyor. Kimin umurunda. Biri ailesi, çoluk çocuğu hastalanır diye düşünmeden kazandığı paraya bakıyor necip Türk Milletinin bu işi yapan merdiven altı üreticileri. Maliyetinin 10 TL olduğu açıklanan Corona Virüs test setini bizlere 500.bin TL’ ya satan hastaneler gördük. Özel hastanelermiş. Ne gam. Yoksa o hastanelerin sahipleri bizden değiller mi?
Serap Ezgü, Müge Anlı, Esra Erol'un TV programlarına bakıyor musunuz hiç. Cinayetler, kayıplar vb. Programa iştirak eden müştekilere bakınca hem cehaletimiz hem de çaresizliğimiz net bir şekilde ortaya çıkıyor.
İçki, rakı hayli pahalı. Çözümü sahte rakı üretiminde bulduk. Daha geçen gün 55 kişiyi aşkın insan öldü sahte rakıdan. Üstelik bu ilk de değil.
Gazetelerin 3. sayfalarına bir bakın. Önlenemeyen kadın cinayetleri dolu. İnsanların dövülmesi, taciz edilmeleri, hırsızlıklar ayrı bir konu. Trafik kazaları da tabii ki. Cehaletten ve kurallara uymamaktan kaynaklanan onlarca kaza ve onlarca can kaybı.
Ülkeyi boyunduruktan kurtaran kahramanlarımızı, Atatürkümüzü lime lime ederek onları insanlarımızın gözünden ve yüreğinden indirmek için her türlü kötülüğü yapmaya amade olan insanlar değil miyiz? Bunu yapmıyor muyuz?
Hadi bunları bırakalım bir kenara, şu bizim kaleme aldığımız yazılara gönderilen yorumlara gelelim. Yorum adı verilen bu satırları daha düşmanca kaleme almanın başka bir yolu yok. İnsanların işlerinden haksız yere atılmalarını desteklemek bir tarafa nerede ise alkışlayan gafiller var Siyasal görüş ayrılığı nedeni ile insanlar birbirine karşı. Tabii kendilerini gizleyerek sergiliyorlar bu kötü düşüncelerini. Birbirleri için bunları yazanlar aynı ailenin fertleri gibi. Aynı şirketin çalışanları. Düşman kardeşler. Üstelik bunlar okumuş tahsilli kimseler. Bu daha kötü.
Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Onlarca, yüzlerce ekleme yapılabilir. Siyasi örnekler bu listeyi daha da kabartır. Gerek var mı? Artık birbirimizi sevmek, saymak dinlemek yok. Hırs, düşmanlık, her türlü yalan dolan kötü söz ise gani. Evet,” Büyük Milletiz”. Sözü yanlış oldu. Büyük devletin halkıyız o kadar. Büyük devletin uzun boylu görünen cüceleriyiz vesselam.
Bunların tümünü yaşamamıza rağmen Allah'ın bizi sevdiğine inanan kaldı mı Allah aşkına? Bizler bu kötülük, fırsatçılık ve çirkin davranışları sergilerken Allah bizi neden sevsin ki? Allaha ve dinimize olan inancımız salt namaz kılmakla, oruç tutmakla perçinlenmiyor.
FAA Onaylayınca Her Şey Bitiyor mu?
Boeing CEO Dave Calhoun ve CFO Greg Smith’ tarafından tapılan açılamada “Boeing hissesi kısa vadede, MAX modelinin uçuşlarının devam etme kararı dönemdeki pozitif gelişmeleri yansıtıyor. Ancak modelin uçuşlara geri dönmesi işlerin kısa sürede eskisi gibi olacağı anlamına gelmiyor.” Sözleri yer aldı. Her ne kadar işlerin kısa sürede eskisi gibi olmayacağı varsayımı şu anda dünyanın en önemli uğraşı haline dönülen Pandemi nin etkisine dayandırılıyorsa da konunun bundan ibaret olmadığı ortada.
Uzun süredir İstanbul’da park pozisyonunda bulunan 737-800’lerin uygulanmasına karar verilen ve onaylanan modifikasyonlarının yapılması için Boeing üretim merkezine gönderilmesi, şu anda diğer ülkede yaşanan diğer olayların etkileri ile üstü küllenmiş olan konuyu tekrar kamuoyunun zihinlerinde canlandıracaktır. Düşünsenize konu THY filosunun hatırı sayılır bir bölümü. Bu mutlak haber olarak yazılı ve sözlü basında yer alacak ve insanlar bu haberleri okuyacak ve dinleyecektir. Her ne kadar bunun da belirli sakıncalarının olması mümkünse de ki bu modifikasyon uygulamalarının İstanbul’a gönderilecek Boeing teknik insanları tarafından yapılmasında fayda var gibi görünüyor. Bununda belirli yan etkilerinin ve de bunların nasıl giderileceğinin dikkate alınması şart. Tabii ki bu konunun GİZLİLİK İÇİNDE YAPILMAMASI da önem arz edecektir. Bu işlem tabii ki kamuoyunun gözü önünde yapılamayacaktır. Bu nedenle iletişimin tüm kanalları kullanılarak kamuoyunun muntazam bilgilendirilmesi gerekir..
Pandemi ’nin yolcu sayısına olan menfi etkileri dikkate alındığı takdirde ilk etapta bu uçaklara şu an için fazla ihtiyaç duyulmayacağı tabiidir. Ancak güzel günlerin avdetinden sonra, sivil havacılığın ve yolcu durumunun 2022 veya 2023 yılında 2018 senesi seviyelerine ulaşmasını takiben, geçen bu süreçte B 737 Max uçakları konusunda kamuoyu oluşturmanın ihmal edilmiş veya konuya gereken ehemmiyetin verilmemiş olması halinde yolculara bu uçaklar ile seyahat ettirmenin hayli zor olacağı açıktır.
Boeing için sistemde kullanılmakta olan uçaklara öngörülen modifikasyonlarının yapılması mı önemli yoksa ileriye yönelik satış ve pazarlama işlemleri mi? Mantık, Boeing gibi büyük bir uluslararası kuruluşun bu iki işi bir arada yürütmesinin gerekli olduğunu öngörür. Esasen bu iki husus birbiri ile fazlası ile ilintili.
Türk Hava Yollarının İstanbul çıkışlı ve varışlı olarak taşıdığı yolcu adedinin söz konusu havalimanına uçuş yapan tüm havayollarından fazla olduğu malum. Bunu öne sürerek, İstanbul havalimanında Duty Free hizmetlerini üstlenmiş olup Havalimanı işletmecilerine küçümsenmeyecek bir bedel ödeyen kuruluşun bu faaliyetinin cirosundan veya sağladığı kardan belirli bir % pay talep edebilecek kadar tüccar zihniyetli bir tepe yöneticimiz var. Boeing firmasından tahsil ettiği 100 Milyon Doları ne kadar devam edeceği belli olmayan bir sürece karşılık talep etmediği ifade edilmişti. Yanılmıyorsam alınan tazminat 2019 yılı içindi.
Bu durumda tahsil edilmesi gereken 2. tazminata bu konuda kamuoyunu alıştırmak için yapılacak olan çalışmaların giderlerinin de ilave edilmesi gerekir. Amerika’da bu konunun giderlerinin ne denli fazla olduğunu bir vesile ile öğrenmiştim. Küçümsememek gerek. Bunun için de çalışmanın projelendirilmesi ve maliyet hesabının yapılmış olması gerekir.
Bu çalışmaya başlanmış olacağını düşünüyordum ama maalesef yanıldığımı öğrendim. Bunu benim söylemem hem tuhaf hem de komik. Zira tepe yönetici kurumun yarınlarını düşünen ve projelendiren insandır. Türk Hava Yollarının da tepeleri bu tür insanlarla dolu(?). Başta en tepede oturan zat.
Üzerinde ısrarla duruyorum zira kamuoyunun nasıl oluştuğu ve oluşturulduğu konusu günümüzde bile pek açık değildir. Kamuoyu oluşturma da kullanılan ögelerin belirli bir ( örneğin yalnız yazılı basın ) tanesinin kullanılması beklenen etkiyi göstermeyecektir. Ancak birkaç ögenin bir araya getirilerek kullanılması halinde etkili bir kamuoyu oluşturulması mümkün olup bu husus uzmanlarca da açıklıkla ifade edilmektedir. Aksi durumda yapılan çalışmanın ve sarf edilen mesainin sonuçta ülke genelindeki çoğunluğun kanaati olarak karşımıza çıkma konusunda yetersiz kaldığı görülecektir. Özetle kamuoyu toplumdaki kişilerin ortak kanaati değil, belli bir konuda kanaat taşıyan ve bunu çevresine anlatarak benimsenmesi amacı ile çalışan şahıs ve kurumların kanaatidir. Bu konudaki kanaatlerin şekillenmesinde, duyurulmasında, yayılmasında ve sonuçta kamuoyu görüşü ortaya çıkmasında en önemli husus örgütlenme yeteneği diğer bir husus ise kitle iletişim araçlarını kullanmada sahip oldukları üstünlüktür. Örgütlenme yeteneğini bilmem ama Türk Hava Yollarının ikinci konudaki üstünlüğünü kabul etmek gerek.
Kolaylıklar diliyorum.
(*) S.R CORVEY / A.KORKMAZ
Yorumlar Tüm Yorumlar (43)