Pegasus ‘un Tepesi Duruma Nasıl ve Hangi Pencereden Bakıyor?
Politikacıların aşırı iyimser sözcüklerle kamuoyuna moral aşılama isteklerini bir nebze olsun normal karşılamaya çalışıyorum. Buna rağmen bir havayolunun Genel Müdürünün yaşanmakta olan krizin en fazla etkilediği sektörlerimiz konusunda bilinen ve anlatılanların tersine “ Havayollarımız ve turizm sektörümüz dimdik ayakta “ şeklinde temenni formatında olmayan, kesin ifade ile çerçevelenmiş, ileride gerek kişisel ve gerekse kurumu açısından güven zedeleyici olabilecek bir beyanat vermesinin nedenini anlayabilmek mümkün değil. Kaldı ki ülkemizde tuhaf ve anlaşılmaz şekilde şaşırtıcı sözler sarf etmek konusunda o denli çok uzman insan varken.
Kavramsal olarak “ Beklenmedik olay” olarak tanımlanan kriz kavramı, Corona’nın ikinci etabının beklentisi ile birlikte “ Olması beklenen” bir olay haline dönüştü sanki. Bu beklenti içindeyken iyimser olmak mı gerekir? Başka bir deyişle ne ölçüde iyimser olmak gerekir ve de iyimser olunacak bir ortam var mı? Hani derler ya. Bazı krizler bağıra çağıra gelirmiş. Covid-19’un 2 nci dalgası işte öyle geliyor gibi. Tabii gerek hükümet ve gerekse vatandaşlarımızca gerekli tedbirler yeterince alınmaz ise. Şu an için kanaatimce iyimser olunacak bir hava yok.
Bazı yabancı Pazar araştırma şirketleri havayollarında yolcu düşüşünün 2023 yılına kadar devam edeceğini yaptıkları araştırma sonuçlarına dayandırarak açıklarken bizim hava yollarımızı sorumluları Turizm ve Havacılık sektörümüzün dimdik ayakta olduğuna ilişkin beyanatlar veriyor.
Avrupa hava seyrüsefer güvenliği örgütü Eurocontrol, Korona virüs günlerinde uçuş trafiğinde gerçekleşen değişimi gösteren bir animasyon yayınlamıştı. Animasyon, yeni tip Corona virüs salgınının dünyadaki hava trafiğinde yarattığı düşüşü gözler önüne serdi. Tüm dünyaya yayılan ve yol açtığı can kayıplarının yanı sıra turizmden, sanayiye, tarımdan ticarete kadar birçok sektörü olumsuz yönde etkileyen Corona virüs havacılık sektörünü de gözle görülür şekilde etkiledi. Avrupa hava seyrüsefer güvenliği örgütü Eurocontrol ‘ün sitesinden yayınladığı videoda salgın günlerinin ve 1 yıl öncesinin uçuş trafiği yan yana getirilerek karşılaştırmıştı. Buna göre, Corona virüs salgını günlerinde uçuş trafiğinin gözle görülür ölçüde azaldığı görülmüştü. ( Eurocontrol’ un bu faaliyetini duyuran haberden alınmıştır ) Kaldı ki söz konusu salgın şu anda sonlanmış değil. Bütün dünya bu konularda salgının ilk günlerindeki gerginliği halen yaşıyor.
Tabii ki hepimizin gönlü Sn. Nane’nin dileğinin doğru çıkması yönünde. Yine de anlayamadığımız husus, yolcu miktarındaki ve turizm gelirlerindeki azalmanın bu kadar net olmasına ve tüm dünya havayollarının sendeleme ötesi geçirdiği büyük sarsıntıya ve Turizm Bakanımızın Turistik işletmelerin % 50 sinin açılmasının başarı olarak kabul edileceği yönündeki beyanatı halen akıllarda. Anlaşılamayan o dur ki: Temmuz ayı sonu itibarı ile bu yüzdeye bile ulaşılmamış olmasına rağmen turizm ve havacılık sektörlerimizin dimdik ayakta nasıl kalabildikleri / kalabileceklerinin nasıl düşünülebildiği. Tabii ki gönül ister ki söz konusu sektörlerimiz dimdik olmasa da ayakta kalabilsin.
İNSANLARI SÜREKLİ YARGILARSAN ONLARI SEVMEĞE VAKİT BULAMAZSIN.
Basralı Hasan Teskere anlatmıştı. “ Ben kendimi alçak gönüllü bir insan olduğuma inandırmıştım. Başkalarına karşı düşünce ve davranışlarımda da öyle olduğuma inanırdım. Kendimi iyi insan olarak değerlendirir, günahlarımın azlığı ile gurur duyardım. Bu gün üç aylardan ikincisi olan Şaban ayında oruçlu olduğum bir gün, bir nehir kenarında oturan bir adam gördüm. Yanında bir kadın önlerinde bir şişe şarap vardı. Gülerek yiyip içiyorlardı. Yanlarına yaklaşırken şöyle düşündüm. İşte dejenere olmuş, yozlaşmış, günahkar insanlar. Üç aylar içindeydik ama bu insanın yanında sevgilisi önlerinde şarap vardı. Halime şükretmeliyim. Keşke onları yola getirebilsem.
Asık suratla onlara selam bile vermeden yakınlarından geçerken denizden çığlık sesleri yükseldi. Bir sandal batıyordu. Herhalde içerisinde fazla insan vardı. Çığlık sesini duyar duymaz benim günahkârlıkla suçladığım insan suya atladı ve denizdeki insanları teker teker kurtardı. Denizde sadece bir kişi kalmıştı. Adamın ise takati kesilmişti. Ben ise hiç bir şey yapmadan öyle bakıyordum ki adam bana seslendi. Eğer insansan şu sonuncuyu kurtar, benim gücüm kalmadı. Ama ben o sonuncu insanı kurtarmak için riske giremedim. Fedakârlık yapamadım ve zavallı adam bağıra çağıra boğuldu.
Adamın ve kadının oturduğu yere gittim. Adam yanındaki hanımı tanıştırdı, saçını başını kurularken. Kız kardeşim. Biraz üzüm suyu alın, boğazınızı ıslattır diye sürdürdü konuşmasını. Her şey boğazımda düğümlenmişti. Karşımda ki o insana, tehlikede olan yedi kişinin altısının hayatını kurtardınız. Beni de erdem kılığına bürünmüş gurur içinde boğulmaktan kurtardınız. Sağ olun, var olun
Şimdi daha iyi düşünebiliyorum. Neden bizler hep başkalarını yargılamakla meşgulüz? Kendi gözümüzdeki merteği görmeyiz de yanımızdakinin gözündeki çöpü görürüz. Önyargılarımız yüzünden kim bilir kaç defa yanıldığımız ortaya çıkmasına rağmen yine de olumsuz zan ve tahminlerde bulunmaktan çekinmeyiz.”
Önyargı öteki şahıs ve gruplara karşı hoşgörüsüz, haksız ve ayırımcı tutumlardır. Dogmatik kanaatleri içerdiği için değiştirilmesi oldukça zordur. Bireylerin ve toplumların ilişkisini bozan önyargılar psikolojik, tarihsel, ekonomik, durumsal ve başka sosyokültürel faktörlerden kaynaklanabilmektedir. Karşımızdaki insanlarda olabilecek herhangi bir erdemin gerçek ya da hayali kusurlarını abartma eğilimi ile katlanarak iyi yönlerinin doğrudan reddi anlamına gelir. İyi bir insan olabilmek bundan kaçınmayı gerektirir.
Yorumlar Tüm Yorumlar (17)