Başlığa bakınca, ne alaka? Dediğinizi duyar gibi olacağım. Ancak, bu iki farklı konuyu aynı yazıda değerlendirmemin tutarlı bir sebebi var: Ülkemizin başına bir kâbus gibi çöken İş bitirici zihniyeti ifşa etmek. Önce insanlık ve vatandaşlık görevimi yaparak, geçtiğimiz hafta yaşanan ve herkesi üzüntüye boğan trajik otel yangınında hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yakınlarına baş sağlığı ve yaralananlara geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum.
Herkesin ortak dileği sorumluların kısa sürede tespit edilmesi ve cezalandırılması. Ölenleri elbette geri getirmeyecek ama, bu vesileyle yapılan vahim yanlışlar tespit edilir ve bir daha bu ve benzeri, ülkemizi adeta küçük düşüren kazalar yaşanmaz, ibret alınır diye temenni ediyoruz.
Ancak önceki felaketlerde olduğu üzere, bu yine mümkün olmayacak gibi. Sebebi iş bitirici zihniyetin, suçüstü yakalandığı bu trajik olayda da sorumluluğunu kabul etmeyip, gereğini yapmayıp, zeytin yağı gibi üste çıkıp; suçu başkalarına atmak istemesi.
Otele yapı ve işletme ruhsatlarını veren bakanlık teşkilatları, sorumluluğu muhalif belediyeye atıyorlar. Oysa, oteli pazarlayan şirketin ve dahi 10 civarında otelin sahibi olduğu söylenen mevcut bakanın döneminde, ruhsatlandırma süreci ile ilgili yönetmelikte küçük (iş bitirici) bir değişiklik yapılmış.
Oteller yönünden, belediyelere bağlı itfaiye teşkilatlarının denetim yetkisi kaldırılmış. Yazılanlara bakılırsa, bakan satın aldığı bir otelin eski ruhsatı ile devam etmek istemiş. İlgili belediye yangın gereklilikleri yönünden onay vermeyince, bütün belediyeler bu sorumluluktan azat edilmiş.
Belediye bu yüzden, yani yönetmelik değişikliğine dayanarak, kendisine bağlı olan itfaiyenin, yanan otel gibi tesisler söz konusu olduğunda yetkisinin ve sorumluluğunun olmadığını; zaten otelin coğrafi olarak da belediye sınırlarının dışında ve çok uzağında olduğunu söylüyor.
Anlaşılan o ki; turizm tesisleri söz konusu olduğunda, rahat hareket edilebilsin, bürokratik engel çıkmasın diye belediyelerin yetkilerini budayanlar, kendi ihmalleri neticesinde ortaya çıkan felaket sonrasında sorumluluk kabul etmiyorlar. Bu nedenle sorumluyu tespit etme görevi de bağımsız yargıya düşmüş gibi görünüyor.
Ben bu yazıda, yaşanan trajedi neticesinde, bir kez daha ifşa olan iş bitirici idare etme anlayışını ortaya koymak istiyorum, siz okurlarıma. Çünkü uzun süredir, hiçbir kazadan ve felaketten asla ders çıkarmayan, ibret almayan bir zihniyet yönetiyor bu ülkeyi. Maalesef her türlü denetimden muaf oldukları için de bildiklerini okumaya devam ediyorlar. Hesap vermek zorunda olmadıklarını, layüsel olduklarını düşünüyorlar, istifa etme gereği bile duymuyorlar.
En kötüsü de her kazadan sonra fıtrat, mukadderat, kader vb. soyut tasavvurların arkasına sığınarak, suçlarını örtbas ediyorlar. Necip halkımız da aşırı unutkanlığından olsa gerek, her seferinde aynı masalı dinleyip, teskin oluyor. Bir sonraki felakete kadar.
Şimdi gelelim asıl konumuza.
AYM ye iptal başvurusu yapılmış bir torba yasadan bahsetmek istiyorum sizlere.
Sivil havacılık camiasının pek dikkatini çekmedi ama, geçen yılın sonlarında, 09.07.2024 tarih 32597 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan 04.07.2024 tarihli 7519 sayılı bazı kanun ve kararnamelerde değişiklik yapılmasına dair torba yasa için Ana Muhalefet Partisi tarafından AYM nezdinde yürürlüğü durdurma istemli iptal davası açıldı.
Tamamını okuduğumuzda, bu AYM başvurusunun, çıkarılan yasanın tıpkı yukarıda kısaca izah etmeye çalıştığım otel faciası sonrasında ortaya çıkan yetki kargaşası benzeri hukuki boşluklar ve güvenlik zafiyetleri oluşturacağı endişesiyle yapılmış olduğu anlaşılıyor. Yürürlüğünün durdurulması istenen yasa kapsamında denizyolları, karayolları ve PTT ile ilgili düzenlemelerin yanı sıra sivil havacılık kanunu ile ilgili düzenlemeler de var.
Uzmanlık alanım gereği, ister istemez sivil havacılık düzenlemeleri, özellikle dikkatimi çekti. Neydi bu düzenlemeler? Daha doğrusu yürürlüğünün durdurulması AYM den talep edilen düzenlemeler? Tek tek sıralayalım.
Birincisi sivil havacılığın denetimi ile ilgiliydi. Yapılacak denetimlerin usul ve esasları, kanuni ölçüt olmaksızın SHGM Tarafından belirlenecekmiş bundan böyle!
İkinci düzenleme ile havalimanlarındaki kolluk kuvvetlerinin yerini özel güvenlik görevlileri alacak, havacılık güvenlik tedbirleri bu taşeron işçiler tarafından yerine getirilecekmiş!
Üçüncüsü, havalimanları çevresinde havacılık güvenliğini tehlikeye düşürecek yapıların ya da durumların varlığı halinde alınacak tedbirlere kanuni ölçüt olmaksızın SHGM karar verecekmiş!
Sonuncu düzenleme ile de Türk Hava Sahasında işletilecek veya kullanılacak sivil insansız hava araçlarına ilişkin düzenlemeler ve uygulanacak idari yaptırımlar yine kanuni ölçüt olmaksızın SHGM tarafından belirlenecekmiş!
Yazının dar kapsamında tek tek bu maddelerin içeriklerini, irdelememiz mümkün değil. Aslına bakarsanız, gerek de yok. Ben bu maddelerde kendisini alenen afişe eden iş bitirici zihniyete dikkatinizi çekmek istediğimi söylemiştim. İkincisi hariç, diğer üç düzenlemede yer alan “kanuni ölçüt olmaksızın” ifadesinin altını, özellikle çizdim. Çünkü, iptal başvurusu gerekçesinin asıl nedenini bu ifadeyle ortaya konulan esas niyet, iş bitirici zihniyet oluşturuyor.
Çünkü bu iş bitirici zihniyetin acelesi var. Sağa sola takılmadan, emrindeki kuruma memura vereceği talimatla işleri kotarmak, bir an önce elde edeceği ranta odaklanmak istiyor. Uzun devlet devamlılığı ve tecrübesi sürecinde oluşmuş kurallara takılmak, hesap vermek istemiyor. Denetlenmek de istemiyor. Bu nedenle kanuni ölçütlere, kriterlere, düzenlemelere alerjisi var.
Yukarıda sadece, sivil havacılık düzenlemelerini sıraladım. Ama torba yasada, ormancılık, denizyolları, karayolları ve PTT ile ilgili düzenlemelerde de aynı sakat anlayış söz konusu. Tıpkı yazımızın ilk bölümünde atıf yapılan turizm sektörü düzenlemesi gibi.
Belli ki; kanunu yazanların, çevrenin korunması başta olmak üzere, özellikle, personel rejimi ve denetim konularında kanuni ölçütlere, yani mevcut kamu düzenine uymak istemedikleri çok açık. Bu nedenle hepsini bir torbaya koymuşlar. Nasılsa, biz bu kurumlara, memurlarına istediğimiz gibi hükmediyoruz. Biz ne dersek onu yapmak zorundalar. Bari ellerini rahatlatalım. Engel teşkil eden mevzuatı da by-pass edelim. Kimseye hesap vermek zorunda kalmayalım demişler. Bu yöndeki heva ve heveslerini hiç çekinmeden, bu ifadeyle açıkça ortaya koymuşlar.
Bu düzenlemeleri yapanlar belli ki; kanuni ölçütlerden pek hazzetmiyorlar ve yaptıkları kanunla, kanuni ölçütlerden kurtulmayı amaçlamışlar. Öteden beri kanuni ölçütlerden hep rahatsız oldular zaten. Kamu satın alma mevzuatını 200’den fazla kere değiştirmiş bir zihniyet bu. Sürekli bir aciliyet ya da özel durum gerekçesi uydurmaktan bıkmış olmalılar ki; bu defa böyle kestirme bir yol bulmuşlar. Kanuni ölçütlere bağlı kalmaksızın ifadesiyle, işi kafadan halletme yolunu seçmişler. Daha doğrusu, kendilerini kanuni ölçütlerden muaf tutmak için kanun yapmayı tercih etmişler.
Milletimiz bu aç gözlü, muhteris zihniyet yüzünden, trajik otel yangını gibi onlarca musibet yaşadı. On binlerce vatandaşımız bu trajik olaylarda, öldü ya da sakat kaldı. Ama onlar, asla takiye yapmaktan vaz geçmediler. Vaz geçmeyi düşünmediler. Kurtla yiyip, çobanla ağlamaya devam ettiler. Ediyorlar...
SHGM’ne karne verdiler: Maalesef sınıfta kaldı.
Bu arada, ilginç bir tesadüf oldu. Uluslararası Sivil Havacılık Teşkilatı, (ICAO) SHGM’ne zayıf karne notu verdi. “ICAO Denetiminde Sınıfta mı Kaldık?” başlıklı önceki yazımda, konuyu detaylı olarak irdeleyip; ülkemizin 2024 yılı denetim sonuçları her an açıklanabilir demiştim. Tahminim gerçekleşti. ICAO geçtiğimiz yıl gerçekleştirilen "Küresel Emniyet Gözetim Denetim Programı-Sürekli İzleme Yaklaşımı" (USOAP-CMA) Türkiye denetimlerinin resmî sonuçlarını açıkladı. Maalesef Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü (SHGM) açıklanan sonuçlara göre, sınıfta kaldı!
Yorumlar