12 Şubat 2024, Pazartesi
Bilal YILDIZ
Bilal YILDIZ [email protected]
  • Turkler ozellikle Arplarla karsilastiktan sonra tum guzel hasletlerini kaybetmis, dusuk seviyelerde hazz etmis bir topluluktur
  • Thy başkanının dünkü eski personelin taleplerini inceliyoruz demeci hakkında ne düşünüyorsunuz,sizce bizler bundan ne anlamalıyız? Eski çalışanlar lehine Yargıtay'ın onadığı kararı yıllardır keyfe keder uygulamamazlık eden biri şimdi böyle bir demeci niye verir? Saygılar...
  • Başarı peşinde koşmak ve bununla beraber gelen sürekli huzursuzluğa karşın, sakin ve alçak gönüllü bir yaşantı daha fazla mutluluk getirecektir.
  • Şeytanın atıyla cennete koşulmaz.Seyyid Kutub Allah’ın kanunlarını değil de insanların kanunlarını benimseyenler adil bir dünya beklemesin!
  • H.Topçu dan sonraki tüm YKB lari Kartal in emrine amade. Bolat ve Ekşi ikilisinin sanki karar vericiler gibi sendikaya gitmeleri tam bir komedi.. Sendikaya başkaları gitmeliydi, Şeker ile Çay içip Tatlıbaĺlı sohbet ederler kesin karar alırlardı..hatta bir de yanlarına akgül alıp hünkar beğendi yerlerse tam olur..
  • Ne iş yaparsan yap en iyisini yap mottosu teftişte de geçerli mi?

“NE İŞ YAPARSAN YAP EN İYİSİNİ YAP” MOTTOSU

Başlıkta gördüğünüz cümleyi (mottoyu) yıllar önce büyük bir holdinge bağlı bir iş yerinin girişinde, karşı duvara asılmış tabelaya büyük harflerle yazılmış olarak görmüştüm.

Birçok yerde rastladığımız kişisel gelişim mottolarından biri olan bu sözü tabelalara yazdırarak muhtemelen bütün iş yerlerine astırmış olan ilk okul mezunu ünlü patron, kendi başarısından yola çıkarak, çalışanlarına öğüt veriyor, “vites artırmalarını istiyor” diye düşünmüştüm.

Bu cümlede birinci olmayı yegâne hedef olarak ortaya koyan “en” kelimesi vurguyu, coşkuyu artırmak için kullanılmıştı şüphesiz. Ancak bu aforizma, herhangi bir iş kolunda ya da meslekteki herkese birinci olmayı tek hedef olarak gösterdiği için, kendi mantığı içinde de tutarsızlık içeriyordu.

Çünkü, mümkün ve gerekli değil ama, herkesin bu motivasyonla çalıştığını varsaydığımızda sadece bir kişi en (yani birinci) olabileceği için, geriye kalan herkesin “en iyi olamadığı, olamayacağı” ortaya çıkar.

Bence bu hedefi, İngilizlerin tavsiye ettiği gibi “do your best: elinden gelenin en iyisini yap” şeklinde anlamak ve uygulamaya çalışmak daha makul. Zira iş yerindeki performansa ve müstakil mesleki uğraşlara yarış havası vermek, zaten doğru bir yaklaşım değil.

Diğer yandan, kişinin kendi en iyisini ortaya koymasının da bir maliyeti var. En iyi performansı kim için, ne karşılığında ortaya koyacağımızı doğal olarak kendi kendimize sorarız. Hak edilen bir ödülü, karşılığı yoksa, olmayacaksa, kendi potansiyelimizi neden sürekli en üst limitlerde kullanalım?

Kaldı ki; bunu istesek bile sürekliliğini de sağlayamayız. Çünkü, kişi kendisine yüklenen aşırı motivasyonla çalışırken, ilk tökezlediği anda korkunç bir moral bozukluğuna ve kesin bir başarısızlığa, hatta hak etmediği müeyyidelere de maruz kalabilir. Hiç kimse, “yanlış yaptı ama niyeti iyiydi” ya da “çok çalıştı ama torpilli biri geldi, hakkını yedi.” demez.

Üstelik, halihazırda ülkemizde bu tökezlemeye yol açacak faktörlerin, kişinin kendi performansının yetersizliğinden ziyade, yüzde 99 oranında içinde yaşadığı çevreden, iş ortamından, siyasi iklimden, (iktidardan) üyesi olduğu toplumun az gelişmişliğinden kaynaklanan sebepleri olduğunu görmemek de mümkün değil.

Çok karamsar olduğumu düşünebilirsiniz ama ben bu durumu bizim toplumumuza özgü bir kültür ve zihniyet sorunu olarak da değerlendiriyorum. Meşhur “Cehennemde fokur fokur kaynayan kazandaki Türkler” fıkrası bence hiç olmayan bir şeyi hicvetmiyor. Bilakis, toplumumuzda zaten var olan bir zaafiyete işaret ediyor. Bu vesileyle duymamış, okumamış olanlar için anlatalım.

Fıkra bu ya, turistler cehennemi geziyorlarmış. Çeşitli işkence ve azap performanslarının sergilendiği bölümlerden birine, içlerinde günahkarların fokur fokur kaynatıldığı devasa kazanların olduğu bölüme gelmişler. Her kazanın başında bir zebani duruyormuş. Bu zebani, kenarlara tutunarak çıkmaya çalışan biri olursa, elindeki gürzü kullanarak, günahkarı tekrar kazanın derinliklerine yuvarlıyormuş. Ama nedense, bir kazanın başında zebani olmadığı halde, kazan kenarına tırmanmayı becerebilen de yokmuş. Turistlerden biri sebebini sorunca, şu cevabı vermişler: O kuyuda Türkler var ve hiçbiri kuyudan çıkmayı beceremiyor. Çünkü, içlerinden biri bunu yapmaya çalıştığında, diğerleri ayaklarından tutarak onu aşağı çekiyorlar.

Topluma egemen bu sosyo-kültürel alt yapıya ve zihniyete rağmen, bir patronun çalışanlarına gaz vermek için bu aforizmayı kullanmasını anlamak, anlayışla karşılamak yine de mümkün.

***

 Ancak, geçen günlerde hükümet borazanı haline getirilmiş bir tv kanalında yayınlanmış bir programda, yandaş bir öğretmen-gazetecinin gençlere güya akıl veren konuşmasından alıntılanan bir bölümde, yine aynı hamasi söyleme denk gelince, bu konuda yazı yazmaya karar verdim.

Aslında, LinkedIn de takip ettiğim bir İK ve kariyer danışmanı, videonun kısa bir kesitini paylaşarak, takipçilerinin bunu yorumlamasını istemişti. İlk defa orada izledim bu söylemi.

Konuşmacı, yandaş kanallardaki açık oturumların müdavimlerinden biriydi. Bu kanalları artık hiç seyretmiyorum ama eski izlenimlerimden, sureti-haktan görünmeye, diğer partizan yandaş katılımcılara kıyasla nispeten mantıklı değerlendirmeler yapıyormuş imajı vermeye çalışan biri izlenimi bırakmıştı bende.

Kurgulanmış ortamlar ve konuşmalar dışında, ben ilkesel olarak söyleyene değil, söylenene bakar; değerlendirmemi ona göre yaparım. Ancak, bu videoda söylediklerine zaten katılmadığım için, sayfada yaptığım yorumlarda kamuoyuna yansıyan yandaş kimliğini de göz ardı edemedim bu öğretmen-gazetecinin.

Çünkü yaptığı şey, ülkemizde giderek gerileyen çalışma koşullarını ve büyüyen nepotizm çukurunu gizlemeye çalışmaktan başka bir anlam ifade etmiyordu, benim için.    

https://www.linkedin.com/feed/update/urn:li:activity:7159674618360836096/

Yaklaşık 40 dakikalık videonun tamamını da izledim elbette. Önceki açıklamalarında, amatörce kendi tecrübelerine de dayanarak, bazı klişe (okumak, sanatla ilgilenmek, teknolojiyi takip etmek vb.)  kişisel gelişim tavsiyeleri verdikten sonra, hızını alamayıp; yazı konusu kesitte uzmanı olmadığı bir alanda ahkam kesmiş olduğunu gördüm.

Konuşmasının bu bölümünde yandaş öğretmen-gazeteci, kariyer bizde yanlış anlaşılıyor diyerek, kerameti kendinden menkul bir kariyer çözümlemesi yapmıştı.

Yaptığı çözümlemeye göre kariyer, kişinin çalıştığı pozisyonda ve/veya meslek statüsünde dikey yükselmesi anlamına gelmezmiş. Kariyer planlaması kişinin yaptığı işte, en iyi olmaya çalışmasıymış! Ülkenin en iyi öğretmeni, en iyi garsonu, kameramanı, doktoru, avukatı olup; orada durabilmekmiş!

Bilindiği üzere kariyer en basit ve standart tanımıyla, Bir meslekte zaman ve çalışmayla elde edilen aşama, başarı ve uzmanlık.” anlamına geliyor. En iyi olmayı yegâne kariyer hedefi olarak gösteren bu bakış açısı ise, kariyeri amatör bir kişisel hırs ve egoya indirgiyordu adeta.

Yazının başında “en iyi olma” mottosunun, teorik açıdan tutarsız olduğunu açıklamış ve bu tarz söylemlerin gaz verme amaçlı olduğunu ifade etmiştim. Bence bu konuşmasıyla yandaşımız, sadece gaz vermiyor, aynı zamanda gaz alıyordu.

Çünkü, işsizliğin tavan yaptığı ve buna paralel olarak istihdam koşullarının gün be gün kötüleştiği, işçi haklarının geriletildiği, bazı sektörlerde mesai saatleri ve ücretleri açısından neredeyse orta çağ uygulamalarının (asgari ücretle, haftada 6 gün, günde 12 saat çalışma gibi) hortlatıldığı ülkemizde, gençler emeklerinin karşılığını maalesef alamıyorlardı. Ama böylesi vahim çalışma koşullarında bile bu abi çıkmış; onlara keyif bağışlıyordu.

Çalıştıkları ortamlardaki kural dışı / yasa dışı baskı ve zorlamaları, sözde mülakatlardaki sahtekarlıkları, tayin ve terfilerdeki nepotist torpilleri ve sürekli kadrolaşan hain tarikat/cemaat yapılanmalarını, sadakaya dönüşmüş maaşları, her an tepelerinde sallanan işten kovulma tehdidini boş verip; yaptıkları işte en iyi olacaklarmış!

Aileden ve çevreden aldıkları ahlaki terbiye ile vatandaşlık bilinci içinde işini düzgün yapanların, yapmaya çalışanların, mevcut siyasi iklimde ve eninde sonunda, siteme çomak sokan olarak işaretlendiği, her türlü mobbinge maruz kaldığı; buna karşın, şeref yoksunu emir kullarının baş tacı edildiği gerçeğini de görmezden geleceklermiş! Çünkü bunların, onlara yüklediği bir misyon varmış: En iyisi olmak.

Hadi “en iyi” demiyelim ama, “çok iyi” oldular diyelim. Bunu kim takdir edecek? Hiçbir kayda değer kalitesi, çalışması ve başarısı olmadığı halde, düzmece “cv” lerle başlarına tepeden inme müdür, başkan, genel müdür vb. olarak atanan kifayetsiz muhterisler mi?

Kariyer yolculuğunda gençlerin uzmanlaşması elbette önemli. Ama bu çabanın, “başarı” ana başlığı altında sıralayabileceğimiz her türlü maddi ve manevi karşılığının da olması ve hakkaniyete uygun bir şekilde onlara verilmesi gerekmez mi? Aksi takdirde, aylık ücret karşılığı çalıştıkları işte en iyi performanslarını neden sergilesinler?

Nitekim paylaşımın altında yapılan yorumlarda da benzer duygu ve düşüncelerin dile getirilmiş olduğunu gördüm. Bir yorumcu yapılan müthiş! kariyer tanımı için, “toplum mühendisliği” tabirini kullanmış. Bir diğeri mesleğinde iyi olmayı kariyer planlaması olarak satan bu anlayışa gülmemek için kendisini zor tuttuğunu söylemiş. Başka biri konuşmacının, tepki çekmek, polemik yaratmak için özellikle uydurulmuş bir metni okuduğunu düşünmüş. Bazı yorumcular terfi piramidine ve buna paralel maaş skalasına vurgu yapmışlar. Başka bir yorumcu çok haklı olarak, hayatın sadece ücret karşılığı yapılan işten ibaret olmadığını söylemiş.

Bir yorumcu ise benim bu yazının tamamında anlatmaya, açıklamaya çalıştığım zihniyeti tek cümleyle ifşa etmiş. Daha doğrusu, konuşmacının bilinçaltında gizlediği ana fikrini, “Sen en iyisini yap ki; ben bulunduğum pozisyonda rahat oturayım” şeklinde tercüme etmiş.

Kıssadan hisse: Ben bu arkadaş gibi iddialı eğitmen, uzman vb. değilim. Meslek yaşamında, her türlü haksızlığa, hukuksuzluğa, hatta mobbinge maruz kalmış bir emekli başmüfettiş olarak, başta gençler olmak üzere, tüm çalışanlara tecrübelerime dayanarak yapacağım naçizane tavsiye şu olur.

Müstakil mesleki çalışmalarınız ve kendi kalitenizi artırmaya dönük çabalarınız bir yana, aylık ücret karşılığı yaptığımız iş, sadece geçimimizi sağlamak için verdiğimiz bir uğraştır. Başka hiçbir şey değildir. Bu gerçeği asla unutmayın.

Ve bu gerçeğin farkındalığında, çalıştığınız iş yerinde patronunuzun sloganlaştırdığı “en iyi olmak” vb. amatör coşkulara sakın kapılmayın. Sadece sizden bekleneni, eksiksiz yapın. Karşılığının, yani hakkınızın ödenmediği/ödenmeyeceği durumda, daha fazlasını yapmayın. Sakın kimsenin gazına da gelmeyin.

“NE İŞ YAPARSAN YAP EN İYİSİNİ YAP” MOTTOSU

Yorumlar Tüm Yorumlar (14)

Gercek ~ 9 ay önce
Turkler ozellikle Arplarla karsilastiktan sonra tum guzel hasletlerini kaybetmis, dusuk seviyelerde hazz etmis bir topluluktur

Yanıtla

Kalan karakter 1000
Sn Bilal bey ~ 9 ay önce
Thy başkanının dünkü eski personelin taleplerini inceliyoruz demeci hakkında ne düşünüyorsunuz,sizce bizler bundan ne anlamalıyız? Eski çalışanlar lehine Yargıtay'ın onadığı kararı yıllardır keyfe keder uygulamamazlık eden biri şimdi böyle bir demeci niye verir? Saygılar...

Yanıtla

Kalan karakter 1000
Bilal Bey.cvp ~ 9 ay önce
Bu açıklaması bana hiç sürpriz olmadı. Piyasadaki imajını iyi göstermek için sosyal medyayı oldukça etkin kullanıyor. Doğrudan iletişim kuranlara da bu anlayışla sürekli olumlu, güler yüzlü yaklaşıp, son tahlilde çark ediyor. Bunun bizzat şahidiyim. Kendisinden önceki işten çıkarmalarla ilgili yaklaşımını ifade ettiği sözde çalışma ve 1500 dosya hesabının ise ciddiye alınacak tarafı yok.
Bilal bey cvp'a ~ 9 ay önce
Fetodan ihraç edilen 450 yargı mensubunun göreve iade edilmesiyle aynı zamanda bay bolatın eski personelin taleplerini incelemesinin alakası olabilir mi yoksa bu bir tesadüf müdür,ne dersiniz?
cvp'a. cvp ~ 9 ay önce
Önümüzdeki haftaki yazımda, Bay Bolat'ın demecini irdeledim
Aynştayn ~ 9 ay önce
Başarı peşinde koşmak ve bununla beraber gelen sürekli huzursuzluğa karşın, sakin ve alçak gönüllü bir yaşantı daha fazla mutluluk getirecektir.

Yanıtla

Kalan karakter 1000
Adalet yok! ~ 9 ay önce
Şeytanın atıyla cennete koşulmaz.Seyyid Kutub Allah’ın kanunlarını değil de insanların kanunlarını benimseyenler adil bir dünya beklemesin!

Yanıtla

Kalan karakter 1000
Bi bitmediniz ya…. ~ 9 ay önce
Bi git ya tahareti bilmezsin ahkam kesersin islam ruhbanı seni..
orka ~ 6 ay önce
doğru bir söz. hiç kimsenin hoşlanmamasına şaşmamalı. ama doğru şeyler bile çok yanlış yapılabilir. böyle bir tehlike var.
Ücretzede ~ 9 ay önce
H.Topçu dan sonraki tüm YKB lari Kartal in emrine amade. Bolat ve Ekşi ikilisinin sanki karar vericiler gibi sendikaya gitmeleri tam bir komedi.. Sendikaya başkaları gitmeliydi, Şeker ile Çay içip Tatlıbaĺlı sohbet ederler kesin karar alırlardı..hatta bir de yanlarına akgül alıp hünkar beğendi yerlerse tam olur..

Yanıtla

Kalan karakter 1000
Yakında … ~ 9 ay önce
Ağlaya ağlaya giderler türküsü eşliğinde tabii ki de..
Abdülhamit ~ 9 ay önce
Ne iş yaparsan yap en iyisini yap mottosu teftişte de geçerli mi?

Yanıtla

Kalan karakter 1000
Abdulhamit.cvp ~ 9 ay önce
Teftişin, müfettişliğin diğer mesleklerden, diğer işlerden farkı yok. Üstelik bugünkü siyasi ortamda teftiş artık sevilmeyen tercih edilmeyen bir fonksiyon. İşini iyi yapmaya çalışan müfettişlerin başlarına ne geldiğini gördük. Görüyoruz.. Yazının son sön iki paragrafında ben bu konudaki ana fikrimi yazdım.
orka ~ 6 ay önce
haramhorlar teftişi sever mi? sevmezler. önüne daş koyarlar.

Yorum Gönder

Kalan karakter 1000